Ali Ağaoğlu adlı arazi ve beton patronunun, iki gün önce sarf ettiği sözleri duymuş ya da görüntülerini izlemişsinizdir. İstanbul’da İstiklal Caddesi’ndeki son patlamanın ardından, “ortanca hanımı”yla patlamanın gerçekleştiği yeri ziyaret ettiğini ve “fakirler olay yerine karanfil bırakırken, kendisinin gül bıraktığını” ifade ediyor ve gül “esprisi”yle birlikte de “ehi-ki-k-iki” diye sırıtıp eğleniyor.
Buradaki görgüsüzlüğe ve kibre, zengin züppeliği ve edepsizliğine, “ortanca hanım” sözüne, aynı anda kaç kişiyle evli olunabildiğine ve kadınlara biçilen role, AKP döneminin buna sunduğu zemine, sermaye birikiminin yasası gereği aslında bizzat kendisinin yoksullaştırdığı insanlarla böyle uluorta dalga geçebilmesindeki rahatlığa, fütursuzluğa vb. değil de, o sırıtınca yanındaki iki kişinin daha “ahahaha ehikikiki” diye sırıtıp gülüşmelerine takılıp kaldım ben. Nasıl bir kişiliksizlik, nasıl bir yalakalık ve ruh halidir, ona şaştım kaldım.
Büyük ihtimal Ağa Ali’nin şirketlerinde yöneticilik yapan kişiler bunlar. Öyle ya, inşaat işçileri olacak değil ya. Mavi yakalı diye kestirip atılanlar. Üç beş taşeron aracılığıyla inşaat iskelelerinin ucunda, hayatın kıyısında ve karın tokluğuna sürekli çalışarak, kârına kâr, servetine servet katmakla meşgul olmak zorunda onlar patron kişinin.
Bunlar, en üst düzey beyaz yalakaları, pardon, beyaz yakalıları olmalı sermaye sahibinin. C level’daki, C ile başlayan yönetici düzeyindeki birtakım insanlar işte: CEO (üst yönetici); CFO (üst mali yönetici); CMO (üst pazarlama yöneticisi); cfalan, cfilan...
Şirketlerin en yüksek tepe ve düzeyleri ile insanlığın en düşük halleri arasında bir korelasyon mu var acep diye düşündüm, onların da patronla birlikte sırıtıp eğlendiklerini görünce.
Nasıl bir “ruh hali” içerisinde oldukları çekti ilgimi. Ne kadar “durumun farkında”lar acaba? Öküzlüğün yani? Farkındalarsa niye sırıtıyorlar? Çok mu çekinip korkuyorlar? Güce ve paraya bu kadar mı çok tapıyorlar? Gülmezlerse, hemen maaşları mı kesilecek, pozisyonları mı gerileyecek? “Durum”la, “farkındalık”la falan hiçbir alakaları yok mu yoksa, kendilerini şirketle ve patronla ve onun hep azami kâr elde etme çabasıyla bütünüyle özdeşleştirmiş vaziyetteler mi? Kaptırıp gitmişler mi öyle? Hiç mi dışarıdan bakamıyorlar olana bitene, içine düştükleri/düşürüldükleri hallere? Ne kadar sahici, ne kadar rol yapıyorlar ya da yapmak zorundalar acaba, içlerinden küfür mü ediyorlar, yoksa gerçekten kendilerini de “patron gibi” mi hissediyorlar? Büyük para sahibi kişinin densizlikleri, şımarıklıkları, lüks otomobil koleksiyonları, çeşitli ayrıcalıkları, büyük, küçük ve ortanca hanımlara sahip olması vb. onlar için çok mu doğal, olduğu gibi kabul mu ediyorlar? Özeniyorlar mı, destekliyorlar mı, onlar da mı tutuyorlar bir ucundan? Görmezden mi gelmek zorundalar her şeyi ya da bağzı şeyleri? O gülünce gülmeleri mi gerekiyor? Ağlayınca ağlamaları? Hani cahil bıraktırılmış halktan insanlarımız için “biat kültürü” falan deniyor ya, bu çok iyi eğitim almış kişiler için de aynen geçerli mi bu kültür? Katmerlisi mi? Çıkar ilişkileri gereği geçici bir körlük mü, kalıcı bir hasar mı? Hiç mi kişilikleri yok, tavırları, sözleri, gözleri? Sözcü, gözcü, idareci vb. konumda, patronun suyuna gitmezlerse cumburlop aşağıya mı? Peki, o “espri”ye gülmekten daha aşağı bir şey var mı bu dünyada?..
Hadi diyelim, öbür adam, para denizinde yüzerken “kopmuş” gitmiş, ne dediğini bilmeyen, her istediğini söyleyebileceğini zanneden, bundan prim de yapabileceğini düşünen, sonradan görme, boşboğaz, şımarık, kültürsüz, hiçbir eğitimi ve birikimi de olmayan, görgü ve zekada odunlarla yarışan biri.
Peki, siz kimsiniz? Daha doğrusu, nesiniz?
Anlamamıza yardım eder misiniz?..