Kitlelerin siyaseti kendilerinden uzakta, çok güçlü, çok paralı, akıl ermez saiklerle hareket eden insanların yahut çıkar çevrelerinin iştigal ettiği bir bahis olarak algılaması eşitlik ve özgürlük mücadelesi için bir felakettir.
Bugün, sıradan yurttaşların, emekçi halkın taleplerini “yüksek siyaset” sahnesinde de talep etmesi hem mümkün hem de zorunlu.
Doğrudur; tüm toplumsal taleplerin devlet katında, siyasette de dolayımsız bir biçimde siyasetinin kurulmadığı bir halden kısmen dahi hayır çıkmayacaktır.
Doğrudur; toplumdaki “dikey” ve “yatay” bölümlenmelerin yani özgürlükler ile ilgili talepler ile sınıfsal taleplerin birbirlerinin karşısında konmaksızın, aslında birbirlerini besleyecek, birbirlerinin ayrılmaz parçaları olarak ele almalı ve bunun siyasetini inşa etmeliyiz.
Ancak bugün esas itibari ile vurgulamamız gereken “doğru”; özgürlükler mücadelesi ile emeğin mücadelesini birbirlerini besleyen kardeşler, emeği ile geçinen yurttaşların hakları olmaksızın, sosyal haklar olmaksızın özgürlükten bahis edilemeyeceğini toplumsal formasyonun bütününde inkar edilemeyecek bir “gerçeklik” haline getirmek zorunda oluşumuzdur.
Tam da bu nedenle salt propaganda etmek için değil derinleşebileceğimiz, yeni bir toplumsallaşma döneminin kapısını açacak şekilde hemhal olabileceğimiz mücadelelerle, dip akıntıları ile buluşmak zorundayız.
Henüz işin başında olsa da Soma’da şehit madenci aileleri buluşan bir avuç emektarın ortaya çıkardığı çizgi umudu işaret etmektedir.
Soma’da kolay bir başarı olmayacağı, sınıfın örgütlenmesinin önünü kesmek için Soma havzasında sermaye düzeni tarafından çevirilen bin türlü dolaptan da 301 işçinin öldürülmesinin üzerinden daha bir yıl geçmeden bu sefer Zonguldak’taki madenleri özelleştirmeye cüret eden gözü dönmüşlükten de rahatça anlaşılabilir.
AKP hükümetinin Diyanetinden tarikatına, polisinden mafyatik usullerle çalışan sarı sendikacılara kadar türlü çeşitli araçlarla Soma’da sosyal haklar mücadelesinin yerleşikleşmemesi, eşitlik ve özgürlük örgütlenmesinin derinleşmemsi için ne kadar titiz bir çalışma içinde olduğu çıplak gözle dahi görülüyor.
Sınıf içinde çalışmanın elimizin kolay eriştiği mecralarda değil Soma gibi zorlu havzalarda derinleşme iddiası ile sürdürülmesi kaçınılmaz.
AKP’nin geriletilmesine ilişkin "yüksek" siyaset sahnesinde yerine getirilmesi gereken görevler olduğu açık, bu görevlerin yarına ertelenemeyeceği yahut kerameti kendinden menkul ve tek işlevi siyasetten kaçış olan kuru kelam ile ikame edilemeyeceği kuşkusuz.
Doğrudur, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin bağımsız hattı ancak sınıf hareketinin aşağıdan yukarı arındırıcı etkisi ile ve onunla birlikte yeniden inşa edilebilir.
Tam da bu nedenle aşağıdakilerin hak mücadelelerinin ve taleplerinin derinleşme işaretleri verdiği tüm mecralar çok kıymetlidir.
Soma'da bu mecraların önde gelenlerindendir.
Sınıftan kaçmamak ve sınıfa da kaçmamak için 10 Mayıs'ta Soma'da olacağız.