Türkiye İktisat Kurumu (TÜİK); 2015’in milli gelir tahminlerini yayımladı. Revizyondan geçen 2014 verileri, Türkiye ekonomisinin o yıl yüzde 3,0 oranında büyümüş olduğunu belirledi.
Bir dizi gösterge, geçen yıl boyunca ekonominin durgunlaşmakta olduğunu gösteriyordu. Bunları ileride tartışacağım. TÜİK’in bulguları ise bu göstergelerle uyumlu değildir: Milli gelirin 2015’te yüzde 4 oranında büyüdüğü, yani ekonominin canlandığı belirlenmektedir.
Gözümüzden kaçan olgular var mı? Tartışalım.
I. TÜİK’in hesabına göre nasıl büyüdük?
Tablo 1, 2015 ve 2014’ü “harcamalara göre milli gelir” hesabına göre karşılaştırıyor. Bu hesaplamanın mantığı basittir: Özel tüketim, devlet tüketimi ve yatırım harcamalarına (tablonun ilk üç satırına); dış dünyanın Türkiye’de yaptığı harcamalar, yani mal ve hizmet ihracatı (satır 4) eklenir; Türkiye’den şirketlerin, kurumların, bireylerin dış dünyadaki harcamaları, yani ithalat (satır 5) bu toplamdan çıkarılır. Harcamalara göre milli gelir (satır 6) böylece hesaplanır.
Tablonun son iki satırı ise, ekonominin kısa dönemli hareketlerini etkileyen dış kaynakları iki farklı tanıma göre veriyor: Yabancı sermaye ve yabancı + yerli + kayıt dışı sermaye hareketlerini içeren toplam dış kaynaklar.
Bu durumda önce TÜİK’in 2014-2015 milli gelir bulgularını olduğu gibi karşılaştıralım; büyümenin kaynaklarını belirleyelim.
TÜİK’in bulguları 2015’te büyümeyi esas olarak tüketimin sürüklediğini; sermaye birikiminin (yatırımların) frenleyici bir etki taşıdığını; dış ticaretin ise küçültücü bir rol oynadığını belirliyor.
İki seçim, 2015’te devletin cari harcamalarını (kamu tüketimini) artırmıştır. Yılın son dört ayında hızla tırmanan TSK ve Emniyet harcamalarını da dikkate alın. Bu etkenler sonunda, 2014’teki milli gelir artışının (bk. sütun 3, satır 6) yüzde 19’u kamu tüketiminden (satır 2) kaynaklanmış görünmektedir.
Belirleyici kalem özel tüketimdir. Milli gelirdeki artışın dörtte üçü bu kalemden kaynaklanmaktadır. (Bk. sütun 3, satır 1 ve 6).
Buna karşılık TL ile ifade edilen mal ve hizmet ticareti 2015’te milli geliri aşağı çekici bir etki yaratmıştır: İhracat düşmüş, ithalat da artmıştır. Bu olumsuz etkiyi, yatırımlardaki sınırlı artışla birleştirin: Dış ticaret ile yatırımların ortak katkısı, milli gelirdeki artışın sadece yüzde 6’sı ile sınırlı kalmıştır.
II. Tutarsızlıklar Var. Şişirme mi?
TÜİK’e göre 2015’in ilk dokuz ayında milli gelir %3,3 dolaylarında büyümekteydi. Yılın tümü için bu oranın yüzde 4’e çıkması, Ekim-Aralık aylarında büyüme temposunun aniden yüzde 5,7’ye sıçraması sayesinde mümkün olmuştur.
Bu “coşkulu canlanma” nereden çıktı? Yıllar boyunca TÜİK’in çalışmalarına katkı yapmış kıdemli bir meslektaşım bu verileri şüpheyle karşıladı: “Şişirme var. 2015 büyümesini %4’e getirmek için, son üç ayı %5,7’ye çıkarmışlar. Diğer ve nesnel ekonomik göstergelerle niçin doğrulanmıyor ?”
