Latin Amerika’da “sarkacın sola salınması” 1998 sonunda Venezuela’da Chavez’in başkanlık seçimini kazanmasıyla başladı. 2002-2003’te Brezilya ve Arjantin’in, sonraki yıllarda diğerlerinin katılmasıyla ivme kazandı.
2015’te ise sola salınma durdu; hatta tersine döndü. Arjantin’de iktidar sağa geçti. Brezilya ve Venezuela’da ise sert iktidar mücadeleleri yaşanıyor.
Başkanlık rejimlerinin egemen olduğu bir coğrafyadan söz ediyoruz. Bu iki ülkede, başkanlığı (henüz) ellerine geçirmeyen sağ güçler, “silahsız darbe” yöntemlerini geliştiriyorlar.
Brezilya’yı bu köşede gözden geçirdim. Venezuela’da 2015 sonunda parlamento çoğunluğunu burjuva partileri elde etti. Bunların iktidar kavgası, emperyalizm tarafından da destekleniyor.
Venezuela’da ABD’nin sicili diğerlerinden daha lekelidir. Nisan 2002 darbesini sadece desteklemediği; kısmen tezgâhladığı malumdur. Sonraki yıllarda ABD’nin Latin Amerika’daki hegemonyasının aşınmasına Chavez’in katkıları elbette unutulmayacaktı. ABD yönetimi, şirketleri, vakıfları, Venezuela muhalefetini milyonlarca dolar harcayarak açık, örtülü olarak bu nedenle desteklediler.
Obama, Mart 2015’te bir adım daha attı. Venezuela yönetimini, “ABD’nin ulusal güvenliği ve dış siyaseti için olağanüstü bir tehdit” olarak nitelendiren ve bazı yaptırımlar getiren bir Başkanlık Kararnamesi çıkardı. Kararnameyi bu Mart başında yeniledi; yaptırımları uzattı.
Amerikan emperyalizmi bugünlerde Venezuela’ya karşı hangi seçenekleri değerlendiriyor? Soruya ışık tutan bir kaynağa kısaca göz atalım.
STRATFOR ÖNERİYOR: SİLAHSIZ DARBE
Stratfor, kendisini “küresel, jeopolitik bir istihbarat şirketi” olarak tanımlar. ABD’nin resmi istihbarat birimleriyle de içli-dışlı olduğu ileri sürülür. Yorumları, değerlendirmeleri bu nedenle önemsenir.
Stratfor’un 24 Şubat tarihli bülteninin başlığında “Venezuela Başkanı nasıl görevden alınır?” sorusu yer almaktaydı. Soru, pek “hayra alamet” değildir.
Bülten, başkanlık dönemi 2019’da son bulacak olan Nicolas Maduro’nun bu tarihten önce görevden uzaklaştırılmasını sağlayacak dört yöntemi tartışıyor.
Birincisi, halen altı yıl olan başkanlık süresini bir anayasa değişikliği ile dört yılla sınırlamak; referanduma ve 2016 sonunda yeni seçime gitmektir. Muhalefet bu seçenek üzerinde henüz anlaşamamıştır.
İkincisi, “başkanı görevden uzaklaştırma referandumu” yapmaktır. Venezuela Anayasası’na göre bu referandumun yapılabilmesi için başkanlık süresinin yarısı tamamlanmalı (Maduro için Temmuz 2016) ve seçmen sayısının yüzde 20’si oranında imza toplanması gerekiyor. Stratfor, Anayasa Mahkemesi veya Yüksek Seçim Kurulu tarafından engellenme olasılıklarını da dikkate alıyor ve bu koşulların gerçekleşmesini güç görüyor.
Üçüncü yöntem, Maduro’nun istifaya zorlanmasıdır. Bu seçenek, hükümet karşıtı gösteriler giderek yoğunlaşır, ülkeyi fiilen yönetilemez hale getirirse, üst düzey komutanların baskısı sonunda gerçekleşebilecektir. Stratfor, bu durumun Ocak 2017’den önce oluşmasına önem veriyor. Zira, o zaman “erken istifa” söz konusu olacak; 30 gün içinde seçimlere gidilecek; bu süre içinde Parlamento Başkanı (yani muhalefet) ülkeyi yönetecektir. Daha sonraki istifa ise, seçimi normal süreye (2019’a) taşıyacak ve yönetimi şimdiki Başkan Yardımcısı Aristobulo İsturiz (bir başka Chavez’ci) devralacaktır.
Stratfor, dördüncü yöntem olarak bir askeri darbeyi görüyor. Bu olasılık fazla güçlü değildir. Zira, Maduro’ya askerlerin desteği aşınmaktadır, ama Savunma Bakanı General Padrino Lopez “Maduro’nun onurunu koruyacak bir görevden uzaklaştırma yöntemini” (yani istifayı) yeğlemektedir.
