Referanduma sunulması beklenen anayasa değişikliği tasarısının özü herkesçe biliniyor: Ülkenin kaderinin tek bir kişiye teslim edilmesi. Ama tasarının somut ayrıntıları pek fazla bilinmiyor. “İstikrar” için evet denmesi gerektiğini savunanlar, bunların açıkça tartışılmasını zaten istemiyor ve her tür tartışmayı “millet iradesi” demagojileriyle boğmaya çalışıyor. Dolayısıyla, bu ayrıntılar üzerinde daha fazla durmakta yarar var.
Tasarıya göre, milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkarılacak. Bunlar, yine yüksek maaşlar ve emekli aylıkları alacak, sayısız ödenekten ve ayrıcalıktan yararlanacak, gelirlerini daha da artırmak için kanunlar çıkaracak ve halkın sırtına ek yükler bindirecek. Peki, ne iş yapacaklar?
Anayasa değişikliği tasarısı, vekil sayısını artırırken, bunların yetkilerini de işlerini de bir hayli azaltıyor. Sözde, “yasama ile yürütmeyi ayırma” adına... Oysa gerçekte, yasama gücünün yürütme gücünü denetlemesi büyük ölçüde olanaksız hâle getirilirken, yasamanın da yürütmenin de tek bir kişinin mutlak denetimi altına sokulması hedefleniyor.
Mevcut anayasaya göre, cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan bakanlar kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi var. Ayrıca, meclis, belirli konularda, bakanlar kuruluna, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebiliyor. Ancak, kanun hükmünde kararnamelerin de meclisten onay alması gerekiyor.
Değişiklik tasarısı, yürütmeyle ilgili konularda kararname çıkarma yetkisini bakanlar kurulundan alıp tek bir kişiye veriyor. Cumhurbaşkanı kendi başına “cumhurbaşkanlığı kararnamesi” çıkarabiliyor ve bunlar için (olağanüstü hâl kapsamında çıkarılanlar hariç olmak üzere) meclis onayı alması da gerekmiyor.
Tabii ki, vekillerin kanun çıkarma yetkisi var. Cumhurbaşkanı, eskiden olduğu gibi, bunları meclise geri gönderebiliyor. Mevcut anayasaya göre, meclisin geri gönderilen bir kanunu (ilgili oylamaya katılan vekillerin salt çoğunluğuyla) aynen kabul etmesi durumunda, kanun yürürlüğe giriyor. Değişiklik tasarısı ise, “üye tam sayısının salt çoğunluğu ile” (yani en az 301 oyla) aynen kabul edilme şartını getirerek, cumhurbaşkanına çok daha güçlü bir geri çevirme yetkisi veriyor.
Mevcut anayasaya göre, milletvekilleri, başbakana ve bakanlara soru sorabiliyor ve bunların on beş gün içinde cevaplanması gerekiyor. Değişiklik tasarısına göre, milletvekilleri, emir kullarından başka bir şey olmayan cumhurbaşkanı yardımcılarına ve bakanlara soru sorabiliyor, ama cumhurbaşkanına kimse soru bile soramıyor!
Mevcut anayasaya göre, başbakan ve bakanlar hakkında meclis soruşturması açılması için, meclis üye tam sayısının onda birinin (yani bugün için 550 milletvekilinden 55’inin) önerge vermesi yeterli. Değişiklik tasarısına göre, cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanlar hakkında soruşturma açılabilmesi için, meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun (yani 600 milletvekilinden 301’inin) önerge vermesi gerekiyor.
Diyelim ki her şeye rağmen bir meclis soruşturması açıldı. Mevcut anayasaya göre, başbakan ve bakanlar, meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun (yani 276 milletvekilinin) oylarıyla, yargılanmak üzere Yüce Divan’a gönderilebiliyor. Değişiklik tasarısına göre, cumhurbaşkanının, yardımcılarının ve bakanların Yüce Divan’a gönderilebilmesi için, meclis üye tam sayısının üçte ikisinin (yani 400 milletvekilinin) bu yönde oy kullanması gerekiyor.
