Vekil maaşları siyaset üstü mü?

AKP’ye milletvekilliği aday adaylığı başvurusunda bulunan erkekler 5 bin, kadınlar 2 bin 500 lira ödüyor (engelli adaylardan ücret alınmıyor). CHP’ye “kontenjan adaylığı” başvurusunda bulunanların 7 bin 500 lira, “sıradan” erkek adayların 5 bin lira, kadın, genç ve engelli adaylarınsa 2 bin 500 lira ödemesi gerekiyor. 

Bunlar, milletvekili olma hayali kurabilen kişiler için çok önemsiz tutarlar tabii ki. Pek çok aday adayı, seçilme şansı sağlayacak sıralardan aday gösterilmek için çok daha fazla para harcıyor. Sonra da, riskli sıralardan aday gösterilenler, seçilme şanslarını artırabilmek için yatırım yapacak.

Ne de olsa büyük getiriler var işin ucunda.

Meclise girmeyi şu ya da bu şekilde başaranlar, ayda 15 bin lira maaş almaya başlayacak. Bu paraya ödenekler ve yolluklar eklenecek. Asıl önemlisi, milletvekilliği demek, ömür boyu yüksek gelir garantisi demek: Emekli vekiller 8 bin liradan fazla maaş alıyor. Dahası, iki yıl vekillik yapanlar, 15 bin liralık maaşlarına ek olarak 8 bin liralık emeklilik maaşını da almaya hak kazanabiliyor (şu anda mecliste 23 bin liradan fazla maaş alanların sayısının 400 civarında olduğu tahmin ediliyor.) Milletvekillerinin diğer ayrıcalıklarına hiç girmeyelim...

İşin ilginç yanı, solcu/sosyalist kimlikleriyle oy isteyenlerin ve seçilenlerin bile, vekil maaş ve ayrıcalıkları hakkında sessiz kalmayı tercih etmesi.

Oysa, en azından Marksizmin bu konudaki yaklaşımı açık: Temsilcilik ve yöneticilik, bir zenginleşme aracı olmaktan çıkarılmalı. İlk işçi sınıfı iktidarı olan Paris Komünü, devlet yöneticilerine işçi ücretlerinden fazlasının verilmemesine karar vermişti ve bu karar Marx tarafından desteklenmişti. Lenin, devlet yöneticilerinin maaşlarının, nitelikli sanayi işçilerinin ortalama ücretinden yüksek olmaması gerektiğini savunmuştu. 

“Bunlar sosyalizm dönemi için geçerli, günümüze uymaz” denebilir mi?

Demeyenler var. 

Başkenti Graz olan Steiermark eyaletinde yerel yöneticilik görevlerine seçilen Avusturya Komünist Partisi üyeleri, 1998 yılından bu yana, maaşlarının yarıdan fazlasını maddi sıkıntı çeken ailelere ve kişilere bağışlıyor. Her yıl düzenledikleri “Açık Hesaplar” gününde, yöneticilik görevleri sayesinde elde ettikleri gelirlerin hesabını veriyorlar. Bu yıl açıkladıklarına göre, bugüne kadar toplam olarak 11 bin 567 aile ve kişiye toplam olarak 1 milyon 590 bin avro aktarmışlar (http://goo.gl/HouoHn).

Yunanistan’da bu yıl iktidara gelen Syriza’nın 2012’de seçilen 72 milletvekili, o dönemde, her ay maaşlarının yüzde 20’sini Herkes İçin Dayanışma hareketini destekleyecek bir dayanışma fonuna aktarma kararı almış ve pek çoğu daha fazla katkıda bulunmuş (http://goo.gl/jA4iU4).

Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) yaklaşımı biraz daha farklı: “Komünist milletvekillerinin gelirleri, işçi sınıfının ve halkın gelirlerinden farklı değil. Meclisten elde ettikleri tüm geliri KKE’ye veriyorlar ve parti de onlara, sınıf mücadelesinin olanaklarına bağlı olarak, çalışanlarınkini aşamayacak olan bir maaş veriyor.” (http://goo.gl/Rqegq2).

İspanya’da, bir sonraki genel seçimlerde iktidara gelebileceği düşünülen Podemos’un (Yapabiliriz) geçtiğimiz yıl Avrupa Parlamentosu’na seçilen vekilleri, 8 bin avronun üzerindeki maaşlarının, bu ülkedeki asgari ücretin üç katı olan 1930 avroyu aşan kısımlarını sosyal amaçlar doğrultusunda bağışlayacaklarını açıklamıştı (http://goo.gl/mkzHFh). 

ABD’de, “İşgal Et” hareketinin içinde de yer almış ve 2013 yılında Seattle Kent Konseyi üyeliğine seçilmiş olan Sosyalist Alternatif partisi üyesi Kshama Sawant, 117 bin dolarlık yıllık maaşının 40 bin doları (kentteki çalışanların ortalama geliri) aşan kısmını bir sosyal dayanışma fonuna bağışlama sözünü vermişti (http://goo.gl/OwWd7z).

Uruguay’da, devlet başkanlığı dönemi 1 Mart’ta son bulan José Mujica, aylık maaşının yüzde 90’ını yoksullara ve küçük girişimcilere bağışlıyordu (http://goo.gl/DRwGnB).

Mujica, “dünyanın en yoksul devlet başkanı” olarak biliniyordu. Hindistan’ın en yoksul eyalet başbakanı ise, dört kez üst üste seçim kazanarak 1998 yılından bu yana Tripura eyaletinin başbakanlığını yapan, aynı zamanda Hindistan Komünist Partisi (Marksist)’in politbüro üyesi olan Manik Sarkar. Bu partinin devlet yöneticiliği görevlerine seçilen diğer üyeleri gibi Sarkar da, tüzük gereği (http://goo.gl/1ibNQN); görevi nedeniyle elde ettiği tüm geliri partisine aktarıyor ve partiden aldığı aylıkla yetiniyor. Büyük olasılıkla ülkedeki en düşük eyalet başbakanlığı gelirine sahip olan Sarkar’ın eline bu gelirin yarısından biraz fazlası (bugünkü döviz kurlarına göre ayda yaklaşık 200 lira) geçiyormuş (http://goo.gl/blQQyK).

Kısacası, vekillik maaşlarını tartışmak da ayıp değil, bunlarla ilgili olarak hesap vermek de, kabul edilebilir bir düzeyi aşan kısımlarını bağışlamak da!