Zincirleme direniş dalgası geliyor...

İşçi sınıfının mavi tulumuna pembe, turuncu, kırmızı mont ve kasklar eklenirken...

2022 umutla başladı, işçiler direniyor, kazanım elde ediyor, birleşiyor.

İşçi sınıfı imgesi, mavi işçi tulumuyla birlikte, pembe, kırmızı, turuncu kasklı motokuryelerle, renkli montlarıyla depo, kargo işçileriyle, ojeli tırnakları, kırmızı rujları ve kararlı bakışlarıyla market, mağaza işçileriyle daha da zenginleşiyor.

Sermaye küreselleşirken, pandemi sonrası daha da küreselleşen ve öne çıkan sektörler, direniş alanları haline geliyor.

Mutluyuz, umutluyuz, içimiz kıpır kıpır. Ama biraz da bu “yeni” direniş alanlarına yakından bakmaya çalışalım.

Pandemi sonrasında işçi sınıfı dostu pek çok aydın ve yazarın da altını çizdiği üzere, yeni bir döneme, yeni bir emek rejimine doğru gittiğimiz gerçeğiyle karşı karşıyayız. Evden çalışma, işçi sağlığı ve iş güvenliği de dahil olmak üzere, sermayedarların pek çok maliyeti işçi sınıfı üzerine yıkması anlamına geldi. Kapitalist iş süreçlerinde bazı alanların “gereksiz” olduğu keşfedilirken, bunun da faturası işçi sınıfına çıkarıldı. Öte yandan pandemi öncesinde gelişmeye başlayan ama pandemiyle birlikte patlama yaşayan kargo ve lojistik sektörü ile bunların gerçekleştirilmesi için elzem yazılım sektörü bir anda gelişti. Geçmişin en büyük ciro, kar ve borsa değerine sahip şirketleri otomotiv, demir çelik, petrol, petro kimya tesisleri olurken, onların yerini 90’larla birlikte bilgisayar/internet şirketleri alırken, bu dönem ise online perakende satış sektörü neredeyse başat konuma geldi. Amazon bu sürecin sembolü olurken daha önce ismini duymadığımız veya çok az duyduğumuz Deliveroo, Gorillas, JustEat, Glovo, Foodora, UberEats, Getir, Yemek Sepeti, Trendyol, Scotty gibi şirketler yaşamımızın bir parçası oldu:

“Amaç satmak, daha fazla satmak, satmak için her yolu denemek. Cep telefonunuzdan istediğinizi, belki de istediğiniz süre zarfında satın alabiliyorsunuz, teknoloji, internet, büyük veri, bulut teknolojisi, yapay zeka … Gözlerimiz kamaşıyor, su istiyoruz geliyor, dürüm söylüyoruz geliyor geliyor da geliyor. Daha fazla satış yapmak için en önemli sözcükler müşteri memnuniyeti/arzuları tatmin etmek. İşte bu arzu ekonomisi internetten satış yapan onlarca şirketin giderek global marka olmasını da beraberinde getiriyor, özellikle pandemiyle birlikte. Çoğu kez çalıştırdıklarına köle muamelesi yapan veya onları “freelancer” olarak görüp “işçi-işveren” ilişkilerinin bağlayıcılığından kaçan onlarca firma giderek daha fazla öne çıkıyor.”

KÜRESELLEŞEN SATIŞ VE LOJİSTİK SEKTÖRÜ VE DAYATILAN ÇALIŞMA NORMLARI: AMAZON TİPİ ÇALIŞMA

Sözünü ettiğimiz sektörler o kadar büyüyor ki, bir yasa olarak sermayenin genişleme zorunluluğu sonucunda giderek başka ülkelere mutlaka yayılmak zorunda kalıyor. Yemek Sepeti büyüyor, ama dünyanın en büyük online sipariş platformu DeliverHero 2015 yılında hemen onu bünyesine katıyor. GittiGidiyor’u eBay satın alırken, Getir şirketi büyüyor, bünyesine yemek, çarşı/pazar dağıtımını da dahil edip, Türkiye dışında Hollanda, Almanya, Fransa, İspanya, İtalya ve son olarak da Portekiz’de hizmet vermeye başlıyor. İşçilerin direnerek kazandıkları Trendyol, Avrupa’da 27 ülkeye online ticarete başlıyor. AliExpress, Amazon, eBay ve daha diğerleri. Tüm yatırımlar daha çok satmak üzerine odaklanırken, “çevrimiçi bir kapitalizm” yanılsamasını, kuryeler, depo, lojistik işçileri ve tedarik zincirinin her parçasındaki işçiler bir anda yerle bir ediveriyor.

