Kasım ayı başında beş günlüğüne Matematik Köyü’ne konuk olduk. 12.’si yapılan “Logos Seminerleri” bünyesinde bu kez “toplum ve doğa bilimlerinde bilim algısı” tartışıldı. Benim de “Türkiye’de bilim dergiciliği” konulu, “popüler genel bilim dergileri”ne yoğunlaşan bir sunumum oldu.
Bu sunuma hazırlanmak için Cumhuriyet dönemi boyunca çıkan bilim dergilerini araştırırken -özellikle 80 sonrası döneme ilişkin- bir nokta dikkatimi çekti.
“Uzak atalarımız” olarak değerlendirilebilecek, 1925-27 yılları arasında 24 sayı çıkan “Fen Alemi”, 1925-26 arasında 14 sayı çıkan “Tabiat Alemi” ve 1940-42 arasında 16 sayı çıkan “Fen ve Teknik” dergilerini saygıyla bir kenara koyalım. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri gençlere aktarmak amacıyla TÜBİTAK tarafından 1967 yılında yayımına başlayan ve “devlet dergisi” olarak (dolayısıyla yayın çizgisi değişen hükümetlere göre sürekli değişerek) hâlâ devam eden “Bilim ve Teknik”i de bir kenara koyalım.
80’li yılların başından itibaren bu alanda iki kulvarın ortaya çıktığı ve giderek şekillendiği görülüyor. Bir yanda çeşitli sermaye gruplarının bünyesinde yayımlanan “Focus”, “Bilim/Scientific American, “NTV Bilim”, “Popular Science-Türkiye” gibi dergiler var. Aslında 80 sonrası “Bilim ve Teknik”ini de bu kulvara dahil etmek gerek.
Diğer yanda ise bağımsız ekiplerin kolektif ve karşılıksız emeğe dayanarak çıkardıkları popüler genel bilim dergileri var: Örneğin “atalarımız” olarak değerlendirilebilecek 1980-83 arasında 15 sayı çıkan “Doğa ve Bilim”, 1981-88 arasında 99 sayı çıkan “Bilim ve Sanat” var. 1994 yılında yayına başlayıp hâlâ devam eden, arkadaşlarımla on yıl boyu çıkardığım “ilk göz ağrım” “Bilim ve Ütopya” ve 2004’den bu yana çıkardığımız “Bilim ve Gelecek” var. 2007’den itibaren 2-3 aylık periyotlarla yayımlanan “Düşünbil” dergisi ve tabii Cumhuriyet gazetesinin haftalık eki olarak neredeyse 30 yıldır yaşamını sürdüren “Cumhuriyet Bilim Teknoloji” de bu kulvar içinde değerlendirilebilir.
Bu iki kulvar arasındaki farklar çeşitli boyutlarda incelenebilir. Bilime toplumcu bakış, mevcut bilim düzenini sorgulayıp sorgulamamak, bilim-politika ilişkisine yaklaşım, bilime mi teknolojiye mi, çeviri ve derleme yazılara mı Türkiyeli bilim insanlarının orijinal makalelerine mi daha fazla ağırlık verildiği vb. gibi…
Bu farklar ilgili okurlar tarafından az-çok tahmin edilebilir. Araştırmamı yaparken dikkatimi çeken ve kafama takılan soru başka: Hangi kulvardaki dergilerin “mali sorunları” daha fazla? Hangi kulvarın dergileri daha “zengin”?
Bu soru ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir. Bir yanda önde gelen sermaye gruplarının veya devletin yarattığı olanaklarla yayımlanan dergiler var. Çok sayıda profesyonel çalışanıyla, sonsuz tanıtım olanaklarıyla, sayfalar dolu reklam alarak, kuşe kâğıtla, renkli biçimde yayımlanıyorlar. Bunların ne mali sorunları olacak?
Diğer kulvarın dergilerinin ise ne sermayeleri, ne büyük paralar gerektiren tanıtım olanakları bulunuyor. Dağıtım tekellerinin kıskacındadırlar; reklam alamazlar; kaliteli kâğıtları, renkli baskıları rüyalarında göremezler; az sayıdaki emekçilerinin düşük maaşlarını bile vermekte zorlanırlar. Kısacası bin bir güçlükle yayım yaşamlarını sürdürmek zorundadırlar. Aşılması güç mali sorunlarla boğuşurlar.
Hiç de değil! 20 yıldır bilim yayıncılığı yapan bir kişi olarak iddia ediyorum: Biz çok daha zenginiz! Diğer kulvardaki meslektaşlarımızın mali sorunları bizden çok daha fazla!
Kanıt mı? İşte veriler:
Hürriyet grubu tarafından ünlü Alman bilim dergisinin Türkiye versiyonu olarak çıkarılan “Focus” dergisi uzun soluklu olamadı. Ünlü bilim dergisi “Scientific American”ın Türkiye versiyonu “Bilim-Sciam” ancak 6 sayı çıkabildi. Doğuş grubunun “NTV Bilim” dergisinin 27 sayı çıktıktan sonra yayımına son verildi. Doğan grubu tarafından 2012’de yayımlanmaya başlayan “Popular Science” umarız devam eder. AKP iktidarı gölgesindeki “TÜBİTAK Bilim ve Teknik” ise böyle giderse “bilim dergiciliği” alanından çıkıp “ilim dergiciliği” alanına geçecek!
Diğer kulvarda ise “Bilim ve Ütopya” 20. yılını devirdi. “Bilim ve Gelecek” ise tek bir ay bile aksatmadan 11. yılına ilerliyor.
Demek ki biz daha solukluyuz, mali sorunlara karşı daha dayanıklıyız. Daha zenginiz!
Niye böyle? Çünkü sermayeli kulvarın dergilerinin çok büyük bir mali sorunları var: Patronları! Kâr etmek zorundalar. Sermaye, patronluluk ve kâr hırsı onların giyotinidir! Bu mali giyotin, aynı zamanda bilimsel içerik açısından da özgür olmalarını kısıtlar.
Biz uzun solukluyuz ve zenginiz, çünkü tek güdüsü kâr olan bir patronumuz yok. Böyle büyük bir sıkıntımız yok. Aynı zamanda özgürüz, istediğimiz yazıyı yayımlarız. Tek ölçütümüz bilimsellik ve toplumsallık. Bir yanlışımız olursa cezamızı sadece okur kesebilir. Biz okurlarımıza ve topluma karşı sorumluyuz.
Bilim dergiciliği alanında emek-sermaye çelişkisi çok nettir ve ne mutlu ki bu alanda kolektif ve karşılıksız emek, sermayeye ve kâr hırsına üstün gelmiştir.
Bu üstünlüğümüzü, bu zenginliğimizi ve bu mutluluğumuzu korumak zorundayız. Geleceği bugünden kurabilmek için…
***
“Zenginlik” gibi “özgürlük” de çok ideolojik bir kavram. Nereden baktığına göre değişir. Üniversitelerde YÖK’ün dayatmasıyla başlatılan türban serbestliğine karşı çıkıp laikliği savunan Prof. Dr. Rennan Pekünlü’yü cezaevine atacaklarmış.
Ülkemizin önde gelen bir gökbilimcisi olan Pekünlü’yü iyi tanırım. Yerin yedi kat dibine de tıksanız, oradan da evrenin derinliklerine uzanır. Var mı daha özgür bir kişi?