Sosyalist sol, kanımca, Kobane Direnişi konusunda bugüne kadar genel olarak iyi bir sınav verdi. AKP’nin milliyetçi ve gerici kesimlerdeki Kürt düşmanlığını yeniden canlandırmaya çalıştığı bir dönemde bu direnişin Kürt olmayanlar arasında hiçbir destek bulmaması, Türk ve Kürt emekçilerin sermaye düzenine, gericiliğe ve emperyalizme karşı birlikte mücadele etmesini daha da zorlaştırırdı. Sosyalist sol, siyasal gücünün sınırlılığına karşın, AKP karşıtı kesimlerdeki milliyetçi eğilimlerin bir miktar zayıflamasını da sağlayabildi.
İktidarın ülkeyi Suriye iç savaşının doğrudan tarafı hâline getirme girişimlerine, Kürt siyasal hareketini (tıpkı IŞİD’in yaptığı gibi) din düşmanlığıyla suçlayarak Türkiye’deki gerici örgütleri ve tabanı harekete geçirmesine (Tayyip Erdoğan’ın son günlerdeki suçlamalarına göre bu hareket selam verenlere, namaz kılanlara, sakal bırakanlara, başörtüsü takanlara, Kuran kurslarına, kutsal ve İslami değerlere saldırıyor); “sokakları vandallardan temizleme” adı altında daha da baskıcı bir rejimin kurulmasına karşı mücadeleyi sürdürmek gerekiyor. Her şeyden önce, halkın çıkarları doğrultusunda siyaset üretme olanaklarının tümüyle ortadan kaldırılmasına engel olmak için...
İktidarın bugüne kadar IŞİD’e verdiği desteğin savaş suçlusu olarak yargılanma yolunu açabileceğinden korkan ve bu destekten söz edenleri neredeyse her gün vatan hainliğiyle suçlayan Tayyip Erdoğan, kendisini ve en yakın çevresini kurtarmak için ülkeyi ateşe atmaktan çekinmeyeceğini her fırsatta gösteriyor.
Kobane Direnişine düşmanca yaklaşılarak Kürtlerin isyana zorlanması, ardından hem “güvenlik” güçlerinin hem de bu güçlerin seyirci kaldığı gericilerin saldırılarıyla onlarca insanın ölümüne yol açılması bunun son örneğiydi.
Tayyip Erdoğan açısından, bir iç savaş, iktidarı kaybetmesinden daha tehlikeli değil. Buna karşın, ulusal/etnik kökenleri ya da dinsel inançları ne olursa olsun emekçiler açısından bakıldığında, bir iç savaş, hep birlikte yenilgiye uğratılmaktan başka bir anlama gelmez.
Ama bu noktada bir başka sorun üzerinde de durmak gerekiyor.
Sosyalist sol, bugünkü siyasal gücüyle, Türkiye’deki toplumsal muhalefet dinamiklerinin mücadele birliğini sağlama şansına sahip değil.
İşçilerin, yoksulların, Kürtlerin, Alevilerin, laiklerin, cumhuriyetçilerin, kadınların, gençlerin ve başka toplum kesimlerinin emperyalizme, sermaye düzenine ve AKP’ye karşı birlikte mücadele etmeleri elbette ülkemizin kaderini değiştirir ve sosyalist sol ısrarla bunu savunmalıdır.
Ne var ki, AKP iktidarı, bugün için, toplumsal muhalefetin farklı bileşenlerini birbirlerinden uzaklaştıracak “yakıcı sorun”lar yaratma gücüne sahip. Diğer yandan, cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında ve bugün ortak mücadeleye daha yakın bir noktada duran Kürt siyasal hareketi, yarın, sosyalist sola sorma gereğini hiç duymadan, çok farklı açılımlar gerçekleştirebilir...
Gezi Direnişi ile Kürtlerin mücadelesini birleştirmek mümkün değildi, çünkü bir tarafta siyaset sahnesinde temsil edilmeyen ve ne tür sonuçlara ulaşacakları kestirilemeyen milyonlar, diğer tarafta ise AKP ile pazarlık yürütmeye çalışan Kürt siyasal hareketi vardı. Kobane Direnişi batıda daha kitlesel bir destek bulamadı, çünkü geniş kitlelerin ortak mücadelesi büyük ölçüde geriye çekilmişti.
İktidar mücadelesine de katkıda bulunabilecek olan birlikteliklerin yolunu açabilmek için, siyasal mücadelenin toplumsal tabanını genişletmek gerekiyor. “Daha geniş kesimlere seslenmek”ten söz etmiyorum. Eşitsizliklere, baskılara, adaletsizliklere isyan edenlerin siyasal mücadeleye katılmasını sağlayacak zeminlere ihtiyaç var. Sadece tek tek işletmelerdeki işçilerin haklarını savunmak, sadece imam-hatip dayatmalarına karşı çıkmak, sadece bir parkı korumak, sadece bir HES projesinin hayata geçirilmesini engellemek, sadece savaşa karşı çıkmak için değil, bunların yanı sıra ve bu tür mücadeleleri de güçlendirmek üzere, düzen siyasetinin karşısına çoğunluğun çıkarlarını temsil eden bir siyaseti çıkarabilmek için... Halkın devlet yönetiminde doğrudan doğruya daha fazla söz sahibi olmasını sağlayabilmek için...
Türkiye’deki milliyetçi önyargıları kırmanın yolu da, milliyetçiliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmaktan çok, halkçı siyaset tarzının güç kazanmasını sağlamaktan geçebilir.
ODTÜ’deki Vişnelik Tesisleri’nde düzenlenen toplantılarda kurulmasına karar verilen ve yakın gelecekte ete kemiğe büründürülmesi planlanan yeni birliktelik, bu konuda daha umutlu olmayı sağlıyor.