Zübeyde - Analar ve Oğullar
Zübeyde – Analar ve Oğullar hem adeta bir dramatize belgeselmişcesine bilgilendirme işlevi görüyor, hem de asıl önemlisi hegemonya savaşları içinde resmi tarihin bu kez Cumhuriyet karşıtlarınca yeniden yazılmakta olduğu, örneğin Abdülhamid’in, Vahdettin’in bile parlatılmaya yönelindiği günümüz konjonktüründe karşı yönde bir çaba olarak değer taşıyor.
Cumhuriyet’in 100. yılında Disney+ tarafından yayınlanması planlanan Atatürk dizisinin -basında yer alan haberlere göre “Ermeni lobisinin” girişimleriyle- Disney+’ın programından çıkarılması üzerine iki ayrı film olarak sinemalarda gösterileceği açıklanmıştı. Bu filmlerden ilkinin vizyon tarihinden üç hafta önce Atatürk’le ilgili bir başka film, bu kez Atatürk’ün annesinin yaşamı üzerine odaklanan Zübeyde – Analar ve Oğullar gösterime girdi.
Devlet destekli bir “Atatürk filmi” projesi, Türk sinema tarihinde 1950’li yıllardan itibaren on yıllar boyunca sık sık gündeme gelmiş ama o yıllardaki bu projelerin hiçbiri yaşama geçememişti. Bu arada konusu Kurtuluş Savaşı döneminde Anadolu’da geçen bir serüven filmi olan You Can’t Win ‘Em All (1970) adlı bir Hollywood yapımında Mustafa Kemal’in muadili bir Türk komutan Patrick Magee adlı İrlandalı oyuncu tarafından canlandırılmıştı. Ancak Fikret Hakan’ın yardımcı rollerden birinde yer alması üzerinden Yeşilçam’ın bu yıldız oyuncusunun dünya sinemasına açılışını müjdeleyeceği umuduyla bu filmin çekimleri Türkiye’de büyük bir ilgi ve heyecanla takip edilmesine karşın söz konusu filmin 1972’de Sahte Kahramanlar adıyla ülkemize ithali gerçekleştiğinde ise gösterime girmesi “Kurtuluş Savaşımızı köylülerin bir ayaklanması, Mustafa Kemal’i basit bir ihtilalci olarak göstererek Mustafa Kayyam diye adlandıran gerçeğe ve tarihe aykırı olaylarla dolu, milli hislerimizi rencide eden ve tamamen memleketimizin aleyhine” olduğu gerekçesiyle yasaklanmıştı.
Çanakkale Savaşları’nın 50. yıldönümü dolayısıyla çekilen Çanakkale Arslanları’nda (1965) Cüneyt Gökçer’in Atatürk’ü birkaç saniyeliğine ve daha çok gölge olarak ya da arkadan çekimlerle canlandırmasını (*) saymazsak, yerli bir oyuncunun kamera karşısında Atatürk rolünü üstlenmesi ilk olarak 1990’larda TRT yapımı tarihsel dizilerde Rutkay Aziz tarafından gerçekleştirilecekti. Sinema filmlerinde ise Atatürk önce Abdülhamit Düşerken (2003) ve Son Osmanlı Yandım Ali’de (2007) görünürken ilk biyografik Atatürk sinema filmi Can Dündar imzalı ve tartışmalara yol açan Mustafa (2008) olacak, daha sonra Zülfü Livaneli Veda’yı (2010) çekecekti.
Dün (Cuma) vizyona giren Zübeyde – Analar ve Oğullar’da Zübeyde Hanım’ı Aslıhan Güner, yetişkin yaşlardaki Mustafa Kemal’i ise yıllar önce Son Osmanlı Yandım Ali’de yine aynı rolü üstlenmiş olan Alican Yücesoy canlandırıyorlar. İlk önce belirtmek gerekir ki perdedeki Yücesoy fiziki olarak genç Mustafa Kemal’e bir hayli, neredeyse tıpatıp benzemesi bir yana bu zor rolün altından her açıdan yüzünün akıyla kalkmış, son derece sahici hissi veren bir Mustafa Kemal performansı sergilemeyi başarmış. Aynı tespiti -Zübeyde Hanım’ın ikinci eşini, yani Mustafa Kemal’in üvey babasını canlandıran Emre Kınay hariç- diğer oyunculuk performanslarının çoğu için söylemek zor. Aslıhan Güner özelinde sorun ise diksiyonunun biraz Yeşilçam dönemi dublaj sanatçılarının diksiyonunu anımsatması.
Yönetmen Cenk Yaz bu ilk filminde bir yönüyle ana akım popüler sinema konvansiyonlarına yaslanmaya yönelmiş, örneğin duygusal sahnelerin başlangıcında hemen ağdalı bir müzik kuşağının devreye girdiği müzik kullanımı bu yönde. Öte yandan İlber Tekinsoy imzalı senaryo Zübeyde Hanım’ın yaşamının dönüm noktalarını ve bunların arka planını oluşturan tarihsel olayları sırayla birbiri ardına dizilmiş olarak aktarırken karakterlerin kişiliklerinin ve yaşam koşullarının yeterince derinlemesine işlenmesine pek fırsat bırakmamış. Örneğin Zübeyde Hanım’ın ilk eşinin ölümünden sonra ikinci evliliğine dek geçen on yıllık zaman diliminde kaotik yıllarda çocuk sahibi dul bir kadın olarak ayakta kalma çabasının zorluklarına filmin süresi içinde daha fazla zaman ayırılarak Zübeyde Hanım’ın nasıl dirayetli bir kadın olduğu izleyiciye daha fazla geçirilebilirdi belki.
Yine de Zübeyde – Analar ve Oğullar, spotu Atatürk’ün annesine çevirme niyeti açısından bile başlı başına dikkate değer bir çaba. Üstelik bu çabası içinde yukarıda belirttiğim gibi tam derinleşemese de ilginç momentler perdeye getiriyor; örneğin genç Mustafa Kemal’in üvey babasını önce kabullenmek istemediği bölümler devasa tarihsel kişiliklerin de çocukluk dönemlerinde hayatın karşılarına çıkardığı talihsizlikler karşısında pek çok çocuk gibi davranmış birer insan olduklarını duyumsatıyor.
Sonuçta Zübeyde – Analar ve Oğullar hem adeta bir dramatize belgeselmişcesine bilgilendirme işlevi görüyor, hem de asıl önemlisi hegemonya savaşları içinde resmi tarihin bu kez Cumhuriyet karşıtlarınca yeniden yazılmakta olduğu, örneğin Abdülhamid’in, Vahdettin’in bile parlatılmaya yönelindiği günümüz konjonktüründe karşı yönde bir çaba olarak değer taşıyor. Bu arada istibdat yıllarında genç Mustafa Kemal ve arkadaşlarının “padişahın kan kusturmakta olduğundan”, hatta “başı sıkıştığında dış mihraklar” söylemine başvurmakta oluşundan dahi dem vurdukları replikler de cabası…
(*) Derya Genç Acar, ‘Atatürk ve Sinema: Türk Sinemasında Atatürk Filmleri’, Atatürk Yolu Dergisi no. 69 (2021), sf. 294