İdam cezası geri getirilsin, tecavüzcüler hadım edilsin, televizyon dizi ve programları yüzünden oluyor, mini etek tahrik ediyor, kadınlar için ayrı (pembe) otobüs uygulamasına geçilsin, ABD’de de tecavüz olayları yaşanıyor, Özgecan’ın öldürülmesi istismar ediliyor, protesto gösterileri düzenleneceğine Fatiha okunsun...
Özgecan Aslan’ın Mersin’in Tarsus ilçesinde öldürülmesinin ardından Türkiye genelinde sayısız protesto gösterisinin yapılmasına ve bu gösterilerde AKP’nin kadın düşmanı politikalarının da hedef alınmasına AKP’lilerden ve yandaşlarından gelen tepkiler böyle özetlenebilir. Eksik olan şey belli: Utanma duygusu!
Tayyip Erdoğan da, günlerce bekledikten sonra açıklamasını yaptı: “Bu elim hadiseyi, bu toplumsal sorunumuzu günlük siyasete alet etmeye tevessül eden herkesi de huzurlarınızda kınıyorum, lanetliyorum.”
Ne var ki, Gezi Direnişinde olduğu gibi, kendiliğinden bir hareketlenmeyle karşı karşıyayız. Harekete geçenlerin çoğunluğu, somut siyasal taleplerle ve hedeflerle değil, tepkilerini göstermek için eylemlere katılıyor. Olaydan çıkar sağlamaya çalışanlarsa, asıl olarak, bu vesileyle ülkeyi daha da geriye götürmeye çalışan AKP’liler ve yandaşları!
Örneğin, idam cezasının ya da hadım etme uygulamasının kadınlara yönelik şiddet ve tecavüz olaylarını engelleyebileceğini kanıtlayan hiçbir bilimsel veri bulunmuyor. Ama geri getirilmesi durumunda, idam cezasının, her şeyden önce düzenin muhaliflerini sindirme aracı olarak kullanılacağını öngörmek için, Türkiye’nin tarihini ve Erdoğan-AKP rejiminin sicilini bilmek yeterli.
Televizyon dizi ve programlarına yönelik sansür çağrılarının istenen sonuçlara ulaşması durumunda olacaklar da belli: Sinema filmlerinin, romanların, öykülerin ve İnternet sitelerinin, yine “halkın ahlakını koruma” bahanesiyle, daha fazla sansürlenmesi. Öyle ya, birileri birilerine tecavüz edebiliyorsa, bunu yapabileceklerini bir yerlerden öğrenmiş olmaları gerekir. Ama örneğin, mini etek giymenin bir tahrik nedeni sayılabileceğini savunmak ve bunun mahkeme kararlarına dökülmesine izin vermek, “suça teşvik” sayılamaz!
Kadınlarla erkeklerin uygarca bir arada yaşayabilmesini sağlamaya çalışmak yerine onları fiziksel olarak ayrı tutma çabasının varabileceği gerçekten de tek bir sonuç var: Bir kadın, bir minibüsteki son yolcuysa, bir parktaki son sakinse, geç saatte bir sokakta yürüyen son kişiyse, tecavüze uğramayı hak eder!
Türkiye’de yaşayanların (ve Özgecan’ın katledilmesi nedeniyle düzenlenen protesto gösterilerine katılanların) büyük çoğunluğu, ölenlerin ardından Fatiha okuyor zaten. “Fatiha okumakla yetinin” demek, “durumu olduğu gibi kabullenin” demekten başka bir anlama gelebilir mi?
İşin ibret verici olan bir tarafı, Erdoğan-AKP yalakalarının önemli bir bölümünün, kendi çocukları için tercih etmedikleri koşulları emekçilerin çocuklarına reva görmesi. Örneğin, kendi çocuklarını imam-hatip okullarına göndermeyi akıllarından bile geçirmeyen yalaka köşe yazarları, AKP’nin zorla imam-hatipleştirme politikalarına sessiz kalabiliyor ve hatta daha fazla utanmazlık ederek bu politikaları savunabiliyor.
Oysa, herkes için eşit, parasız, bilimsel ve laik eğitim, tarihsel deneyimlerin gösterdiği üzere, insanlar arasında daha sağlıklı ilişkilerin kurulmasının da olmazsa olmazlarından biri.
Böylesi bir eğitim düzeni, elbette, mutlak bir çözüm olamaz. Örneğin, zihinsel açıdan sorunlu insanların ortaya çıkmasını mutlak olarak engelleyemez... Ama en azından, dinsel inançları sömürerek kişisel çıkar elde etmeye çalışanların işlerini zorlaştırmanın ötesinde, insanlar arasında daha eşitlikçi ilişkilerin kurulmasına katkıda bulunur.
Kuşkusuz, bugünün Türkiye’sinde, başka hiçbir şey değişmeden, böylesi bir eğitim düzenine ulaşılamaz. Ama aynı nedenle, böylesi bir eğitim düzeni için yürütülen mücadeleler, başka şeylerin de değiştirilmesini kolaylaştırabilir!
NOT: Özgecan ve arkadaşlarının ne tür şartlar altında eğitim almaya çalıştığı hakkında bazı somut bilgiler içeren bir yazı: http://www.omerkanipak.com/2015/02/15/minibuslu-kentler-biberli-ogrenciler-oylesine-universiteler/