Böylece ortaya çıkmaktadır ki, yaygın sokak gösterileri ve ağırlaşan bir ekonomik kriz karşısında gündeme gelen; komutanların da etkili ve belirleyici bir hamlesi (“muhtırası”) sonunda istifa yoluyla hayata geçirilen “silahsız bir darbe”, Stratfor’un yeğlediği seçenektir.
Venezuela’nın kaderini belirleyecek olan bu türden senaryolar, iç ve dış güç odakları tarafından tartışılmakta; (anlaşılan) tezgâhlanmaktadır.
İKTİDAR KAVGASI DEĞİL, SINIF MÜCADELESİ...
Bugünlerde başkanlığı hedefleyen sert muhalefetin ilk dalgası, yeni bir anayasanın kabulünden ve 2001’de Chavez’in ikinci kez başkanlığa seçilmesinden hemen sonra başlamıştı.
Bu on beş yıllık kavga, düzen-içi sağ/sol partiler arasındaki geleneksel bir iktidar mücadelesi değildir. Zira Venezuela’nın egemen sınıfları, uzlaşmasız, oligarşik özellikler taşımaktadır. Chavez ise, oligarşiye karşı (başlangıçta ılımlı da olsa) sınıfsal taleplerle iktidara geldi. Bu karşıt konumlar, sert bir sınıf mücadelesine yol açtı.
Latin Amerika’nın Marksistleri, sosyalistleri, Chavez’ci deneyimi, 21’nci yüzyılda çevre ekonomilerinde devrimci dönüşümlerin olanakları, sınırları açısından tartışıyorlar. Venezuela’nın, dünyanın önde gelen bir petrol ihracatçısı olması, bu tartışmayı ayrıca biçimlendiriyor.
Ayrıntıları uzmanlara bırakalım. Önemli birkaç vurgulama ile yetinelim.
***
Venezuela burjuvazisi, ekonomi ve toplum üzerindeki iktidarını, reformist, halkçı, milliyetçi bir başkanla paylaşma seçeneğini başından itibaren reddetti.
İlk kritik çatışma, devlet mülkiyetinde olmasına rağmen, fiilen özerk olan dev petrol şirketi PDVSA yönetimine Chavez’in el koyma girişimiyle başlatıldı. 47 saat süren bir darbe ve PDVSA yöneticilerinin başlattığı iki aylık sabotaj yenilgiye uğratıldı.
Burjuvazi sert muhalefeti kesintisiz sürdürdü. Egemen sınıfların ödünsüz tavrı, Chavez’i, on beş yıllık iktidarının orta noktasında (2005’te) “21’nci yüzyılın sosyalizmi” hedefine getirecek; iki yıl sonra “Bolivar’cı devrim hareketi”ni oluşturan çeşitli örgütleri, Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) şemsiyesi altında toplayacaktı.
***
Petrol gelirlerini devlet bütçesine aktaran kritik düzenleme, eğitim, sağlık harcamalarının ve sosyal yardımların hızla tırmanmasını sağladı. Sosyal güvenlik sistemlerinde emek lehine değişiklikler, petrol fiyatlarının yüksek seyrettiği konjonktürde işsizlik, yoksulluk, eşitsizlik oranları belirgin boyutlarda düştü; Venezuela’nın çeşitli refah göstergeleri, Latin Amerika zirvelerine çıktı.
Bu dönüşümlerin siyasi sonuçları önemlidir: 1998’i izleyen on beş yıl boyunca Chavez, onu destekleyen partiler, 2013’te Maduro, bütün Başkanlık, parlamento ve yerel yönetim seçimlerini, referandumları istisnasız kazandılar. Seçmenlerin kesin sınıfsal çizgilere göre ayrıştığı belirleniyor. İşçi sınıfı, köylüler, yoksullar, varoş sakinleri blok halinde Chavez’cilere yönelmiştir. Burjuvazi ise, eğitimli, profesyonel, “beyaz küçük burjuvazi” katmanlarını saflarına katmayı ve kalabalık bir muhalefet tabanı oluşturmayı başarmıştır.
Tarihsel oluşumu içinde burjuva demokrasisi, emekçi sınıfların sayısal üstünlüğünün seçimlere yansımasını frenleyecek, geçici kılacak yöntemleri bulmuş; başarıyla uygulamıştır. Temsilî demokrasilerin devrime dönüşmesi bu sayede önlenmiştir. Emekçi sınıfların desteği ve sınıfsal bir program ile on beş yıl süren Chavez’ci iktidar Venezuela’yı istisnaî bir örnek mi yaptı?
"Bu istisna, kalıcı mı olacak? Devrimci dönüşüm gündemde midir?” 2013 başında Chavez öldüğünde bu sorular akla gelmekteydi.
