Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Cumartesi günü gerçekleşen “yılın nikâhı”nda şahitlik yapmasına yönelik tepkiler nedeniyle Pazartesi günü yazılı bir açıklama yapma gereğini duyan Genelkurmay Başkanlığı, bir yandan “Akar yalnız değildi, diğer komutanlar da oradaydı” mesajını verirken, diğer yandan “nikâh şahitliği”ni sözcük oyunlarıyla perdelemeye çalıştı. Açıklamaya göre, Hulusi Akar ile “Komuta Heyeti”, “şehitlerimizin Ankara Kocatepe Camiinde düzenlenen cenaze törenlerine” katıldıktan sonra, “İstanbul’da düzenlenen nikah törenine”, “devlet protokolü çerçevesinde” katılmıştı. Aynı açıklama, “Bu kapsamda, sadece imza ve tebrikattan ibaret olan bir nikah davetine icabet edilmesine yönelik yapılan bazı haber ve yorumlar; insani ve vicdani olmaktan uzaktır” diye devam ediyordu.
Hangi nikâh? Ne imzası? Açıklamada bunlar yoktu. Nikâh şahitliğiyle ilgili herhangi bir bilgi verilmemişti.
Aydınlık gazetesinin Pazar günkü birinci sayfasında da Hulusi Akar’ın nikâh şahitliğinden söz edilmemişti. “Hulusi Akar 8 şehidi uğurladı” başlıklı ve fotoğraflı haberin hemen yanında, “23 Nisan bahanesi düğüne işlemedi” başlıklı ve fotoğraflı bir başka haber vardı. İkincisinde, Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın düğününe “çok sayıda davetli”nin katıldığı ve “terör olayları”na rağmen düğünün iptal edilmemesinin tepki çektiği söyleniyordu. Ama katılımcılardan ve nikâh şahitlerinden birinin de Genelkurmay Başkanı Akar olduğu yazılmamıştı.
Pazartesi günkü Milliyet gazetesinde ise Serpil Çevikcan’ın “Şahitliğin gerekçeleri” başlıklı yazısı yer aldı. Çevikcan’ın aktarımları, Genelkurmay Başkanlığı’nın aynı gün yapacağı yazılı açıklamayla örtüşüyordu: “Askeri kaynaklar eleştirilerin temelinde TSK’nın yıpratılması maksadını taşıdığını, insani, ahlaki, vicdani olmaktan uzak eleştiriler yapıldığını düşünüyor.”
Yine Serpil Çevikcan’ın yazısından: “Aldığım bilgilere göre, nikaha yetişebilmek için cenazeden hemen sonra hızlıca İstanbul’a gidebilmek için eşiyle birlikte doğrudan Etimesgut’taki askeri havaalanına gitmiş. Evine uğrama şansı olmadığı için üniformasını burada değiştirerek, sivil kıyafetlerle İstanbul’a hareket etmiş.”
Ama “dramatize etme” girişimleri de işe yaramadı... Tayyip Erdoğan’ın kızının nikâhında şahitlik yapması, yandaş medyaya ve Aydınlık gibi gazetelere rağmen, ülkenin genelkurmay başkanının yerin dibine batırılmasına yetti. Ve aynı başkan, Genelkurmay Başkanlığı adına yazılı açıklama yaptırmak zorunda kaldı...
Evet, Hulusi Akar’ı eleştirenler arasında, Sözcü ve Cumhuriyet gibi gazeteler de vardı. Ama halkın sosyal medya aracılığıyla gösterdiği tepki, bu gazetelerin manşetlerini öncelemiş ve büyük ölçüde belirlemişti. 6 binden fazla davetlinin katıldığı, yolların kapatılmasına neden olan, salonu beyaz çarşaflarla perdelenen tören için yandaş medyada “sade nikâh” türü manşetlerin atılması ise alay konusu olmuştu. Tıpkı, Hulusi Akar’ın yaptırdığı yazılı basın açıklaması gibi...
Yandaşlığın, yalakalığın, onursuzluğun, yani mevcut rejimin eleştirisi söz konusu olduğunda, halkın tepkileriyle rekabet etmenin zorlaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Hulusi Akar olayında da olduğu gibi, yazılabilecek olanların pek çoğu, daha önce birileri tarafından yazılmış ve başkaları tarafından tartışılmış oluyor.
Muhalif ve/veya solcu bilinen kimileri, daha önce dile getirilmiş olan eleştirileri daha derli toplu ve daha edebî şekillerde kaleme alarak beğeni toplamaya çalışıyor. Çok daha az sayıdaki kimileri de, mevcut eleştirel yaklaşımların tümüyle yetersiz ve hatta yanlış olduğunu savunarak...
Bu iki kesimin ortaklaştığı nokta, halkı siyasal mücadelenin gerçek öznesi hâline getirme çabasından ve bunu sağlayabilecek olan örgütsel biçimleri yaratma girişimlerinden uzak durmaları.
CHP’yi eleştirmek konusunda da ortaklaşıyorlar. Ama halkı siyasal mücadelenin öznesi hâline getirme hedefine sahip olmadıklarından, bu partinin gerçek bir alternatifini yaratmayı da hedefleyemiyorlar.
Kanımca, özellikle sosyalist olduklarını iddia eden solcuların, şu soruya hangi cevapları verebildiklerini daha açık, daha anlaşılır şekillerde tartışması gerekiyor: Gezi Direnişinden bu yana, farklı biçimlerde de olsa, mevcut rejime ve onun işbirlikçilerine yönelik tepkilerini her fırsatta göstermeye devam eden halk kesimlerinin siyaset sahnesindeki ağırlığının artması için somut olarak nelerin yapılması gerektiğini savunuyoruz?