2013-2017 döneminin sonu
2017, Çin Halk Cumhuriyeti’nde siyasî iktidarın “yenilenme yılı” olacak. Beş yılda bir gerçekleşen “nöbet değiştirme” gündemdedir; iktidarın “el değiştirmesi, devredilmesi” değil…
Reel sosyalizmin geleneksel ikili siyasî yapısı, Çin’de süregelmektedir: Sistemin öncü, sürükleyici örgütü (bir anlamda “çimentosu”) olan Çin Komünist Partisi (ÇKP) ile yasama organından (Ulusal Halk Kongresi’nden) türeyen devlet aygıtları…
ÇKP’nin öncülüğü, devlet aygıtının oluşumuna da yansıyacaktır. Bu yüzden iktidar kadrolarının, politikalarının değişimi, bu yılın sonbaharında öngörülen 19’ncu ÇKP Kongresi ile başlayacaktır.
2002’de parti liderliğinin belirlenmesinde önemli bir karar alınmıştı: ÇKP Politbüro üst komitesini oluşturan yedi kişilik lider kadrosu için iki beşer yıldan oluşan on yıllık rotasyon ve 70 yaşta emeklilik kuralı… Kasım 2012’deki 18’nci Kongre’de belirlenen lider kadrosu da özü geçen rotasyonun ilk dönemini bu yıl tamamlamaktadır.
Yedi Politbüro üyesinden beş yıl sonra 70 yaş sınırını aşmayacak sadece iki kişi var: Genel Sekreter Şi Jinping ve Başbakan Li Keqiang… Beklentilere göre, 19’ncu Kongre’de bu ikilinin görevleri yenilenecek; lider kadrosuna beş yeni kişi getirilecek.
Devlet aygıtının üst organlarının belirlenmesi ise daha sonra gerçekleşecek. Yeni Ulusal Halk Kongresi (UHK) seçimleri tamamlanacak; Mart 2018’de ilk oturumunu yapacak ve Cumhurbaşkanı’nı (herhalde Şi Jinping’i); Devlet Konseyi’ni (Bakanlar Kurulu’nu) ve Yüksek Mahkeme ile Yüksek Savcılık Kurulu üyelerini belirleyecek.
2017 kongreleri
Bugünlerde, 2013-2017 döneminin sonunu simgeleyen iki önemli kongre yapılmaktadır. Birincisi, yasama organı olan Ulusal Halk Kongresi’nin (UHK’nin) son oturumudur. Dönemin son yasa tasarılarını görüşecektir. En önemlisinin, insan haklarıyla ilgili düzenlemeler içeren bir “Yurttaşlık Yasası” olduğu söyleniyor; içeriği hakkında bilgi edinemedim.
3 Mart’ta, Çin’e özgü ikinci bir kongre de toplandı: Çin Halkı Siyasî Danışma Konferansı… Toplumun farklı kesitlerinden, örgütlerden, örneğin Çin Komünist Partisi dışında varlıklarını sürdüren küçük, “sembolik” partilerden gelen 2000 temsilciden (“danışmandan”) oluşur. Görevi, temel siyasi ve toplumsal sorunlar üzerinde öneriler getirmek, eleştirmektir. Temsilcileri, UHK oturumlarına da (oy hakkı olmaksızın) katılabilir; söz alabilirler.
Bu iki kongre temsilcileri beş yıl için seçilir. Yılda bir kere toplanırlar. Ancak her ikisinin de kesintisiz çalışan birer Yürütme (veya “Denetim”) Kurulu (“standing committee”) vardır; o yıl alınan kararları, uygulamaları denetlerler. UHK’nin Yürütme Kurulu, yasaların hükümetçe uygulanmasını izler ve yıllık kongreye sunulacak yasa taslaklarını hazırlar.
Bu hafta son bulacak olan bu iki Kongre, böylece, beş yıllık bir dönemin bitimini simgeliyor. Başbakan LiKeqiang UHK’ye hükümet raporunu sundu. Rapor, bu dönemin bir bilançosunu yapmakta ve Çin liderlerinin geleceğe bakışına ışık tutmaktadır.
Kuşbakışı gözden geçirelim.
Yakın geçmişin ekonomik bilançosu
Başbakan Li’ninraporu, Çin’in yakın geçmişinin ekonomik bilançosu ile başlıyor. Çin’in yeni normali, “ekonomi büyüdükçe büyüme hızını sürdürmek güçleşir” teşhisine dayanıyor. Geçmiş beş yılın %7,8 oranındaki büyüme hızı, gerçekçi bir tempoya (yaklaşık %6,5’e) indirilmekte ve ekonominin dinamik bir süreç içinde olgunlaşması hedeflenmektedir.
