Türkiye Rojava'dan değersiz midir? Ya da "Ba'de Harabi'l-Basra"

PKK liderlerinden Cemil Bayık’ın bir kaç gün önce The Times gazetesine verdiği ve çok tepki çeken röportajı gerçekten önemli.[1] Bayık gayet açık sözlü bir biçimde Kürt hareketinin en azından askeri kanadının önümüzdeki aylarda izleyeceği siyasi hattı ortaya koyuyor.

Bir süredir Kürt hareketinin silahlı kanadının attığı adımlarda temel kaygısının Suriye’de elde edilen kazanımları korumak olduğu sır değil. Ancak Bayık röportajda, temel hedeflerinin AKP’yi ve Erdoğan rejimini devirmek olduğu söylüyor ve örgütü Erdoğan’ın önündeki en büyük engel olarak resmediyor.

Bu iddiaya biraz daha yakından bakalım. Daha önce AKP rejimi üç uğrakta devrilmeye yaklaştı. Bu uğrakların ilki, Haziran Direnişi’ydi. 2013 yazında yaşanan büyük halk isyanı muktedirleri daha önce hiç olmadığı kadar korkutmakla kalmadı aynı zamanda kamusal mekânlarını geri alan Türkiye halkını gerçek bir siyasal özne olarak kurdu. Bu süreçte stratejik bir karar alan Kürt hareketi (Kürtler değil) Haziran Direnişi’ne katılmadı. HDP benzer bir tavrı 17-25 Aralık sürecinde de gösterdi ve Kürt hareketinin müzakere yürütmekte olduğu mevcut iktidarın düşmesini istemediğini bir kez daha gösterdi.

AKP iktidarının son büyük krizi 7 Haziran 2015 seçimleriyle geldi. İktidarı kaybetme tehlikesiyle yüz yüze kalan AKP hızla gerginlik ve şiddeti tırmandırma siyasetine yöneldi. Savaşı başlatan AKP olsa da PKK de buna uyum sağlamakta tereddüt etmedi ve ortaya çıkan müthiş şiddet ortamı AKP iktidarını bir kere daha kurtardı.

Savaşın tekrar başlamasının iktidara yarayacağını tahmin etmek zor değildi; ancak Kürt hareketinin silahlı kanadı bu riski aldı. Zira merkeze konan Suriye’ydi, Türkiye değil. Türkiye’ye yayılan savaş AKP iktidarına nefes aldıracak, HDP’nin muazzam başarısının yarattığı umudu boğacaktıysa de Türkiye devletinin Rojava üzerindeki baskısını azaltacaktı. Hesap ortadaydı: Rojava’daki somut kazanımlar Türkiye’de AKP iktidarının yıkılmasından ve elde edilebilecek muhtemel kazanımlardan daha önemliydi.

Haziran 2013’ü, 17-25 Aralık’ı ve 2015 yazını yaşamışken şimdi PKK’nin temel hedefinin Erdoğan’ı ve AKP’yi devirmek olduğuna inanmak zor. Kürt hareketinin temel amacının hala Rojava’yı korumak olduğuna dair kuvvetli emareler var. Ancak Bayık röportajda başka şeyler de söylüyor ki asıl vahim olan onlar:  “Türkler, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı Kürt kentlerinde mümkün mertebe her şeyi yağmalayıp yaktılar. Bu nedenle halkımız intikam hisleriyle dolu. Gerillalarımıza, onlara yapılanların intikamını almaları çağrısında bulunuyor. Bu, halk mücadelesinde yeni bir dönemdir.” Burada, ‘Türkler’ ile AKP iktidarı, TC devleti ya da güvenlik güçleri arasında yapılmayan ayrım gösteriyor ki sadece siyasal bir mücadele alanı olarak Türkiye gözden çıkarılmakla kalmamış, bir halk olarak da ‘Türklerin’ tamamen gözden çıkarılmasına ramak kalmış.

Bayık devam ediyor: "Kısa bir süre öncesine dek Türk ordusu ile savaş sadece dağlardaydı. Daha sonra kasabalara ve kentlere de taştı. Artık her yerde olacak.

"Mücadelenin bu aşamasında, gerillalarımıza yerine getirmeleri yönünde verilecek her emir, meşru olacaktır."

Askeri servise bombalı araç yanaştırıp sivil memurları öldürmek, bir Pazar akşamı durakta otobüs bekleyen insanları havaya uçurmak gibi eylemler meşru mudur değil midir diye tartışmak için aklımızı peynir ekmekle yemiş olmamız gerekir. Meşru olduğunu düşünen yapıyor, biz yas tutuyoruz.

Kürt hareketinin Suriye’de elde ettiği kazanımlar önemsiz değil elbette. Ama şunu unutmamak gerekir: en iyi ihtimalle kurulacak olan altı üstü bir ulus-devlet. Yani, tarihsel olarak kapitalist piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda biçimlenmiş, son tahlilde gayet geri bir siyasal form… Bunun için elinizdeki gerçekçi zemin Rojava olabilir. Suriye iç savaşının açtığı fırsat penceresi sayesinde elde ettiğiniz kazanımlara sahip çıkmayı da merkeze koyabilirsiniz. Ama amacımız meşrudur, dolayısıyla seçtiğimiz her tür yöntem meşrudur diye düşünmenin sonuçları feci olabilir. Gözden çıkardığınız Türkiye’nin içindeki Kürt kentleri harap olur, sivil can kayıpları dayanılmaz boyutlara ulaşır, bir ulus-devlet kurulacak diye bir başka ulus-devletin başkenti cehenneme döner.

Daha önce Kobanê direnişine destek eylemlerinin adresi olan Güvenpark’ta Kobanê’de eğitim almış bir militan bomba patlatıp onlarca insanı öldürür. Tarihin kanlı bir ironisi mi, yoksa Türkiye soluyla Kürt hareketi arasında mutlak bir duygusal kopuşun başlangıcı mı, yaşayıp göreceğiz.

Realpolitik etkili bir silahtır. Sonuç olarak Rojava ayakta kalabilir, bölgede bir ulus-devlet daha kurulabilir. Hatta bu arada bir beklenmedik sonuç olarak Erdoğan da devrilebilir. Ama ba’de harabi’l-basra, ne fayda…


[1] http://ilerihaber.org/icerik/cemil-bayik-savas-artik-her-yerde-51894.html