2015’in ödemeler dengesi istatistikleri yayımlandı. Hayri Kozanoğlu, cari işlem açığını ve finansmanını ayrıntılarıyla inceledi. Ben aynı istatistikleri sermaye hareketleri üzerinde odaklanarak gözden geçireceğim.
Son üç yılın dış kaynak hareketlerini dört tema altında inceleyip tartışalım:
1. Yabancı sermaye girişleri ve toplam sermaye hareketleri son iki yılda önemli boyutlarda yavaşlamıştır.
2. Bu kalemlerde, hâlâ “net giriş” vardır ve bunların milli gelire oranı, ekonomiyi krize sürükleyecek boyuta ulaşmamıştır.
3. Dış kaynak hareketlerindeki daralma, 2015’te ekonominin daha fazla durgunlaşmasına yol açmamıştır.
4. Tartışma konusu: Dışsal kırılganlıklar hafiflemiş midir? Yoksa, durgunlaşma sürecini frenleyen arızî, geçici etkenler mi söz konusudur?
Bunları son üç yılı kapsayan aşağıdaki tablo aracılığıyla gözden geçirelim. 2013, uluslararası sermaye hareketlerindeki coşkulu konjonktürün son yılıdır. 2014-2015’te ise, dünya ekonomisinde artan gerilimler sermaye hareketlerini frenlemiştir.
Tablo, bu iki aşamanın, Türkiye ekonomisine yansımasına ışık tutuyor.
2013: Dış Kaynak Girişlerinde Rekor Kırılıyor.
Uluslararası kriz, Türkiye’ye 2008-2009’da yansıdı. Sonrasında, Batı merkez bankaları, uluslararası sermaye akımlarının canlanmasına katkı yaptı. Dört yıl boyunca Türkiye’ye de taşınan bu olumlu konjonktürün sonu 2013’tür. O yılın ikinci yarısında finansal piyasalarda başlayan gerilim Türkiye’ye de yansıdı; ama bütünüyle ele alınırsa 2013, toplam sermaye girişlerinin rekor düzeye ulaştığı yıldır.
Tablodaki sütun 1, 2013’teki durumu özetliyor. 70,4 milyar dolarlık yabancı sermaye girişini destekleyen iki kalem daha var: Yerli şirket, banka ve rantiyeler dış dünyadaki varlıklarından Türkiye’ye 1,4 milyar dolar aktarmışlar. Bunu 2,8 milyar dolarlık kayıt dışı para girişi desteklemiştir.
Bu üç akım, yukarıda değindiğim rekora, yani toplam sermaye akımlarının 74,6 milyar dolara ulaşmasına yol açıyor.
Sonuçta iç talep pompalanmış; büyüme hızı, bir önceki yıla göre iki misli (%4,2’ye) yükselmiştir. Cari işlem açığı da Cumhuriyet tarihinin rekoruna yaklaşmıştır: 64,7 milyar dolar ve milli gelirin %7,9’u… (Rekor, 2011’e aittir.) Toplam sermaye, dış açığı fazlasıyla karşıladığı için rezervler 9,9 milyar dolar artacaktır.
“AKP’nin İkinci Lâle Devri”, böylece, 2013’te son buluyor. Dış bağımlıklar yoğunlaşmış, Türkiye, “yükselen piyasa ekonomilerinin kırılganları” grubuna katılmış; ekonominin sonraki dönemdeki potansiyel büyüme hızı, yüzde 4’ü aşmayacak bir güzergâha yerleşmiştir.
2015: Yabancı Sermaye Yavaşlıyor, Yerliler Kaçıyor, Rezervler Eriyor.
Bozulan dış ortam, sonraki iki yılda Türkiye’ye yabancı sermaye girişlerini, yavaşlatmıştır.
2015’e (tablonun son iki sütununa) odaklanalım. Yabancı sermaye akımları %28 oranında aşınmıştır. Bozulma bununla sınırlı değildir. Kayıtlı, kayıt dışı, yabancı ve yerli sermaye hareketlerinin toplamında (Tablo, satır 6’da); bir önceki yıla göre %52,8’lik düşme belirleniyor. Toplamdaki hızlı düşmenin ana etkeni, Türkiye burjuvazisinin (şirketlerin, bankaların ve rantiyelerin) dış dünyaya kaynak aktarımlarının bir önceki yıla göre altı misli artmasıdır.
Daha da önemlisi (tabloda gösterilmeyen) aylık verilere baktığımızda ortaya çıkıyor: 2015’in dört ayında toplam sermaye hareketlerinde net çıkış (“eksi değerler”) gözleniyor. Bu, olası bir finansal krizin ön-uyarısı olarak yorumlanabilir.
Ekonominin dış dengesi nasıl sağlanıyor? 2015’te ekonomiye kayıtlı (36,7 milyar dolar) ve kayıt dışı (9,7 milyar) yabancı sermaye girişi, rezervlerdeki erime (11,8 milyar) ile destekleniyor. Döviz piyasalarını besleyen bu üç kalemin toplamı 58,2 milyar dolardır.
Bu toplam, “yerli aktörlerin” dış dünyaya fon aktarımları (-26 milyar dolar) ile açık veren cari işlemlerin (-32,2 milyarın) finansmanında kullanılmıştır. Toplamı -58,2 milyar.
Tablonun ilk beş satırının toplamı (tanım gereği) her zaman “sıfır” olur. Yine de 2015’te bir tuhaflık var: Dış denge iki istisnaî katkı ile sağlanmaktadır: Rezervler harcanarak (yani hazırdan yiyerek) ve kayıt dışı para girişleri sayesinde… Bu iki kalem, 2015 cari işlem açığının üçte ikisini karşılamıştır.