Bu süreçte mülkiyet ilişkileri ikincildir; kaynak tahsisinde piyasa mekanizması belirleyicidir; devlet ise, denetimdeöne çıkacak; stratejik sektörlerde varlığını koruyacak; kamu-özel ortaklıkları oluşturabilecektir.
Dinamik olgunlaşma, Li’ye göre, “yapısal uyum” içinde gerçekleşecektir. Bu terimin içeriği, neoliberal söylemden farklıdır: Milli gelirde hizmetlerin ve tüketimin payı artacaktır. Bu dönüşüm, istihdama da yansıyacaktır. Bilimsel, teknolojik yenilenme öne çıkacak; arz ve talep arasındaki uyumsuzluğun, çevresel bozulmanın giderilmesi öngörülecektir.
Li, ekonominin bu doğrultuda geliştiğini belirliyor. Hizmetlerin milli gelirdeki payı ilk kez %50 eşiğini aşmış; tüketim, büyümenin üçte ikisini sürüklemiştir. 2016’da kişi başına kullanılabilir gelirdeki artış (%7,4); ekonominin büyüme hızının (%6,9’un) üstünde seyretmiştir.
Toplam istihdam sabit kalırken, kentsel ekonomide 13 milyon yeni istihdam yaratılmıştır. Kırsal istihdamdaki daralmaya rağmen, tarımsal üretim 12 yıl boyunca kesintisiz artmaktadır. 2016-2020 öngörülerine göre, istihdamın dinamik sektörlere kayması sayesinde milli gelirin büyüme hızı, emek verimliliğindeki artış temposuna (%6,6’ya) eşitlenecektir.
Yüksek teknolojili endüstrilerin gelişimi, artık, geleneksel üretim kollarının önüne geçmiştir. Li, raporunda, bilim ve teknolojide Çin’in dünya çapındaki katkılarına örnekler veriyor. Nitekim, Çin’in yüksek teknolojiye dayalı ihracat atılımı, AB çevrelerini endişeye sürüklemektedir. (Financial Times, 7 Mart).
Li, raporunda, gelişme ile çevreyi koruma önceliklerinin uyum gereksinimine değiniyor. Son beş yılda birim hasılaya düşen enerji tüketimi %18, çevreyi kirletici atık emisyonu %12 oranlarında aşağıya çekilmiştir.
Çelik, çimento, cam ve alüminyum sanayi kollarında geçmişten bugüne taşan kapasite fazlalarının eritilmeye başlandığı, sayılarla belirtilmekte; böylece Trump’tan, AB’den kaynaklanan “haksız rekabet” suçlamaları yanıtlanmaktadır.
Li, 2015 sonunda Çin’de finansal sistemde ortaya çıkan istikrarsızlık belirtilerinin aktif, ihtiyatlı politikalar ve finansal önlemlerle aşıldığını ileri sürüyor. Bu sav, Batı ekonomi çevrelerince de kabul görmektedir. Rapor, yerel yönetimlerin borç yüklerinin hafiflediğini vurgulamaktadır. Ancak, Batı iktisat çevrelerinde ısrarla Çin ekonomisindeki dengesizliğin ve risklerin bireylerin ve şirketlerin aşırı borçlanmasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Li’nin raporu, bu konuda suskundur.
Küreselleşmeyi Çin sahipleniyor
Şi Jinping Şubat 2017’de İsviçre’de “küreselleşmeyi artık Çin benimsiyor” mesajını dünya kamuoyuna duyurmuştu. Kapitalizmin tarihi göstermektedir ki, ticarette ve sermaye hareketlerinde serbestleşme, daima, sistemin yükselen gücü, potansiyel ağababası tarafından savunulmuştur. Çin de, böylece, dünya sisteminin hegemonyasına adaylığını ifade etmiş olmaktadır.
Başbakan Li de, dış ticarette korumacı eğilimlerden yakınarak aynı mesajı tekrarlamaktadır. Geçmişte uluslararası sermayeye kısıtlanmış pek çok alanı, yabancılara açacaklarını ifade etmektedir. Rapor, Çin’in ülke dışındaki doğrudan yatırımlarının geçen yıl %15 artarak 126 milyar dolara ulaştığını belirtmektedir. Trump’ın reddettiği ve bu yüzden çöken Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) anlaşmasının Çin’in öncülüğünde ve farklı bir perspektif içinde canlanması söz konusudur.
IMF’nin, Çin ulusal parasını uluslararası rezerv paralardan biri olarak kabul etmesi de vurgulanmaktadır. Ne var ki, bu paranın (RMB’nin); uluslararası ödemelerde fiilen kullanılma payı hâlâ sınırlıdır. ABD’nin astronomik dış açıklarına rağmen, dolar başat konumunu korumaktadır.
