Kadın emeği dendiğinde kadın alanında yürütülen teorik tartışmalar hatırlanabilir elbette. İşçi kadının emeğinin değersizleştirilmesi ve bu anlamda uygulanan ayrımcılıktan tutun da kadının evde, tarlada başta olmak üzere hayatnı pek çok alanında “görünmeyen” emeğine, yani ücretsiz işçiliğine kadar pek çok değinme yapılabilir ve evet hepsi yapılmalıdır da. İşin bu boyutu sınıfa saldırının bir uzantısı olarak değerlendirilebilir ve sınıflı toplumlar tarihi kadar eskilerden bugüne uzanılabilir. Ama ortadaki sorunun iktisadi boyutunun ötesinde siyasal ve ideolojik taraflaşma açısından önemli bir kulvarı ifade etmesi gerektiğini teslim etmek zorundayız. Bu düzen kadına düşmandır, emeğe düşmandır ve insana düşmandır. Bu üçünün birbirinden ayrılmazlığı kadın emeği için verilecek mücadelenin değerini ortaya koyar. Bugün “Ailenin ve Dinamik Nüfusun Korunması” ismiyle cilanan kadını annelikle özdeşletiren ve aynı anda kadın emeğini değersizleştiren uygulamalar, tam da ne demek istediğimizi anlatmaktadır. Maden işçisinin fıtratında ölüm olduğuna bizi ikna etmeye çalışan anlayış, kadınlığın fıtratında da annelikten kaynaklı değersiz ve ikincil emek olduğunu kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bu nedenle kadınların pek çok şeyin yanında aynı zamanda kadın emeği için mücadele etmesi çok önemlidir. Bugün işçi kadının durumunun genel olarak işçi sınfının durumundan bir farkı olmadığı düşünülerek bu alanda yürütülecek mücadelenin değersizleştirilmesi yapılabilecek en büyük hatalardan biridir. Kadınların sigortalı çalışma hakkı için, eşit işe eşit ücret hakkı için, annelik ile iş sürekliliği ve güvencesinin birbirinin karşısına konulmadığı bir çalışma hayatı için, insanca çalışma saatleri için, mobbinge karşı yürütecekleri mücadele aynı zamanda sınıf mücadelesinin bütünü açısından da ön açıcı olacaktır. Bu anlamıyla sınıflar mücadelesinin buzkıranlarından biri işçi kadın hareketi olmalıdır.
İşin diğer boyutunda ise işçilerin, emekçilerin, yoksulların dünyasına kadın gözüyle bakmak var. Bugün kadınlar, kadın olmaktan kaynaklı yaşadıkları sıkıntıların ötesinde emeğe yönelik her saldırının göğüslenmesi gereken hava deliklerinde mutlak bir biçimde ve nesnel olarak zaten varlar. Ermenek’te, Soma’da evlatlarını, eşlerini kaybeden kadınların yürek burkan isyanları aklımıza gelen en güncel ve çarpıcı örnektir. Türkiye ve dünya sınıf mücadeleleri tarihinden hatırda kalan karelerde, kadınların mücadelenin merkezinde yer almasının oynadığı kritik role dair pekçok örnek verilebilir. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi sırasında kadınların barikatları aşan kollarda en önde yer alması hatırlanmalıdır. 70’li yıllardaki İlerici Kadınlar Derneği deneyimine bir de bu gözle bakılmalıdır. Bugün de işçi olarak yer alsın almasın, kadınların içerisinde yer aldıkları her direniş, farklı bir umudu ve toplumsallığı da bizlere göstermektedir. Yaşanılan tecrübelerden ve bugünün hissettirdiklerinden yola çıkarak diyebiliriz ki emek mücadelesinin kadınlara, kadınların da emek mücadelesine ihtiyacı var. Şimdi sıra, bu ihtiyacın gerçek hayatta hakkının verilmesinde.
Kadınlar bugün de sınıf mücadelesinin en ileri saflarında yer alacaklar. 1 Mayıs’ta ve sonrasındaki günlerde bu ülkenin işçi kadınları alanlarda yerlerini alacak, sözlerini söyleyecek. Ve elbette dolaşacak en şanlı elbisesiyle, işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet...