Panama Belgelerinin içerikleri hakkındaki ilk haberleri yapan gazeteler, etkileyiciliklerini artırmak için, bu belgelerin toplam boyutunu Wikileaks belgelerininkiyle karşılaştırdı. Tarihin en büyük “veri sızıntısı” ile karşı karşıyaymışız. 2010 yılında yayımlanan Wikileaks belgelerinin toplam boyutu 1,7 gigabayt iken, Panama Belgelerinin toplam boyutu 2,6 terabayt (yani 2600 gigabayt) imiş.
Peki, kimler ulaşabiliyor bu belgelere? Onları inceleyip haklarında haber yapan kişiler...
Biz de bu belgeleri inceleyebilecek miyiz? Hayır. Belgelerin çoğu gizli kalacak, sadece bazıları açıklanacakmış.
Belgeleri inceleyip haklarında haber yapanlar kimler? ABD’deki Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun (ICIJ) seçtiği kişiler.
Bu konsorsiyuma kimler maddi destek sağlıyor? Aralarında George Soros’un Açık Toplum Vakıfları’nın, Ford Vakfı’nın ve ABD’deki petrol zengini Pew ailesinin kurduğu, dünyanın en zengin sivil toplum kuruluşlarından biri olan Pew Charitable Trusts’ın da bulunduğu bazı kuruluşlar. Konsorsiyumun kurucusu olan The Center for Public Integrity adlı kuruluşun sermaye bağlantılı destekçiler listesi ise çok daha geniş.
Bize anlatılan hikâyeye göre, bir yıldan uzun bir süre önce, kimliğini saklayan bir kişi, ABD’de kimliği bilinmeyen ya da gizli tutulan erkekler için kullanılan “John Doe” adıyla, Almanya’nın önemli gazetelerinden Süddeutsche Zeitung’la bağlantı kurmuş ve Panama’daki Mossack Fonseca şirketine ait gizli belgeleri aktarmaya başlamış. Aylar boyunca belge aktaran kaynak, bazı güvenlik önlemleri dışında hiçbir şey talep etmemiş.
Dünya üzerinde, vergi kaçırma ve kara para aklama faaliyetlerine yardımcı olan çok sayıda hukuk firması var. Mossack Fonseca, bunların en büyüklerinden biri. İlginç bir nokta, firmanın temsilciliklerinin bulunduğu ülkeler arasında Almanya’nın ve ABD’nin olmaması (Türkiye de yok). İlk açıklanan liderler, politikacılar ve kamu görevlileri listesinde adı geçen 59 ülke arasında da bu ülkeler yer almıyor.
Dolayısıyla, Panama Belgeleri (kazara) eksiksiz şekilde yayımlanacak olsaydı bile, bundan en büyük zararı, Mossack Fonseca’nın yoğunlaştığı Asya ve Latin Amerika ülkelerinin zenginleri görürdü.
Belgelerin incelenmesi konusunda ICIJ ile işbirliğine gitmeyi tercih eden Süddeutsche Zeitung, Almanya’da, devlete ait yayın kuruluşlarına (NDR ve WDR) bağlı gazetecilerle birlikte çalışmış.
Bir başka ilginç bilgi de şu: Bundan yaklaşık iki yıl önce, bir muhbir, Alman devlet makamlarına, Mossack Fonseca’ya ait bazı gizli bilgileri satmış. Daha eski tarihlere ait ve daha dar kapsamlı olan bu bilgiler, birkaç yüz offshore (kıyı) şirketi hakkındaymış. Bu bilgiler üzerine bazı Alman bankaları hakkında soruşturma başlatılmış ve söz konusu bankalar Mossack Fonseca ile yaptıkları işler nedeniyle ceza ödemeyi kabul etmiş. Bu arada, Alman devlet makamlarına iletilen bilgiler, ABD, İngiltere ve İzlanda gibi ülkelerle de paylaşılmış.
Yani, Alman devleti açısından (en azından kısmen) “parasal değeri olan” bilgilerle karşı karşıyayız. Süddeutsche Zeitung’a karşılıksız olarak bilgi aktaran kişinin “başka kaynaklardan” para alıp almadığını ise bilemiyoruz...
Bu arada, Almanya’daki Sol Parti’nin (Die Linke) Avrupa Parlamentosu’ndaki temsilcilerinden Fabio De Masi, Junge Welt gazetesinde yayımlanan ve konuyla ilgili olan yazısında, Mossack Fonseca’nın kurucusu ve ortağı Jürgen Mossack’ın, Almanya’daki Nazi dönemi SS birliklerinin üyesi bir babanın oğlu olduğunu ve Alman istihbarat örgütünün, babası hakkında bilgi vermeyi, “ulusal çıkarlar” gereği reddettiğini belirtmiş. Diğer yandan, Jürgen Mossack’ın babası Erhard Mossack’ın, 1948 yılında Panama’ya taşındıktan sonra, CIA için Küba aleyhine ajanlık yaptığı söyleniyor.
Bunlar bir yana, Panama Belgeleriyle ilgili ilk haberlere, emperyalist ülkelerin uluslararası politika öncelikleri damga vurdu. Hedef tahtasına yerleştirilen ilk isim, hakkında yeterli bir kanıt bile sunulamayan Putin oldu. “Yakın çevresi” üzerinden haberler yapıldı.
Aralarında Messi’nin de bulunduğu bazı medyatik isimlerden söz edilirken, daha büyük önem verilen araştırma konusu, Rusya, Suriye, Kuzey Kore ve Zimbabve gibi ülkelere yönelik BM ve ABD yaptırımlarının ihlal edilmesiydi.
Asıl ilgilenilmesi gereken konu ise araştırmacıların gündeminde bile değildi: Büyük sermaye gruplarının işledikleri ve ortak oldukları suçlar.
Kuşkusuz, ABD ve Almanya gibi ülkelerdeki bazı büyük sermaye grupları da, Panama Belgelerinin açıklanan ve açıklanacak olan kısımlarından bir ölçüde etkilenecek. Büyük şirketlerin bazı yöneticileri istifa etmek zorunda kalacak ve yargılanacak.
Ama sadece dolaylı olarak ve kişisel suçlar kapsamında!
Panama Belgeleri üzerindeki objektif bir çalışma, ortada “münferit” suçların ve olayların bulunmadığını gösterirken, sermaye sahiplerine “hepiniz oradaymışsınız” denmesini sağlardı.
Ne var ki, bu son “sızıntı”nın arkasında, gözden çıkarılabilir bazı işbirlikçileri kurban etme pahasına, emperyalist ülkelerin ve onların büyük sermaye gruplarının çıkarlarına hizmet etme kaygısından başka bir şey bulunmuyor.
Yine de, Panama Belgeleri hakkındaki haberleri yakından izlemekte yarar var. Çünkü, bunları manipülasyon amacıyla kullanmaya çalışırken bile, bazı gerçekleri açığa vurmak zorunda kalıyorlar...