Davutoğlu hizmetçi, Erdoğan ve Merkel neci?

Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde gerçekleşen Davutoğlu-Merkel görüşmesinin başlamasından önce, ikilinin basın kameraları tarafından kaydedilen İngilizce sohbetleri sırasında, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, “burası Atatürk’ün öldüğü yer miydi?” diye sorması üzerine, Davutoğlu, bulundukları binanın asıl saray binası değil, sarayın hizmetlilerinin kaldığı bina olduğunu, başbakanlık ofisi için burayı özel olarak seçtiklerini, “halkın hizmetçileri” olduklarını göstermek istediklerini açıklıyor.

Tam da Merkel’in Kaçak Saray’da görünmemek için İstanbul’a geldiği tartışılırken yapılan son derece anlamlı bir açıklama!

Üstelik, Davutoğlu, görüşme sonrasına ait görüntülerde de benzer bir vurgu yapıyor. Deniz kenarında sohbet ederlerken, uzaktaki Topkapı Sarayı’nı gösterip, ziyadesiyle gösterişsiz olduğu bilgisini veriyor. Ardından, hemen yanlarındaki, Başbakanlık Ofisi’nin bulunduğu binayı gösterip, hizmetlilerin binası olması nedeniyle onun da ziyadesiyle gösterişsiz olduğunu söylüyor.

Tayyip Erdoğan’ın Merkel’i Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü’ndeki altın işlemeli koltuklarda otururlarken poz vermek durumunda bırakacağı bir günde, Davutoğlu’nun bu sözlerine özel bir anlam atfetmek, bunları bir yerlere “mesaj” saymak gerekir mi?

Sanmıyorum... Kanımca, başbakan, sadece boşboğazlık etmiş. Belki de, İngilizceyi doğru bir şekilde kullanma kaygısıyla, ne dediğinden çok nasıl dediğine odaklanmış.

Ama söylediklerinin anlamları açık ve doğru: Gerçekten halkın hizmetinde olanlar, gösterişten uzak durur. Dolayısıyla, Tayyip Erdoğan’ın, halkımızın “hizmetçi”si olmadığı açık. Erdoğan’ın talimatları doğrultusuna hareket eden Davutoğlu da, halktan çok onun hizmetçisi...

Peki, kendisi için gösterişli bir saray yaptırmayı planlamayan, konuklarını altın işlemeli koltuklara oturtmayan Merkel hakkında ne düşünmeli?

Ona açık mektup yazan 100 akademisyenimize göre, Davutoğlu ile Erdoğan’ı, “AB’nin ortak değerleri” doğrultusunda uyarmayı hak eden ve uyarması gereken bir lider!

Demek ki, akademik çalışmalarına dönmek için İtalya’ya gittiği söylenen Bilal’e anlatır gibi anlatmak gerekiyor:

Merkel’in tek derdi, Türkiye üzerinden gerçekleşen Suriyeli göçmen akınını durdurmak ve Almanya’ya ulaşan göçmenleri Türkiye’ye geri gönderebilir hâle gelmek. Bunun için, AB fonlarından para ödenmesini, Türkiye’nin “güvenli ülke” sayılmasını, Schengen vizesi konusunda kolaylıkların sağlanmasını vb. kabul etmeye hazır. Seçim döneminde Erdoğan’ın ayağına gelmeyi kabul etmeye de...

Ne de olsa, Türkiye’de kurulması istenen yüz binlerce kişilik mülteci kamplarının masraflarını karşılamak çok daha ucuza gelir! Ve bu arada, Almanya, “göçmenlere iyi davranan” ülke gibi görünmeye devam edebilir...

Oysa sorunun çözülmesinin, halklar açısından bakıldığında, çok daha kolay, pratik ve ucuz bir çözümü daha var: Suriye’deki iç savaşın sona ermesinin sağlanması. Bir başka deyişle, emperyalist ülkelerin ve bu arada Türkiye’deki mevcut iktidarın Suriye’ye müdahalelerinin sonlandırılması. IŞİD’in ve diğer cihatçı örgütlerin destek kanallarının gerçekten kapatılması.

Ama ne Avrupa Birliği’nin gündeminde böyle bir tartışma var, ne de Merkel’in gündeminde... Çünkü, halklar açısından daha kolay, pratik ve ucuz olan çözümler, sermaye sahipleri için öyle olmayabiliyor.

Politikaları şu: “Suriye’deki iç savaş devam etsin, ama iç savaştan kaçanlar Avrupa’ya ulaşamasın, Türkiye’de (ve başka ülkelerde) kamplara hapsedilsinler.”

İşte bu kirli politika doğrultusunda, Merkel, Erdoğan’ın ayağına geliyor...

100 akademisyenimizin anlayamadığı gerçeği, bir çocuk anlatıvermiş:

https://www.youtube.com/watch?v=irQyvPf5RU4