Meslektaşımın kastettiği (ve TÜİK’in bulgularıyla uzlaşmayan) ekonomik göstergelerden bazılarına ben değineyim:
- Önce Tablo 1’in son iki satırına bakalım. 2015’te ekonomiye dış kaynak girişleri (iki farklı tanıma göre) %28 ve %53 oranlarında gerilemiştir. Bu gerilemeler, henüz, milli geliri küçültecek boyutta değildir; “net çıkış” yoktur. Ama, en azından, ekonomiyi frenleyecek bir etki beklenirdi. Dış kaynak hareketlerindeki daralma, dövizin kıtlaşması, genellikle krediler ve para arzı aracılığıyla özel tüketim ve yatırım harcamalarını frenler. Tablo 1’e göre bu beklenti, 2015’te yatırımlardaki durgunlaşma ile gerçekleşmiştir. Özel tüketimdeki (%4,5’lik) artış ise açıklanmaya muhtaçtır.
- İthalat, toplam talebe bağımlıdır. Ödemeler dengesi tablolarına bakınız; geçen yılın toplam mal ithalatından enerji faturasındaki ucuzlamayı ayıklayın. Enerji hariç toplam 217 milyar dolarlık 2015 ithalatı hâlâ 2014 ithalatının (233 milyar doların) altında kalacaktır. Bu da ekonominin canlanma değil, durgunlaşma içerisinde olduğunu göstermektedir.
- Yüzdeler olarak işsizlik oranları da 2015’te bir yıl öncesine göre Türkiye genelinde 9,9’dan 10,3’e; tarım dışında 12’den 12,4’e yükselmiştir.
Bu göstergelere bakılırsa 2014’ten 2015’e büyüme hızının düşmesi beklenmelidir. O halde sorgulayalım: Bunların kapsamadığı, bir yıla özgü, olumlu etkenler söz konusu mudur?
III. Tarımda rekor; sanayide “sıçrayan” katma değer oranı
Milli gelirin üretim yoluyla hesaplanmasına geçelim ve Tablo 2’yi kullanalım. Burada ekonominin iki “üretken” sektöründe (tarımda ve sanayide) 2015’teki büyüme hızlarını önceki beş yılın (2010-2014’ün) ortalamaları ile karşılaştırıyoruz.
İlk önce tarıma bakalım. Görülüyor ki 2015, tarım sektörü için %7,6’lık bir büyüme ile istisnaî bir yıldır. Önceki beş yılın ortalama büyümesi %2,6’dır. AKP döneminin on iki yılının (2003-2014’ün) ortalaması %2’dir ve 2015’teki tempoya hiçbir yıl ulaşılmamıştır. Bir önceki yıldaki tarımsal küçülme, olumlu hava koşullarının da katkısıyla fazlasıyla telâfi edilmiştir.
Tarımdaki istisnaî gelişme, yukarıdaki olumsuz göstergelerden bağımsızdır. Milli gelirin büyüme hızını da yukarı çeken, bir yıla özgü bir katkı getirmiştir.
Sanayinin (imalat, madencilik, elektrik vb toplamının) 2015’teki büyüme temposu ise (Sütun 2); önceki beş yıl ortalamasının altındadır. Ancak, burada, daha farklı bir “tuhaflık” var: Sanayide gayri safi üretim değerini (sütun 3’ü); katma değere, yani milli gelire (sütun 2’ye) taşıyan katsayıda abartılı bir artış gerçekleşmiştir.
(Kısa bir açıklayıcı not: Sanayinin üretim değeri endeksleri ile sektörün katma değer, yani milli gelir serileri bağlantılıdır; genellikle paralel seyreder. En önemli fark, sanayi üretim değeri içinde yer alan ithal girdilerin, katma değeri ülke dışına taşıması nedeniyle oluşur. İthal girdi maliyetleri düşerse, örneğin ithal enerji ucuzlarsa, üretim değerini milli gelire taşıyan katsayı artar. Ekonominin büyüme hızı da yukarı çekilir. Benzer sonuçlar, teknolojik ilerleme gerçekleşirse veya katma değer oranı yüksek olan üretim kollarının sanayi sektöründeki payı artarsa da söz konusudur. Ancak bunlar uzun vadeli değişikliklerdir.)
