Hatırlar mısınız, fakir ama onurlu bir delikanlı vardı. Kendimi senaryoya kaptırıp abartmayayım ve düzelteyim: fakirliği de onuru da tartışmalı ama “delikanlılıkta” çok iddialı bir genç vardı.
Olay 1989 yılında Sakarya’da geçiyordu.
Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı iken Sakarya’da doğum kontrolü konulu bir panele “iktisatçı” kimliği ile katılan o genç, Recep Tayyip Erdoğan’dı. Can vermenin de almanın da Allah’a mahsus olduğunu söyleyip lafı kürtaja getirmesiyle sahne kadınlar tarafından işgal edilmişti. Ama genç Tayyip, bu “cüret”e dayanamayarak kadınlarla atışmaya devam etmişti.
Nerden nereye… Fakirliği, onuru ve delikanlılığı çok tartışma götürür Tayyip Erdoğan, bugün Cumhurbaşkanı ve halen aynı görüşlerini savunmaya devam ediyor. Dün yine bir patron çocuğunun düğününde konuşan Tayyip önce çok sevdiği tekerlemesiyle giriş yaptı: “Bir olur garip olur, iki olur rakip olur, üç olur denge olur, dört olur bereket olur, gerisi Allah Kerim…” Bu girizgahın ardından son dönemdeki kadın düşmanlığı ezberinin önemli nakaratlarından olan kürtaj ve sezeryan fermanlarına bir de doğum kontrolünü ekledi: “Bu ülkede yıllarca bir doğum kontrolü ihaneti yaptılar ve neslimizi kurutma yoluna gittiler. Neslin önemi, gücü ekonomide olduğu gibi manen de çok önemli." Tabi bu cümlelerde Tayyip Erdoğan’ın bir “iktisatçı” olarak ekonomi kelimesini cümle içinde kullanmış olması da önemli ama biz kadın düşmanlığından devam edelim…
Tayyip Erdoğan’ın 89’dan bu yana gerici ve kadın düşmanı kimliğinde bir milim oynama olmadığı çok açık. O günden bugüne değişen ne peki? Bugün artık o kimlik, bir iktidar politikası haline geldi ve bu ülkede yaratılmış olan ilerici tüm değerleri düzleme düsturu ile elinden geleni ardına koymuyor. Peki o günden bugüne değişmeyen bir tek Tayyip mi? Neyse ki ve ne mutlu ki değil… Örneğin kadın düşmanı ve gerici yaptırımlara ve politikalara direnen kadınlar bugün belki çok daha güçlü bir şekilde varlar. Belki çok iddialı gelecek ama o kadınlar olmasaydı bu ülkede Haziran olarak kodladığımız Gezi Eylemleri de olmazdı! Ve burası gerçekten de en önemli tutamak noktalarından bir tanesi. Kadınların bastırıldığı, özgürlüklerinin ellerinden alındığı, kimliksizleştirildiği ve bütün bunların başat devlet politikası haline geldiği bir ülkede aydınlanmacılık, ilericilik, eşitlikçilik ve özgürlükçülük tutunabilecek bir dal bulamaz. Tutunacak dal bulamayan bu damarların ise bütün kökleri kurur. İşte tam da bu nedenle gericiliğin en önemli hesaplarından birisi kadınlarla ve kız çocuklarıyladır. Bu nedenle Tayyip Erdoğan’ın kişisel gelişim bozukluğuna verilerek açıklanmaya çalışılan gün aşırı yaptığı kadınlarla ilgili açıklamalarda kolaycılığa kaçılmamalı, işin toplumsal ve siyasal boyutları ciddiye alınmalıdır. İşte tam da bu nedenle sosyalistlerin, ilericilerin ve aydınlanmacıların bir adım bile taviz veremeyecekleri en önemli alanlardan birisi burasıdır.
AKP iktidarının başlattığı kavgada kadınların neden önemli olduğu sorusunu bu çerçevede bir kere daha düşünmemiz ve gereğini yerine getirmemiz elzemdir.