İLERİ ADIMLAR, EKSİKLİKLER, HATALAR
Chavez’in, burjuva devletinin alternatifi olan bir halk iktidarının öğelerini oluşturma girişiminden söz ediliyor. Latin Amerika’daki diğer solcu iktidarlarda görülmeyen bir “komünler, halk meclisleri”, bazen “colectivos” başlığı altında toplanabilecek olan özyönetim birimleri söz konusudur. 2012 tarihli Organik Komünler Yasası, bir Komünler Bakanlığı oluşturmuş; giderek bir Millî Komünal Parlamento’nun ön koşullarını tanımlamıştır.
Bu oluşumların ne kadar hayatiyet kazandığını bilemiyorum. Parlamentonun burjuva partilerinin denetimine geçtiği bugünlerde, halk meclislerini paralel bir iktidar odağı olarak örgütleme önerileri tartışılmaktadır.
Öte yandan, Chavez’ci iktisadın, bugün ortaya çıkan önemli eksikliklerine de değinmeliyiz. Petrol rantının, büyük ölçüde sosyal harcamalara tahsis edildiği; sermayenin vergi yükünün hafif, kamulaştırmaların sınırlı tutulduğu anlaşılıyor. İthalat özel sektörün denetiminde kalmıştır. Sanayide, temel tüketim mallarında ithal ikamesini hedefleyen bir “korumacı-devletçi politika” düşünülmemiştir.
Bu tür bir stratejik seçenek, petrol fiyatlarının yüksek seyrettiği, “rahat” dönemlerde planlanır ve izlenirse, “kara günler” gelince ekonomi ve rejim ayakta kalabilir. İhmalin maliyeti, döviz gelirlerinin çöktüğü 2014 ve sonrasında anlaşıldı. İthalat tıkanınca, dövizden yoksun halk sınıfları bunalıma sürüklendi.
Petrol dışındaki üretken sektörler, ithalat ve iç ticaret özel sermayenin denetiminde iken, döviz kıtlığı nasıl yönetilebilir? Maduro, uygulanması imkânsız bir yanıt verdi: “Cezaî önlemlerle temel fiyatları ve dövizi ucuz tutmak…”
Sonuç, ekonomik çöküntü (milli gelirin %10 düşmesi); karaborsa, uzun kuyruklar ve dörtnala (%200’e yaklaşan) enflasyondur. Asgari ücretlerin, emekli aylıklarının hiper enflasyona ayak uydurması imkânsızdır.
Krizin siyasi bedeli, elbette Maduro’ya ve iktidar partisine çıkacaktı: Aralık 2015 seçimlerinde PSUV 2 milyon oy kaybetti; sağ blok oylarını 270.000 artırdı; parlamentoyu ele geçirdi. Chavez’ciler 1998’den beri ilk seçim yenilgisini tattılar.
Chavez rejiminin dostu bir iktisatçıya, Mark Weisbrot’a göre, emperyalizmin Venezuela’ya karşı açtığı “ekonomik savaştaki kitle imha silahı, karaborsa döviz piyasasıdır.” ABD’de konuşlanmış ve döviz ticaretinde uzmanlaşmış “DolarToday” adlı bir web sitesi, Venezuela ulusal parası bolivar’a karşı savaş açmıştır; resmî ve karaborsa kurlar arasındaki makasın sürekli açılmasını sağlamıştır.
Weisbrot’a göre, çözüm, önce temel gereksinimleri vesikaya bağlamak; sonra da döviz fiyatlarını dalgalanmaya bırakmaktır. Yazar, Venezuela rezervlerinin ve petrol gelirlerinin döviz piyasalarını “makul” bir dalgalanmada tutabilecek boyutta olduğunu hesaplıyor (Triple Crisis, 16 Mart).
Bu öneriye, kronik ve %20-40 civarında seyreden bir enflasyonda, yaygın (ve emek gelirlerini güvenceye alan) bir endeksleme modeli eklenebilir. Asgari ücretlerin, kamu sektörü ücret ve maaşlarının, emekli aylıklarının, köylünün eline geçen fiyatların, (ilk çalkantıdan sonra) döviz fiyatlarının, mevduat faizlerinin endekslenmesinden söz ediyorum. Bu model, enflasyonun bölüşümü, hatta kaynak tahsisini olumsuz etkilemesini engeller. Türkiye 1990’lı yıllarda benzer bir süreçten geçmişti.
Anlaşılan Maduro, Weisbrot’un önerileri doğrultusunda adımlar atmaktadır. Ancak, vakit de daralmaktadır.
Silahsız darbe” gerçekleşmeden önce emekçilerin desteğini yeniden kazanabilecek mi? Venezuela’da emperyalizmin ve burjuvazinin iktidara yürüyüşünü önleyebilecek mi?