Tablo 2’ye dönelim: 2010-2014 verileri gösteriyor ki, bu beş yıl boyunca sanayinin (milli gelirde içerilen) katma değeri ortalama yüzde %6,3 oranında büyümüştür. Üretim değerinin yüzde 6,4’lük büyüme temposunun gerisinde kalmıştır. (İki seriyi birbirine bağlayan katsayı=0,98).
2015’te ise ilişki tersine dönüyor: Sınaî katma değer artışı (%3,6); brüt üretim değerindeki büyümeyi (%3,2’yi) aşmıştır. (Katsayı=1,125).
2015’te sanayi sektöründe katma değeri üretim değerine bağlayan katsayıdaki (0,98’den 1,125’e) artış, milli gelir hesabını da yukarı çekmiştir.
Bir yıl içinde sanayi sektörünün tümünü bu derecede etkileyecek teknolojik bir sıçrama söz konusu olamaz. Sektör içindeki üretim kollarında bu boyutta yapısal bir dönüşümden de haberdar değiliz.
Buna karşılık, ithal girdi maliyetlerinde ucuzlama etkeni vardır. 2015’te ithal enerji faturası, Kalkınma Bakanlığı verilerine göre %31,2 oranında (54,9 milyar dolardan 37,8 milyar dolara) gerilemiş görünüyor. Yıl içinde dolar fiyatlarındaki artış dikkate alınırsa, bu gerilemenin TL karşılığı düşüyor; %13,9’a iniyor. Bu “ucuzlama”, sanayide enerji girdi maliyetlerinin gerilemesine de katkı yapmış olmalıdır. Hangi oranlarda olduğunu hesaplayamıyoruz; ama, sonuçta, sanayinin ithal yoluyla ülke dışına aktarılan katma değer oranının düşmüş olması söz konusudur.
TÜİK’in 2015’te sanayide üretim değeri → katma değer bağlantısını yukarı çekmesi bu tür bir hesaplamaya mı dayanıyor? İyi niyetle, bu sorunun “kısmen evet” diye yanıtlandığını kabul edelim.
Sonuç olarak, 2015’te büyüme hızındaki yükselmeye, tarım ve sanayinin milli gelir kalemlerini yukarı çeken o yıla özgü etkenler katkı yapmıştır.
***
Son olarak iki soruyu yanıtlayarak milli gelir hesabını yenileyelim: (1) 2015’teki tarım sektörünün büyüme hızı önceki beş yıl ortalamasına eşit olsaydı ne olurdu? (2) 2015’teki sanayi üretim değerindeki artış, önceki beş yıldaki katsayı (0,98) ile katma değere taşınsaydı, sanayi sektörünün büyüme hızı ne olurdu? (3) Bu iki revizyonu birleştirdiğimizde 2015’de milli gelirin büyüme hızı ne olurdu?
Ara aşamaları atlayarak son sorunun yanıtını vereyim: 2015 büyüme hızı yüzde 4’ten 3,17’ye inecektir.
Bu tür bir “kısmî denge” hesaplaması eksiktir. Herhangi bir sektörün katma değerinin aşağı çekilmesi ekonomide ikincil ve paralel doğrultuda etkiler yaratır. Bunların eklenmesi, büyüme hızını daha da aşağı çekecektir.
Serinkanlılıkla tartışmaya çalıştım. İyi ama, AKP iktidarının baskılarından TÜİK azade kalabilir mi?
Büyüme ivmesini son üç ayda sıçratmanın tuhaflığı da kıdemli meslektaşımın kuşkusunu tekrarlamayı gerektiriyor: “Şişirme var. 2015 büyümesini %4’e getirmek için son üç ayı %5,7’ye çıkarmışlar. Nerede ekonomik göstergeler?”