1988 yılında Şili’de düzenlenen ve “hayır”ın kazanması sayesinde Pinochet diktatörlüğü döneminin sonunu getiren halkoylaması hakkındaki “No” filmi meşhur oldu.
Ama bunun öncesi de vardı. 1973 yılında seçilmiş solcu hükümete karşı düzenlenen bir darbeyle işbaşına gelen askeri cunta rejiminin lideri olan Augusto Pinochet, 1980 yılında bir anayasa ve başkanlık referandumu düzenletmişti. “Evet” çıkması durumunda 8 yıl boyunca ülkeyi genişletilmiş başkanlık yetkileriyle yönetecekti. Bakanlıklara, müsteşarlıklara, valiliklere ve belirli belediyelerin başkanlıklarına dilediği kişileri atayacak ve onları dilediği zaman görevden alabilecekti. Yüksek mahkeme üyelerini atayacaktı. Kendi atadığı Ulusal Güvenlik Konseyi üyelerinin onayıyla olağanüstü hâl ilan edebilecekti.
Boş oyların da “evet” sayıldığı referandumdan, resmî sonuçlara göre yaklaşık olarak yüzde 65’lik bir oy oranıyla “evet” sonucu çıktı. Sadece iki yıl sonra, 1982 yılında, ülke tarihinin en büyük iktisadi bunalımlarından biri patlak verdi. Ekonomi yaklaşık olarak yüzde 15 oranında küçülürken işsizlik oranı yüzde 30’a yaklaştı. İzleyen dönemdeki protestolar zorla bastırıldı. “Hayır”ın kazandığı 1988 yılına gelindiğinde, Şili, yoksulluk oranının en yüksek, toplumsal eşitsizliklerin en fazla olduğu ülkelerden biri hâline gelmişti (bkz. Naomi Klein, Şok Doktrini, çev: Selim Özgül, Agora Kitaplığı, İstanbul, Mayıs 2010).
Üstelik Şili, 1982 yılı öncesinde, neoliberal reçeteleri “başarıyla” uygulaması, yani kamu kuruluşlarını özelleştirmesi, sosyal harcamaları azaltması, dış ticareti serbestleştirmesi, sermaye piyasalarını kuralsızlaştırması ve zenginleri daha fazla zenginleştirmesi nedeniyle örnek gösterilen ülkelerden biriydi.
1982 bunalımı, tam da neoliberal iktisat politikalarının kaçınılmaz bir sonucuydu. Ve 1980 yılında “istikrar” için Pinochet’ye verilen oylar sonucu değiştiremedi...
Fransız halkı da, 1870 yılında düzenlenen bir anayasa referandumunda, “istikrar” için “evet” demişti. İmparatorluğunu da yine bir halkoylamasına borçlu olan Louis Bonaparte (III. Napoleon); politikalarını halka onaylatmayı başarmış ve yüzde 80’lik bir “evet” oranına ulaşmıştı. Bonaparte, Fransız milliyetçiliğini yükseltmek ve iktidarını sağlamlaştırmak için, aynı yıl Prusya’ya (Almanya) savaş açtı. Fransa-Prusya Savaşı, Fransa’nın yenilgisiyle ve bu ülkenin işgal edilmesiyle sonuçlandı...
Saray/AKP rejimi de, 7 Haziran 2015 seçimlerinin sonuçlarını tanımayıp, bir baskı ve şantaj rejimiyle ülkeyi 1 Kasım 2015 seçimlerine taşırken, “istikrar” için AKP’ye oy verilmesini istemişti. Baskı ve şantaj işe yaradı, AKP bir kez daha tek başına hükümet kurabilir duruma geldi, ama “istikrar” yine gelmedi...
“Allah’ın bir lütfu” sayılan 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında tüm yetkilerin tek kişide toplanmasını sağlayan olağanüstü hâl rejimi de, “istikrar” değil, sadece daha fazla baskı getirdi. Bu arada (halka tabii ki sorulmadan) Suriye’ye asker gönderildi ve oradan da asker cenazeleri gelmeye başladı.
16 Nisan referandumu öncesinde de deniyor ki, “istikrar” istiyorsanız “evet” deyin. Buna, “hayır çıkarsa iç savaş çıkar” tehditleri ekleniyor, pek doğal olarak.
Oysa asıl “evet” çıkarsa, geleceğimiz iyiden iyiye belirsizleşecek. Tek bir kişi, şu anda ertelenmesi için çaba harcanan iktisadi bunalım tam olarak patlak verdiğinde, bu kez toplumsal tepkileri bastırmak için olağanüstü hâl ilan edebilecek. Aynı kişi, kendisini daha zor durumda hissettiğinde ya da canı öyle istediğinde, ülkemizi daha büyük savaşlara sokabilecek.
“Hayır” çıkarsa, ülkemizin sorunları kendiliğinden bir şekilde çözüm yoluna girmeyecek elbette. Bir ülkenin kaderi çok küçük azınlıklar ve bazen de tek bir kişi tarafından belirlenmeye devam ettikçe, halkın karar alma süreçleri üzerindeki etkisi seçimden seçime kullanılan oylarla sınırlı kaldıkça, parlamenter demokrasi, bir aldatmacadan fazlası olamaz. Bugünkü fiilî tek adam rejimine de parlamenter demokrasi sayesinde gelmedik mi?
Dolayısıyla, “hayır”dan fazlası için çaba harcamamız gerektiği açık. Bunun bugünkü somut karşılığı, “hayır” çalışmalarının, halkın örgütlü mücadelesini güçlendirecek ve böylece sandıktan çıkacak bir “hayır”ın Saray/AKP rejimi tarafından yok hükmünde sayılmasına izin vermeyecek şekilde yürütülmesidir.
“Hayır ve Ötesi”, tam da bu amaçla yola koyuldu: hayirveotesi.org