Kayıt dışı paranın “karanlık” niteliği, Orta Doğu bataklığıyla ilgisi inkâr edilebilir mi? TCMB rezervlerinin üçte ikisi ise, esasen bu kuruma ait değildir. Hayri Kozanoğlu’nun belirttiği gibi cari açıktaki daralma tamamen bir başka istisnaî katkıdan; petrol faturasının düşmesinden kaynaklanmıştır. Bu olağan-dışı etkenlerden birinin dahi son bulması, dış dengenin 2015’teki gibi sürdürülmesini imkânsız kılacaktır. Yeni dış denge ekonominin sıfır büyümeye yönelmesi ile sağlanabilecektir.
Döviz fiyatlarındaki hızlı artışlar, çevre ekonomilerinde krizleri tetikleyen etkenlerin başında gelir. 2015’in on iki ayı boyunca (1 dolar + 1 avro’dan oluşan) sepet kur, %18,4 oranında artmıştır. Bu iki istisnaî finansman kaynağı olmasaydı nereye tırmanırdı? Sonuçlar ne olurdu?
Dış kaynaklardaki düşme, henüz, kriz yaratacak boyutta değil
Kritik bir soruya geliyoruz: 2015’te sermaye hareketlerindeki yavaşlama, Türkiye ekonomisini bir krize yaklaştıracak boyuta ulaşmış mıdır?
Yanıtlamak için Türkiye’de dış kaynak akımlarının tersine dönmesinden kaynaklanan dört kriz/küçülme yılına (1994, 1999, 2001 ve 2009’a) bakalım ve önceki bir araştırmanın bulgularını kullanalım.
İlk olarak, yabancı sermaye girişlerinde kriz döneminde gerçekleşen azalmayı, bir önceki yılın (dolarlı) milli gelirine oranlayalım: Krizli yıllarda en az %6,4’lük (1999’da); en çok %10,8’lik (2009’da) bir gerileme gerçekleşmiştir. 2015’le karşılaştıralım: Yabancı sermaye girişlerinde gerçekleşen düşme (14,3 milyar dolar); 2014 milli gelirinin %1,8’ine ulaşmıştır. Yani önceki krizlerdeki boyutta değildir.
Benzer bir karşılaştırmayı da, toplam (yani yabancı + yerli + kayıt dışı) sermaye hareketlerindeki gerilemeyi milli gelire oranlayarak yapalım. Geçmiş dört krizde toplam sermaye hareketleri en az %4,1’lik (1994’te); en çok %8,7’lik (2001’de) oranlarda düşmüştür. 2015 Türkiyesi’nde toplam sermaye hareketlerindeki düşmenin (22,1 milyar doların) 2014 milli gelirine oranı %2,8’dir. Yani, önceki krizlerdeki dışsal şok, bu ölçüte göre de oluşmamıştır.
Peki, 2014-2015’in olumsuz etkenleri üçüncü bir yıla taşınırsa sonuç ne olur? Geçmişe bakarak yanıtlayamıyoruz.
Durgunlaşma Eğilimi 2015’te Bitti mi?
Tablonun son satırına bakınız ve 2015’teki (dokuz aylık) büyüme hızının 2014 üzerinde seyrettiğine dikkat ediniz. Yabancı ve toplam sermaye hareketlerindeki gerileme, ekonominin daha fazla durgunlaşmasına yol açmamış görünüyor. Nasıl açıklayabiliriz?
Bence, ekonominin dışsal şoklara karşı direnme gücünün artmış olduğunu gösteren kanıtlar yoktur. Geçici, arızî etkenler söz konusudur.
Birine değindik: Rezervlerin eritilmesi ve kayıt dışı fon girişleri dışsal şoku şimdilik hafifletmiştir.
Bir başkası, dış kaynaklardaki daralmanın kredi hacmine yansımaması ile ilgili olabilir. IMF, olumsuz dış koşullara rağmen TCMB’nin parasal disiplini gevşek tutmasını eleştiriyor. Yabancı sermaye girişlerindeki daralma, şirketlerin döviz kredilerine yansımamış durumdadır. Banka kredilerinin mevduata oranı, 2015’te de artmıştır. Kredi ve iç talep genişlemesi ile dış kaynak kısıtı arasındaki uyuşmazlık, er veya geç piyasalara yansıyacaktır.
2015’e ait milli gelir tahminlerini yukarı çeken iki etkene de değinelim. Birincisi, tarım sektörünün 2015’in ilk dokuz ayında %8,9 oranında büyümüş olmasıdır. Bu, 1998 sonrasına ait bir rekordur.
İkincisi, ham petrol fiyatlarındaki çarpıcı düşmedir. Harcamalar yoluyla yapılan hesaplamada, ithalat faturasının düşmesi, milli geliri yukarı çeker. Üretim yöntemiyle milli gelir hesaplanırken de benzer bir etki geçerlidir: İthal girdi (enerji) maliyetlerinin düşmesi, üretimin ülke içindeki katma değere taşınan payını artırır. 2015’in sanayi sektörü üretim endeksleri ile milli gelirdeki sanayi sektörü verilerini karşılaştırın. Esneklik katsayısının yükseldiğini göreceksiniz. Bu etken de milli geliri yukarı çeker.
Bu geçici etkenlerin hepsi, dış kaynak hareketlerindeki gerilemenin, büyüme hızına yansımasını ertelemiştir. Bir yıl daha ortaklaşa gerçekleşmeleri beklenemez.
Peki, sermaye hareketlerinde 2015’te gözlenen olumsuz eğilim 2016’da sürerse ne olur? En iyi olasılıkla ekonominin yeniden durgunlaşması; daha kötüsü, bir krize kadar uzanan çeşitli senaryolar…