Online satış için, kargo/kurye ağı kurmanız gerek, tüm malzemeleri depolayıp tasnif etmek için, büyük depolar bulmanız gerek. Ve tabii ki buralarda en sert emek rejimini, Amazon normlarını dayatmak gerek. Tüm bu sektörlere, pandemi sürecinde üretim ve online satış patlaması yaşayan çorap, spor giyim vs. içeren “dikişsiz giyim sektörü” de eklenince, son dönem gerçekleşen direnişler ile neredeyse tamı tamına örtüşen bir gerçeklikten söz ediyoruz. Sermayenin büyüdüğü ama büyürken de sınıfı sindirmeye çalıştığı alanlar, işçi sınıfı açısından direniş alanları haline geliyor. Tedarik zinciri, direniş silsilesine dönüşüveriyor…

İŞÇİ SINIFI AMAZON NORMLARINA DİRENİYOR

Dayatma ve baskının bir sınırı var. Hele ki, en kötü koşulları dayattığınız işçiler artık okumuş, üniversite mezunu, tüm dünyadaki gelişmeleri takip eden ve sosyal medyada da rahatlıkla dayanışma ağları kuruveren işçiler olunca o baskı bir yerde patlıyor.

Amazon tarafından dayatılan ve tüm kargo, dağıtım, gıda, market çalışanları başta olmak üzere, pek çok sektörde sermaye tarafından iştahla ortaya konan bazı çalışma şartlarından söz ediyoruz aslında. Pandemi sürecinde dayatılan ve karşısında duramazsak norm haline gelebilecek çalışma normları.

“Daha 2015 yılında David Golumbia, Jacobin dergisinde “Her şeyin Amazonlaştırılması" başlığında pek çok ipucu sunmuştu aslında. "Amazon’un esas başarısı işçilerin sömürülmesi ve tüketicilerin özel yaşamına sızılmasıydı" diyordu yazar bu makalesinde. Amazon’un bozulan işyeri eğilimlerini daha da derinleştirdiği, kampüs gibi çalışma ortamları kurduğu, depo işçilerini “üçüncü taraf” “istihdam büroları”ndan aldığı, zamanında üretim veya dağıtım (just-in-time) tarzını kurumsallaştırdığı, bir yandan yüksek teknoloji kullanımını hem üretim hem dağıtım (droneların kullanılması gibi) geliştirirken, tüketicilerin eğilimlerini saptamak için onları İngiliz düşünür Jeremy Bentham’ın tasarladığı tüm hücreleri ortadaki bir kuleyle gözetlenen bir hapisane gibi, dijital bir “panopticon” gibi gözlemlediği, mikro işler yaratarak, düzensiz güvencesiz çalışan yüzbinleri kendine bağladığı bir süreç.”

Aslında dayatılan çok da yeni değil, direnen işçilerin taleplerinde hep benzer hususları görüyoruz:

- Binlerce işçinin uzun ve aşırı yoğun çalışma saatlerine mahkum edilmesi,

- İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin hiçe sayılması,

- İşçilerin sürekli denetlenmesi, hedef altında kalmaması için psikolojik baskı uygulanması, hedeflerin altında kalanların işten atılması,

- Depo ve üretim tesislerinde sayısız yaralanma ve ölümün gerçekleşmesi

.- Depolarında neredeyse çalışma kamplarının kurulması (işyeri-ev),

- Tüm bunlarla birlikte “esnaf” muamelesi yapılan motokuryeler, arka planda pek çok işi yürüten ve evden çalışan yüzbinlerce “freelancer” hayalet işçi (ev-işyeri)

Bugün sokaklarımızda direnen pembe montlu ve kasklı motokuryelerin de, Migros depolarında direnen işçilerin de, BİM, A101 gibi pandemiyle büyüyen market işçilerinin de ayak sesleri Amazon işçilerinin direnişlerinde duyuluyordu aslında. Türkiye’de yaşanan zincirleme direnişlerin (motokuryeler, kargo şirketleri, depo işçileri, online satış için üretim yapan tekstil firmalarındaki direniş silsilesi) benzerini geçtiğimiz yıl 15 ülkede yaşamıştık. Amazon’un Brezilya, Meksika, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, İspanya, Fransa, Belçika, Almanya, Lüksemburg, İtalya, Polonya, Hindistan, Bangladeş, Filipinler ve Avustralya’daki tedarik zincirinde protesto eylemleri gerçekleştirildi. Almanya’daki altı Amazon tesisinde 3.000 kadar işçi greve çıktı. Bangladeş’te Amazon tarafından satılan kıyafetleri üreten konfeksiyon işçileri de eylemlere katıldı.

Not: Yazıyı daha bütünsel olarak tartışmak için aşağıdaki kaynakları da bakmanızı öneririm.

Son dönem gerçekleşen eylemlerin listesi için Emek Çalışma Grubu’nun hazırladığı tabloya bakınız.

https://ilerihaber.org/icerik/emre-gurcanli-yazdi-mikro-isler-hayalet-isciler-118705.html

https://ilerihaber.org/yazar/amazonizm-veya-amazon-normlari-temel-calisma-normu-olabilir-mi-120339.html