Öte yandan Çin, ekonomik gücünü dış dünyaya yansıtırken, geleneksel emperyalist yöntemlerden ayrışmaktadır. Bir anlamda Dünya Bankası’na rakip olan, ancak neoliberal reçetelerden uzak duran Asya Altyapı Yatırım Bankası Çin’in liderliğinde kurulmuş; kredi açmaya başlamıştır. Çin’i, karadan ve denizden Atlantik kıyılarına bağlayan; giderek tüm dünyayı kucaklaması tasarlanan ihtiraslı İpek Yolu projesi de adım adım hayata geçirilmektedir.
Çin’e özgü sosyalizm ve işçi sınıfı
Ekim Devrimi’nin 100’ncü yıldönümü anılırken Çin Halk Cumhuriyeti’nin resmi bir belgesinde sosyalizm kavramının birkaç kez yer alması, sosyalistleri sevindirebilecektir: “12’nci Beş Yıllık Plan’ın başarıları, Çin’e özgü sosyalizmin gücünü ortaya koymaktadır… Çin’e özgü sosyalizme dayanarak güçleneceğiz ve sosyalist öz değerleri uygulayacağız… Çin’e özgü sosyalizmi inşa etme davasının parlak bir geleceği… Çin’e özgü sosyalizm bayrağını yükseltin… ÇKP’nin ve Çin’e özgü sosyalizmin güvencelerine de sahibiz.”
Çin ekonomisine kapitalist üretim ilişkilerinin damga vurduğu; devleti ve toplumu ise “Çin’e özgü sosyalizmi inşa etme” iddiasını sürdüren ÇKP’nin yönettiği malumdur.
Üretim ilişkileri ile devlet aygıtı (üstyapı) arasındaki uyum-çelişki sorunlarını bir yana bırakalım. Şi Jinping’in öncelik verdiği ve ÇKP yöneticilerini de büyük ölçüde etkilemiş olan yolsuzlukla mücadele programının bu çerçevede tartışılmasını da erteleyelim. Başbakan Li’nin raporunda yer alan Çin işçi sınıfının konumu, durumu üzerindeki bilgilerle yetinelim.
Rapor, Çin işçi sınıfının ve/veya ÇKP’nin kapitalizme son vermesini öngörmüyor. Sadece, kapitalizmin acımasız biçimlerinin, örneğin “sosyal güvence ağlarından yoksun köy kökenli göçmen işçiler” sorununun hafifletilmesini hedefliyor. On milyonlarca ücretli emekçinin, çalıştığı kentlerde kayıt-içi ve sosyal güvencelerden yararlanabilecek konuma dönüştürülmesi planlanmaktadır.
Eğitim ve sağlık hizmetlerinde Çin’in sosyalist uygulamaları terk etmiş olduğu malumdur. Li’nin raporu, paralı yüksek eğitim alanında önemli bir değişiklik içermiyor. Sağlık alanında ise, ağır hastalıklar, yaşlıların bakımı için sübvansiyonlar, ek kaynaklar düşünülmekte; Batı usulü bir sağlık sigortası sisteminin geliştirilmesi öngörülmektedir. Emeklilik aylıklarının yükseltilme önerisini de ekleyelim.
Li, önümüzdeki beş yılda yaşam beklentisinin bir yıl artacağını öngörüyor. Çin işçi sınıfı için bu türden ilerlemelerin, hızlı büyümenin sağlayacağı tüketim artışları ve kapitalizmin bünyesine eklenen refah devleti kurumlarısayesinde gerçekleşeceği umulmaktadır.
Peki, Çin’e özgü sosyalizm?
Başbakan Li’nin raporunda bu soru, ana hatlarıyla, iki yüzüncü yıl hedefleri başlığı altında yer alıyor.
Birincisi ÇKP’ninyüzüncü kuruluş yıldönümü olan 2021 hedefidir: “Her bakımdan ılımlı, makul boyutlarda (“moderately”) gönençli bir toplum inşasını tamamlamak.”
İkinci hedef ise, yeni Çin devletinin yüzüncü kuruluş yıldönümü olan 2049 içindir: “Çin halk Cumhuriyeti’ni gönençli, güçlü, demokratik, kültürel olarak ileri ve ahenkli bir modern sosyalist ülkeye dönüştürmek.”
Demek oluyor ki, işçi sınıfının özgürleşmesi, yani “Çin’e özgü sosyalizmin” gerçekleşmesi için otuz iki yıl daha vardır.