Kendi aralarında kavga etmeye seçimlerden önce başlayan yandaşların yakındığı üzere, 7 Haziran seçimleri ülkeye istikrarsızlık ve belirsizlik getirdi. Koalisyon da kurulsa, erken seçimlere de gidilse, Tayyip Erdoğan’ın mutlak otoritesine dayalı dönem geri gelmeyecek. Meclise giren tüm partiler ve vekilleri, yakın gelecekte erken seçime gidilebileceğini hesaba katmak zorunda olacak. Bürokratlar, iktidarın yakın gelecekte farklı ellere geçebileceğini göz önünde bulunduracak.
Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde, “analiz konusu” olan şeylerin sayısı bir hayli artacak. Tayyip Erdoğan ile yakın çevresinin (provokasyonları da içeren) girişimleri, AKP’nin içindeki mücadeleler, emperyalist ülkelerin, TÜSİAD’ın, Aydın Doğan medyasının, Gülen cemaatinin vb. müdahaleleri, çok sayıda solcu milletvekili de çıkaran CHP’nin iç dengeleri, çok sayıda sosyalist milletvekili de çıkaran HDP’nin politikaları üzerindeki belirleyici güç olan Kürt siyasal hareketinin tercihleri, bugüne kadar tüm kritik dönemeçlerde fiilen AKP’yi desteklemiş olan MHP’nin izleyeceği politikalar vb. vb.
Ama herhalde, sosyalistlerin sorması gereken en önemli soru şu: Bu istikrarsızlık ve belirsizlik ortamına, halkın çıkarlarına dayalı taleplerle ve halkın örgütlülüğünü artıracak şekilde müdahale etmek mümkün mü? (Tek tek sosyalist örgütlerin üye sayılarından değil, kendi çıkarları doğrultusunda mücadele eden halkın örgütlülüğünden söz ediyorum.)
Bir başka deyişle, oylarıyla Tayyip Erdoğan’ın mutlak iktidarına son veren halkın siyaset sahnesindeki ağırlığını artırmak mümkün mü?
7 Haziran seçimlerinin ortaya çıkardığı meclisin, sadece emperyalist ülkelerin ya da TÜSİAD’ın değil, halkın müdahalelerine de daha açık olacağı ortada. Dahası, olası bir erken seçimin farklı bir sonuç doğurması da hiç kolay görünmüyor.
Kanımca, seçimlerden önce olduğu gibi bugün de, halkın siyaset sahnesindeki ağırlığının artmasını sağlayabilecek olan en önemli odak, Birleşik Haziran Hareketi. AKP’yle mücadelesini sürdüren, özgürlükçü vurgularını koruyan ve bunları yaparken eşitlikçiliği ve dayanışmacılığı ön plana çıkaran bir BHH, halkın örgütlü gücüne dönüşme şansına sahip.
Ama açıkçası, bunu başarabilmesi için, BHH’nin bir “yeniden kuruluş”a ihtiyaç duyduğu kanısındayım. Hem güncel mücadele hedeflerini yeniden belirlemek, hem de bu arada iç işleyişini şeffaflık ve katılımcılık temelinde yeniden düzenlemek üzere...
Örneğin, yine bence, BHH’nin temel hedefleri, temel politikaları, iç işleyiş kuralları ve Yürütme Kurulu, hareketin tüm üyelerinin katılacağı oylamalarla belirlenmeli. BHH’nin merkezî ve yerel çalışmalarıyla ilgili tüm bilgiler, kararlar, tutanaklar ve mali hesaplar hareketin İnternet siteleri aracılığıyla izlenebilir olmalı. Temel kararların kapalı kapılar ardında, bilinmeyen birtakım güç dengelerine bağlı olarak alındığı ve yöneticilerin de aynı şekilde belirlendiği görüntüsü ortadan kaldırılmalı.
BHH, elbette, kurucusu olan örgütlerin ve sosyalist aydınların varlığı sayesinde ilgi uyandırdı ve onların katkıları vazgeçilmezliklerini koruyacak. Ama eğer amaçlanan şey ülkedeki sosyalistlerin bir kısmının birlikteliğinden ibaret değilse ve gerçek “halk meclisleri”nin yaratılması isteniyorsa, “Gezi kuşağı”nı da kapsayabilecek, örgüt üyesi olmayanların kendilerini misafir gibi hissetmesine yol açmayacak, ilkelerini benimseyen herkesin her tür katkısına açık bir hareketin yaratılması gerekir.
Daha açık yazmak gerekirse, BHH içindeki örgütler, hareketin doğrultusu ve politikaları üzerindeki etkilerini, örgütsel güçlerine değil, siyasal ön açıcılıklarına borçlu olmayı hedeflemeli.