Bazı fiyakalı sözler ilk kez dile getirildiğinde muazzam bir etki yaratır, sonra da çağlar boyunca olur olmaz her durumda tekrarlanır.
Voltaire’e atfedilen şu söz mesela: “Sevgili dostum, sizin görüşlerinize katılmıyorum ancak bu görüşlerinizi rahatça ifade edebilmeniz için canımı feda etmeye hazırım.”
İnsan hakları ve düşünce özgürlüğü gibi kavramların en saf haliyle belirdiği, henüz hiçbir siyasi manipülasyona uğratılmadığı bir 18. asır özdeyişi… Son sıralarda istismar ediliyor; Fethullahçı köşe yazarları, ekranlardan kamuoyunu irşat eden gerici artistler hep lafa bununla başlıyorlar: “Sizin görüşlerinize katılmıyorum, ancak…”
Buna kısaca “Voltaire tavrı” diyoruz, bundan sonra… Hukuk, demokrasi, adalet, basın özgürlüğü kavramlarına atıfla yapılan her türlü politik saflığın ve sahtekârlığın adı “Voltaire tavrı” olsun. Voltaire yaşasaydı, kendi tavrının düştüğü halleri görüp yeni bir “hiciv” yazardı.
Gazetecinin kitabının taslağını tutuklamışlar, bunun için yayınevi basıp bilgisayar hard disklerini zapt etmişler. Gazeteci, polis arabasına binerken, “Dokunan yanar, arkadaş!” diye seslenmiş. Şimdi Fethullah ekibi soruşturuluyor diye “Voltaire tavrı” koyuyor: “Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden Cemaat’in bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir.”
Çok demokrat bir arkadaş, erdemini sevsinler!
Fethullahçı Zaman gazetesinin görüşleri neymiş? Gizli adamlarına CIA talimatıyla kumpas kurdururken, dönek aydınları toplayıp yeni bir liberal İslam sentezi oluşturmak! Adamın tarih içindeki yeri, Grigori Rasputin’in yanıdır. Ağır toplumsal bunalım dönemlerinde zuhur eden, herkesin kullandığı meczup/mistik din adamları kategorisine mensup. Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneği kurmuş, İzmir Kestane Pazarı imamıyken sihirli bir el dokunmuş kendisine, CIA’nın hükmettiği kara parayla siyaseti finanse etmeye, yargıya polise mülki idareye adam sızdırmaya başlamış; daha sonra CIA onun döşediği kanallardan girerek operasyonlar yapmış, Cumhuriyet’in kuruluş ayarlarıyla oynamaya başlamış. Sonra AKP hükümetinin kara para pastasından aşırı büyük dilimler kapıp yuttuğunu saptayan CIA bunların devletin içine gizlice yerleştirdikleri kadroları kullanarak kamyon dolusu paraları ortalığa saçıp hükümeti madara etmiş. Hükümet de bunların sesini kesmek ve kadrolarını dağıtmak için harekete geçmiş. Demokrasi ve özgürlük mücadelesine bakar mısınız?
Din kisvesi altında gizli örgüt kurarak devlet teşkilatını ele geçirmek diye bir “özgürlük” çeşidi yoktur. Motosikletli militanların yıllarca Ankara sokaklarında sabahın köründe bedava dağıttığı Zaman paçavrasını “basın özgürlüğü”yle birlikte anmak tam bir “Voltaire tavrı”dır. En bayağısından anakronizmdir!
Şöyle de anlatılabilir: iki katil kumpas kurup Cumhuriyet’in katline teşebbüs etmişler, “mano”yu paylaşamayınca biri diğerine bıçak çekmiş; bunun üzerine öteki berikini ihbar etmiş. Bunu “basın özgürlüğü”ne bağlamak sahtekârlıktır; “uzun bıçaklar gecesi” diye analoji yapmak saflıktır. AKP Fethullah çetesini tamamen temizleyemez, intihar etmiş olur. Çünkü ihbar edilen, ihbar edenin her şeyini biliyor, suç ortaklığının bütün delilleri elinin altında. Çok geniş bir manevra ve şantaj alanı var. “Özgürlükler” falan diyen iki yüzlü, çok standartlı ABD ve AB emperyalistlerinin tam desteğine sahip. AKP sonuna kadar giderse son noktada ulaşacağı suçlu kendisinden başkası değildir. Kuyruğunu yutmaya başlayan bir yılan bu eylemini nereye kadar sürdürebilir?
Türkiye’de hâlâ savunulabilecek bir demokrasi ve hukuk olduğunu öne sürenlerin, iyi niyetliyseler saflıklarını, kötü niyetliyseler gerçek amaçlarını ortaya çıkarmak gerekir. Ne demiş Voltaire? Aynen şöyle: “Akıllı insanların en büyük talihsizliği, salakların saçmalıklarıyla uğraşmak zorunda kalmalarıdır.”