Bir başka deyişle, bugünkü cumhurbaşkanlığı yetkileri ile başbakanlık yetkilerinin toplamından çok daha fazla yetkiye sahip kılınan cumhurbaşkanının ve onun tümüyle keyfî olarak atayacağı yardımcıların ve bakanların işledikleri suçlar nedeniyle yargılanmaları neredeyse olanaksız olacak. Bu arada, cumhurbaşkanının atayacağı yardımcıların ve bakanların sayıları konusunda hiçbir sınırlama bulunmuyor. Dilerse 600 tane de yardımcı atayabilir!
Ama vekillere düşecek bazı yeni görevler de yok değil...
Bunların en önemlilerinden biri, “Yüksek” olmaktan çıkarılan Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 13 üyesinden 7’sini seçmek. Meclis çoğunluğunu kontrolü altında tutması beklenen cumhurbaşkanı, geri kalan 6 üyeyi, neredeyse tümüyle keyfî bir şekilde seçecek. Mevcut anayasada Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 22 üyesi bulunuyor ve bunların 16’sı farklı yargı kurumlarının üyeleri tarafından seçiliyor. Dolayısıyla, değişiklik tasarısının kabul edilmesi durumunda, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı denen şeylerden eser kalmayacak ve hem hâkimler hem de savcılar tek bir kişinin denetimi altına girecek. (2010 yılındaki referandum öncesinde, toplam 7 üyesi bulunan kurulun 5 üyesi cumhurbaşkanı tarafından, ama Yargıtay’ın ve Danıştay’ın kendi üyeleri arasından önerdiği adaylar arasından seçiliyordu. Diğer 2 üye, mevcut anayasada ve değişiklik tasarısında da olduğu gibi, adalet bakanı ile adalet bakanlığı müsteşarıydı.)
Vekillerin yerine getirmesi umulan bir başka görev, “bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” kuralını boşa çıkarmaları! Çünkü, tasarıya göre, “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” Beş yılda bir yapılması öngörülen seçimlerin sadece birkaç ay geriye çekilmesi, cumhurbaşkanının üçüncü bir kez aday olmasını mümkün kılabilir. AKP’li milletvekilleri için “üç dönem kuralı”nı işlettiren Recep Tayyip Erdoğan, kendisi için, farklı sıfatlarla ve giderek sınırsızlaşan yetkilerle mezara kadar liderlik kuralını uygun görüyor. Gerçi, meclisin seçimlerin yenilenmesine karar vermesi için üye tam sayısının beşte üçünün (yani 360 vekilin) desteği gerekiyor. Ama bugünkü anayasa değişikliği tasarısı da MHP’yle yürütülen gizli ve kirli pazarlıkların bir eseri değil mi?
Diyelim ki öngörülen anayasa değişiklikleri de cumhurbaşkanına yeterli gelmedi ve ülkeyi daha da keyfî bir şekilde yönetmeye karar verdi. Mevcut anayasaya göre “Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu”na ait olan olağanüstü hâl ilan etme yetkisi, tek başına cumhurbaşkanına bırakılıyor. Bu arada, “şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması” gerekçesinin yerini, “kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması” şeklindeki keyfî yorumlara daha açık gerekçe alıyor. Olağanüstü hâl ilan edildiğinde, Anayasa Mahkemesi denetimi ve pek çok anayasal hak tümüyle ortadan kalkıyor ve ülke neredeyse sadece cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetilebilir duruma geliyor.
Evet, olağanüstü hâl ilan edildiğinde, bunun meclis onayına sunulması gerekiyor ve meclisin olağanüstü hâle son verme yetkisi bulunuyor. Ama devletin neredeyse tüm maddi olanaklarını kontrolü altında tutan cumhurbaşkanı, bugün olduğu gibi, meclisteki çoğunluk desteğini korumak için her tür rüşveti dağıtabilecek ve vekiller üzerinde her tür baskıyı kurabilecek. Gizli oy kullanma cesaretini bile gösteremeyerek anayasayı çiğnemeyi kabullenen vekillerden söz ediyoruz!
“Hayır” çalışması yürütenlerin, genel doğruları yinelemekle yetinmeyerek, halkı anayasa değişikliği tasarısının somut içeriği hakkında bilgilendirmeye çalışmasında yarar var. Karşı tarafın tam da bunu gizlemeye çalışması boşuna değil!