Bir fıtrattır gidiyor. Oradan devam edelim biz de. Dinci gericiliğin fıtratında olan mağduru oynamak ve mağrur olmaya oradan ulaşmaktan bahsedelim biraz.
Bir yanda üniversitelerde ibadetini yerine getirememekten şikayet eden öğrenciye her tür olanak sunulur, öbür yanda oruç tutmayan öğrencinin payına ölüm tehditi düşer. Hatta oruç tutmadığı için öldürülmüş öğrenciler hala hatırımızdadır.
Bu ülkede Sivas’ta bir katliam yaşanmıştır ama utanılmasa bu katliamın sorumluluğu da başta Aziz Nesin olmak üzere Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a gitmiş olan aydın ve sanatçılara yüklenecektir. Aslına bakarsanız utanılmamış ve bu itham açık açık yapılmıştır da.
Ama biraz da “mağdur”un gözünden mi bakmak gerekir acaba, oradan bakılınca dünya nasıl gözükmektedir? Derin bir nefes alalım ve oradan bakmaya çalışalım.
En çok da kadınlar. Ah o türbanlı kadınlar. Ne çok mağdur olmuşlardır. “Özgür”ce özgürlüklerinden vazgeçmelerine izin verilmemiştir yıllarca. Türbanla üniversiteye girememişlerdir. Ah hele bir de o türban karşıtları yok mu, onlar ne çok mağdur etmiştir türbanlı kızlarımızı. Türban neyi örtüyor diyenler, eli satırlı, sopalı türban mağdurlarının sesi olma iddiasındaki güruhların saldırısına uğramış, yaralanmış, gözaltına alınmıştır ama ne gam. Türbanlı kızlarımız mağdurdur işte o kadar.
Sadece üniversitelerdekiler mi? Türban takmak isteyen küçücük kız çocuklarımıza nasıl kıyılmaktadır? Bıraksalar türbanla çocukluklarını istedikleri gibi yaşayacaklardır ama ah işte bu türbana düşman kafalar yok mu, çocuklara bile musallat olmuştur. Neyse ki bu mağduriyetten de mağrur çıkılmış türban ortaöğretime kadar girmiştir.
Ama bir türban karşıtlığıdır gitmektedir, bir türlü kökü kazınamamıştır.
Neyse ki “liberal aydınlar” imdada yetişmiştir de türbanın kadınlarımızı nasıl özgürleştirdiğininin teorisi de, ideolojisi de eksik kalmamıştır.
Hele o Gezi eylemcileri yok mu, hele onlar yok mu. Türbanlı bir bacıya Kabataş’da saldırmış, neler yapmamışlardır ki! Hoş sözkonusu saldırıya ilişkin olduğu iddia edilen kamera kayıtlarının yerlerinde yeller esmektedir ama türbanlı bacımız yalan mı söylemektedir? Mağdurdur işte her zaman olduğu gibi...
Derin bir nefes alarak ancak buraya kadar gelebildim. Buradan sonra boğulma ihtimalim olduğu için daha ileriye gidemedim.
Bu mağduriyet tınıları ne zaman kulağıma çalınsa, mutlaka ürperir, korkarım. Ne zamanki mağduriyetten bahsederler o zaman bu ülkenin aydınlık, ilerici, eşitlikçi, özgürlükçü değerlerine büyük veya küçük bir darbe vurarlar. Hani diyor ya şarkıda “harda bir yobaz görürem, harda bir molla görürem, korkirem bala korkirem”, ben de ne zaman mağduriyet duysam korkarım işte.
Türbanlı öğrencileri derse almadığı gerekçesiyle tutuklanıp geçtiğimiz hafta cezaevine giren Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü bana bu mağdur-mağrur denklemini hatırlattı. İşin hukuki boyutunda da Rennan Pekünlü’nün haklı olması sonucu değiştirmedi, mağdur her zamanki gibi mağrurluğunu ilan etti!
O yüzden ne zaman mağduriyet tınıları duysak korkmaya devam edelim ve Rennan Hoca’nın cezaevine girmeden önce verdiği son dersteki sözleri hatırlayalım, korkuyla başetmenin tek yolu bu çünkü:
"Daha yapacak çok işimiz var. Daha sona gelmedik"