Daha önce de söyledik;
Haziran 2015 seçimleri, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun tarihsel bir dönemeçten geçtiği koşullarda gerçekleşiyor. Haziran seçimleri sonucunda teşekkül edecek yeni TBMM’nin bileşimi ve kurulacak yeni hükümet, Türkiye’nin yakın ve orta vadede geleceğinin şekillendirilmesinde gerekli olan siyasal ve yasal düzenlemelerin kaynağı olacak. Bu anlamıyla Türkiye’ye dair iddia sahibi olduğunu iddia eden bütün siyasal toplumsal güçler açısından seçimler hala önemli bir siyasal mecra olarak önümüzde durmaktadır.
Haziran seçimleri AKP açısından ise, daha özel bir önem kazanmıştır. Haziran seçimleri AKP ve Erdoğan açısından bir yanıyla bir “referandum” özelliği taşırken, diğer yandan ise, uzun bir süredir işletmeye çalıştığı, kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sistem yerine, baskı ve devlet terörü yasaları ile tahkim edilmiş “fiili başkanlık sisteminin” yasal dayanaklarının da sağlanacağı bir parlamento çoğunluğu elde etmeyi murat etmektedir.
Ezilenlerin, yoksulların, emekçiler ve dışlananların kurtuluşunun sandık vasıtasıyla gerçekleşemeyeceği ne kadar açıksa, bugün bütün bir topluma azgınca saldıran AKP iktidarının, etkili bir sokak siyasetinin de desteğiyle sandıkta da geriletilmesinin önemi de o kadar açıktır.
Buradan hareketle, Türkiye ve Ortadoğu’nun üzerine kabus gibi çöken AKP iktidarını sokakta ve sandıkta geriletebilecek, sosyal demokratların, Kürtlerin ve Alevilerin, sol, sosyalist güç ve çevrelerin, aydın ve sanatçıların, işçi sınıfı örgütlerinin, demokratik kuruluş ve sivil inisiyatif zeminlerinin geniş bir “direniş koalisyonu” için yan yana gelmesine ihtiyaç var. AKP iktidarının sokakta geriletilebilmesi için gerekli olan direniş koalisyonunda Türkiye’deki önemli siyasal ve toplumsal temsiliyete sahip olan CHP-Haziran-HDP’nin yan yana durması önemlidir. Bu tarihsel süreçte hem diktatörlüğü geriletecek; hem de eşitlikçi, özgürlükçü, kamucu ve laik bir cumhuriyeti inşa programında muhalefet güçlerini birleştirecek, sandıkla sokak arasındaki bağı da canlandıracak CHP-Haziran-HDP merkezli seçim ittifakı mümkündür ve bunun gerçekleşmesi tarihsel bir sorumluluk gereğidir. Temel hedefi belli olan, ayrılıklardan çok aynılıkları öne çıkaran bu dayanışma girişimi sonuna kadar zorlanmalı; her iki kesime de tarihsel sorumlulukları doğrultusunda bir kurucu inşa ve dayanışma çağrısı yapılmalıdır. Haziran, adına uygun şekilde, belirlediği ilkelerle de uyumlu olarak “birleşik mücadele” vurgusunu sandığa da taşımalıdır. Sandıkla sokak arasındaki bağı kuracak bu hamle; halkın acil talep-beklentileriyle de uyumludur ve gerçekçidir. 7 Haziran’ı 8 Haziran gününe güç biriktirerek taşıyacak formül budur. Bu en geniş yanyana gelişin gerçekleşmemesi durumunda ise Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin temsil gücünü azaltmak, yüzde on seçim barajını hükümsüzleştirmek, demokratik toplumsal muhalefetin parlamentoda temsili güçlendirmek için de “Haziran – HDP ittifakını” inşa etmek için mücadeleyi önemsiyoruz.
Haziran, AKP’yi hem sokakta hem de sandıkta geriletecek, böylesi geniş bir direniş koalisyonunun inşa edilmesi ve AKP iktidarının yerine özgürlükçü, eşitlikçi, kamucu ve laiklikten yana bütün güçlerin yan yana gelmesiyle oluşturulacak bir “değişim” koalisyonunun aktif kurucusu olmak üzere inisiyatif almalıdır.
Önerimiz yeterince yalın...
Ancak, tartışmaya yanlış yerden başladığımızı söyleyenlere, hukuka uygun davranmadığımızı ifade edenlere, bizleri “sorumluluk”a davet edenlere, televizyonlarda, gazetelerde herkesten önce çarşaf çarşaf demeçler verenlere bir şey hatırlatmak isteriz.
Bugün Gezi Direnişi esnasında sokakta büyük bir birleşik mücadele yürüten milyonlarca insan bugün bize YANYANA DURUN demiyor mu?
AKP diktatörlüğüne karşı hem sokakta hem sandıkta yan yana durun AKP’yi durdurun demiyor mu? Hadi bunu görmüyorsunuz?
İç güvenlik yasası TBMM’de oylanırken, Meclis’te CHP ve HDP’li vekillerin attıkları “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganları ile dışarıdaki, sokaktaki CHP, Haziran ve HDP’li vatandaşların attıkları “Faşizme karşı omuz omuza” sloganlarını da mı duymadınız?
Evet bağımsız sosyalist hattımızı korumalıyız. Devrimci siyasal iddialarımızı günübirlik hesapların arkasında feda etmemeliyiz. Ancak devrimci siyasal iddianın da bir çift kuru laf, pozisyon göstermeden daha fazla bir şey olduğunu da akıllardan çıkarmamalıyız. Herhangi bir işbirliğinin "iltihak" değil "ittifak" olmasının en önemli güvencelerinden biri de budur...
Kendine güvensizlik aşılması gereken en önemli sorunlardan bir tanesidir.
Eşitlik ve özgürlük mücadelesini tam da toplumsal mücadelelerin arındırıcı ırmağı içinde yeniden ve yeniden kuracak bir özgüvenle hareket edilecek gündür. Bu solun yeniden yapılanmasının da kapısını aralayacak yegane şeydir.
Yani mücadelenin gerçekliği. Sokakta ve sandıkta!
Siyaset öncelik belirleme, "oyunu açma" ve örgütlü gücünü bu bağlamda seferber edebilme becerisinden başka nedir?
Birbirimize AKP'nin ve şefçi parti devletinin ne kadar önemli olduğunu anlatacağımızı rüyamda görsem inanmazdım.
Bize Gezi Direnişi döneminde başka kimi "merkezlerin" aldığı tutumları soran dostlara biz de partilerinin üyesi olan militanların değil ama bizzat kendilerinin Direniş ile ilgili nasıl bir tutum aldıklarını hiç ama hiç unutmayacağımızı anımsatalım...
Haziran'ın varlığının ne denli kıymetli olduğunu herkesten çok her gün okulda, işyerinde ve sokakta mücadele edenlerin bildiğini söylemeye gerek yoktur sanırım.
Her gün okulda, işyerinde ve sokakta mücadele edenler her gün her yerde siyaset yapılmasının yaşamsal bir önemde olduğunu tüm varlıkları ile hissediyorlar.
Ve onların talebi çok açık AKP diktatörlüğüne karşı bir direniş koalisyonu…
Bilin ki onlar, kendileri sokaktayken "sukunet" vaaz edenlerin seçim siyaseti konuşulurken "sokak" demesinin anlamını da herkesten daha iyi kavrıyor...