Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi’nin başında yer alan notunda, kitaba koyacağı her denklemin satışı yarı yarıya azaltacağı yönünde uyarıldığını yazmıştı.
Soldaki cephe tarzı birliktelik girişimlerinin temel metinlerinde de benzer bir kaygının gözetilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tür birliktelikler, dünyanın ve ülkenin tüm temel sorunlarının en doğru çözümlerini ilan edip bunların propagandasını yapmak için kurul(a)maz. Asıl amaç olabildiğince geniş kesimlerin mücadeleye kazanılmasını sağlamaksa, temel hedeflerin mümkün olduğunca sınırlı tutulması ve sadece bazı dar çevrelerin anlayabileceği kavramlar kullanmaktan kaçınılması gerekir.
Bugüne kadarki cepheleşme girişimleri, bunu başarmanın hiç kolay olmadığının çok sayıda kanıtını sunmuştu. “Şunu da söylemek gerekir”, “şu talebi de dile getirmek gerekir”, “şu hedeften söz etmemek ciddi bir eksiklik olur” şeklindeki katkıların sonucu, tek bir örgütün belirleyiciliği söz konusu olduğunda parti programlarına benzeyen, çok sayıda örgütün belirleyiciliği söz konusu olduğunda ise yamalı bohça görünümlü ve yine fazlaca uzun metinlerin ortaya çıkması olmuştu.
Oysa cephe tarzı birlikteliklerde asıl hedeflenmesi gereken, katılımcı örgütler de dâhil olmak üzere çok farklı kesimlerin ve bireylerin özgün katkılarda bulunmasını mümkün kılacak olan ortak hedeflerin ve ilkelerin tarif edilmesidir.
Bu açıdan bakıldığında, ODTÜ Mezunları Derneği’nin Vişnelik Tesisleri’nde düzenlenen toplantılar sonucunda kurulan Birleşik Haziran Hareketi’nin çağrı metni umut veren bir sıra dışılığa sahip.
Bir kere, son derece kısa bir metinle karşı karşıyayız. Ama bu kısalık, temel doğrultu hakkında herhangi bir belirsizliğe yol açmıyor. Şu iki cümle, içlerinde “devrim” ve “sosyalizm” sözcükleri geçmese bile, devrim ve sosyalizm mücadelesine katkıda bulunmadan edemeyecek, düzen karşıtı bir hareketin kurulacağını ortaya koyuyor:
“Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız, toplumcu bir cumhuriyet ve ülke için; gericiliğe, faşizme, emperyalizme, piyasacı yağma düzenine ve bunları temsil eden AKP rejimine karşı birlikte yola çıkıyoruz.”
“Birleşik Haziran Hareketi, anti-kapitalist, anti-emperyalist, anti-faşist ve gericiliğe karşı aşağıdaki ilke ve amaçlar doğrultusunda harekete geçecek bir halk örgütlenmesinin çağrıcısıdır.”
İkincisi, Türkiye’nin gündemindeki yakıcı sorun başlığı olarak AKP’nin mezhepçi politikaları özel olarak vurgulansa bile, işçi sınıfının çıkarlarının temel alınacağı konusunda yeterli açıklık sağlanıyor.
Üçüncüsü, ayrıntılara girilmese bile, tüm ezilen toplum kesimlerinin sahiplenileceği ve Gezi Direnişiyle birlikte ön plana çıkanlar da dâhil olmak üzere ülkenin tüm temel sorunlarıyla ilgili olarak mücadele edileceği kolaylıkla anlaşılabiliyor.
Dördüncüsü, son derece sade ve katılımcı bir örgütlenme yapısı (yerel meclisler ve onların seçip geri çağırabileceği delegelerden oluşan bir Türkiye Meclisi) tarif edilirken, ortak ilkeleri benimseyenlere, bu birlikteliğin dışında kalmak konusunda sadece üç mazeret bırakılıyor: 1. Bu birliktelikte falanca örgütler ve filanca kişiler de var. 2. Bu birliktelikte Kürt siyasal hareketi yok. 3. Bu birliktelik CHP’yle başa çıkamaz.
İkinci mazeret, hayli uzun tartışmaların konusu elbette. Ama Kürt siyasal hareketinin ve asıl önemlisi Kürt emekçilerinin uzun vadeli çıkarları açısından bakıldığında da, bağımsız, güçlü ve Kürtlerle mücadele ortaklıkları kurabilecek olan bir sol hareketin yaratılmasının daha ilerletici olacağını düşünüyorum.
Bu birlikteliğin CHP’ye alternatif oluşturacak gerçek bir toplumsal ve siyasal güce dönüşüp dönüşemeyeceği ise, biraz da, birinci mazeretin çok da haklı ve anlamlı olmadığının gösterilip gösterilememesine bağlı.
Burada da, hem şu aşamada bu birliktelikte yer alan örgütlere hem de ortak ilkeleri benimseyen bireylere görev düşüyor.
Hiç kuşku yok ki, Birleşik Haziran Hareketi’nin ete kemiğe bürünmesi, asıl olarak, şu anda bu harekette yer alan örgütlerin çabalarıyla mümkün olacak. Topluma çağrı yaparak “meclisler kurun” deme yoluyla meclislerin kurulamayacağı açık. Yerel meclisleri kurma girişimlerine öncülük eden örgütler, bunu yaparken hareketin bütünsel çıkarlarını temel aldıklarını somut olarak gösterebildikleri ölçüde, birinci mazereti önemsizleştirebilir.
Diğer taraftan, başta sosyalistler olmak üzere şu anda mevcut örgütlerin dışında bulunan ve ortak ilkeleri benimseyen bireyler, yerel meclislere katılmaları ve hareketin gelişmesine katkıda bulunmaları ölçüsünde, örgütler üzerinde de etkide bulunma şansına sahip. Birleşik Haziran Hareketi toplumda ne kadar geniş bir karşılık bulabilirse, tek tek örgütlerin dar çıkarlarını ikinci planda tutmaya devam etmeleri o kadar kolaylaşır.
Hareketin çağrı metninin ortaya çıkması sonrasında bile, “buradan bir şey çıkmaz” diyenlerin tahminlerinin tutması ihtimali hiç de düşük değil elbette!
Ama yan yana gelebileceklerini bundan birkaç ay önce kimsenin düşünmeyeceği örgütler yan yana gelmişken, pek az kimsenin umabileceği kadar ileri ve kapsayıcı bir çağrı metni hazırlanmışken, Birleşik Haziran Hareketi’nin başarısızlığını istemek, solun etkisiz kalmaya devam etmesini istemekle aynı anlama gelecektir...