Bir süredir Tayyip Erdoğan’ın, AKP’nin, Ensar Vakfı’nın vb. savunuculuğunu yapmak için fırsat kollayan ve yaratmaya çalışan Ahmet Hakan, Jan Böhmermann’ın Erdoğan’a yönelik “hakaret şiiri”nin de üzerine atladı, pek doğal olarak. Pazar günkü yazısının başlığı şuydu: “Aşağılık Alman’ın okuduğu şiir falan değil, resmen küfür”.
Böhmermann’ı altı kez “aşağılık Alman” diye anarak örtülü bir şekilde ırkçılık yapan Hakan, açıkça yalan söylemekten de çekinmedi: “Üstelik bu aşağılık Alman... / Sadece Tayyip Erdoğan’a da küfretmiyordu. / Türklere de ağza alınmayacak küfürler sallıyordu.”
Oysa, söz konusu “şiir”de, “Türklere” yönelik bir küfür yoktu. Sadece Tayyip Erdoğan’a küfrediliyordu...
Süreç, “Erdowie, Erdowo, Erdogan” şarkısının Almanya’daki kamuya ait bir televizyon kanalında yayınlanmasıyla başlamıştı. İnternet’e de aktarılan bu şarkı, başlangıçta pek fazla ilgi uyandırmamıştı. Ama Almanya’nın Türkiye büyükelçisinin dışişleri bakanlığına çağrılarak uyarılmasıyla başlayan tartışmalar, ilgili video klibinin milyonlarca kişi tarafından izlenmesini sağlamıştı. Tayyip Erdoğan’a göre, bu klip “hakaret” içeriyordu. Ama aklı başında herkesin kolaylıkla anlayabileceği üzere, içinde, mizah yoluyla dile getirilen despotluk eleştirilerinden başka bir şey yoktu.
Tartışmaların Almanya gündeminin üst sıralarına yükselmesi üzerine, mizahçı Jan Böhmermann, yine kamuya ait bir televizyon kanalında, “hakaret öyle olmaz böyle olur” diyerek, Erdoğan’a ağır hakaretlerle (ya da küfürlerle) dolu bir “şiir” okudu. Bu nedenle suçlu bulunup cezalandırılabileceğini de söyleyerek...
Ahmet Hakan gibi, Cumhuriyet gazetesinden yıllar önce uzaklaştırılan ve yakın geçmişte diğer bazı liberal solcularla ve liberallerle birlikte bu gazeteye geri dönen Aydın Engin de, dünkü yazısında, Böhmermann’ı hedef aldı. Ağır hakarete uğrayan Erdoğan, yargılama talebi konusunda haklıymış. Yine Engin’e göre:
“Böhmermann efendi ise Twitter’de filan ‘AMK’ diye başlayan cümleler kurmayı marifet sayan; anadilini bile iyi kullanmaktan aciz; kültür düzeyi düşük değil çukur; düşünce düzeyi sıfır milimetre yüksekliğinde, sosyal medyada trol’lerin düzeyine inip sonra da yaptıklarına satir diyen bir zekâ ve zarafet fukarası...”
Evet, Böhmermann düzeyli bir mizahçı değil.
Ama konu bu mu?
Evet, Böhmermann, Tayyip Erdoğan’a hakaretler yağdırarak, onun hakkındaki tartışmalardan yararlanmaya, bir başka deyişle “trollük” yapmaya çalıştı ve bunu başardı. Önce, hakkında hukuki soruşturma açıldı. Ardından, Merkel de, Erdoğan’ın isteği üzerine, Alman Ceza Yasasının yabancı devlet yöneticilerine hakaret suçlarıyla ilgili maddesi uyarınca yargılanmasını talep etti. Ama aynı zamanda, gelecek tepkileri yumuşatmak için, söz konusu maddeyi kaldırma girişiminde bulunulacağını açıkladı. Bir başka deyişle, Suriyeli mültecilerle ilgili kirli pazarlıklarını da gözeterek, “ne şiş yansın ne de kebap” politikası izlemeye çalıştı.
Peki ama, Türkiye’den bakıldığında, bu gelişmelerden çıkarılacak tek sonuç, Böhmermann’ın aşağılık biri olduğu mudur?
Uluslararası ölçekte “trollük” yapmak için Tayyip Erdoğan’a küfretmenin yeterli hâle gelmiş olması değil mi, asıl üzerinde durulması gereken?
Öyle bir cumhurbaşkanımız var ki, düzeysiz mizahçılar bile ona küfrederek ünlenebiliyor.
Öyle bir cumhurbaşkanımız var ki, ona açıkça küfreden mizahçılar bile çok sayıda destekçi bulabiliyor. Merkel, sadece “olayı yargıya intikal ettirmek zorunda kaldığı” için, ülkesinde itibar kaybedebiliyor.
Kimileri de, olup biten her şeyi, “emperyalizminin oyunları” diye açıklamaya çalışıyor. Hiç zorlanmıyorlar elbette. Ne de olsa, anlaşılmasında güçlükler olan her şey, öyle ya da böyle, emperyalistlere bazı yararlar sağlayabilir. Çünkü, yeterince güçlü olanlar, her tür gelişmeyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı başarma şansına da sahip olur.
Alman devleti, pek doğal olarak, Böhmermann olayını da, kendi çıkarlarına en fazla hizmet edeceği şekilde değerlendirmeye çalışıyor ve çalışacak.
Ama bu olayın sorumlusu, Alman devleti değil, Tayyip Erdoğan.
Ve ülkemizi aşağılanmalardan kurtarmamızın yolu, Saray/AKP rejiminin ne şekilde son bulacağı hakkındaki analiz süsü verilmiş falları ve kendimizi dev aynasından gösterme çabalarını bir yana bırakıp, halkımızı bu rejime karşı yürütülen mücadelenin gerçek öznesi hâline getirmemizden geçiyor.