Değerli okurlar, siz bu yazıyı okurken ben İzmir’de Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü’yü cezaevine uğurlayanların arasında olacağım.
Rennan Hoca, 27 Kasım Perşembe (bugün) saat 10.00’da Bornova Büyük Park içinde yer alan Evlendirme Dairesi’nde “Evren ve Evrim” konulu son dersini verecek, aynı gün öğleden sonra da Foça Açık Cezaevi’ne teslim olacak. Bu ders kaçmaz!
Evet, bir gökbilimciyi cezaevine uğurluyoruz bugün.
Nedeni, ülkemizin önde gelen bu gökbilimcisinin, Anayasa ve Yüksek Yargı kararlarına karşın üniversitelerde YÖK’ün dayatmasıyla başlatılan türban serbestliğine karşı çıkarak öğrencilere AYM ve AİHM kararlarını anımsatıp bunlara uymaya davet etmesi. Pekünlü, “öğrenim özgürlüğünü engellediği” gerekçesiyle yargılandığı davada en üst sınırdan kesilen ceza ile 2 yıl 1 ay hapis cezasına mahkûm edildi.
Kısacası laikliği ve aydınlanmayı savunduğu için hapse girmektedir Pekünlü. Hepimiz adına… Bunu bütün dünyaya duyurmak boynumuzun borcu.
Evet, Evren ve Evrim cezaevine konuluyor bugün. Düşünsenize bu cezaevini… Kim girmek istemez?
Giordano Bruno orada, Campanella, Kopernik, Galilei orada, Takiyüddin, Ömer Hayyam, İbn Haldun orada, Jean Meslier, Voltaire, Rousseau orada, Darwin, Marx orada… Turan Dursun orada, Rennan orada… Kim girmek istemez?
Görelilik, Kuantum, Plazma Evren orada, Evrim Kuramı orada… Kim girmek istemez?
Kuyrukluyıldıza modül indirmeyi mi tartışırsınız, içinde bulunduğumuz galaksi kümesinin boyutlarını mı… Büyük Patlama’nın olup olmadığını mı, ilk hücrenin nasıl oluştuğunu mu… Kim bu entelektüel derinliklere dalmak istemez?
Foça Açık Cezaevi, dünyanın en özgür yeri oluyor bugün.
Vah zavallı yargıçlar… Nasıl da kendilerini alçaltarak ölüme mahkûm ettiler… Campanella’yı zindana tıkan, işkencelere boğan, Galilei’yi ölümle tehdit edip düşüncelerini değiştirmeye zorlayan Engizisyon yargıçlarının adlarını hangimiz biliyoruz bugün? Ama Dünya hâlâ dönüyor! Böylelerine “kara cübbeliler” mi desek, yoksa Pekünlü’nün terminolojisiyle, en ufak bir ışık demetine bile izin vermeyen “karadelikler” mi?
Vah zavallı rektör… Nasıl da el pençe divan durdu, ufaldı… Padişahın eteğini öpüp onun despotluğunun kılıfını hazırlamakla görevli, gerçek bilimciler karşısında yaşadığı aşağılık duygusunu onları gammazlayıp öç alarak yenmeye çalışan “kapıkulu uleması”ndan ne farkınız var sizin? Aşağılıyoruz böylesi küçük adamları! Bunlara da “beyaz cüceler” diyelim.
Yazımızı Rennan Pekünlü’nün sözleriyle bitirelim:
“‘Yanmak’, gökbilimcilerin yazgısıdır. Üzerinde çalıştıkları yıldızlar, gökadalar en soğuk olanından en sıcağına dek yanar; gözlemevleri yanar; iğrenç bir zorlamayla engizisyon önünde diz çöküp pişmanlığa davet edilirler, yürekleri yanar; kafaları kazınır zindanlara atılırlar, hem kendileri hem de yakınları yanar. Yazgısı yanmak üzerine çizilmiş olan gökbilimciler, bir anlamda üzerinde çalıştıkları cisimlerin yazgısını öykünürler. Ancak bu, bilinçli, kendini ‘tüketici’ bir öykünmedir. Çevresini aydınlatabilmek için kendisini tüketmesi gerektiğini üzerinde çalıştığı yıldızdan ve kendisine örnek olan ozanından, Nazım Hikmet’ten öğrenmiştir: ‘Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?’”
Âlem adam doğrusu Rennan Pekünlü! İçeri girişine bile astronomik bir boyut katmış. Çıkışını neye benzetsek acaba? Büyük Patlama kuramına eleştirel yaklaştığını biliyorum ama…
Evren, Evrim ve Rennan içerde kaldığı sürece biz dışarıdakilere rahat yoktur artık.