1 Kasım seçimleri, AKP’ye ciddi bir fren koymayı bekleyen ahalide şiddetli bir hayal kırıklığı oluşturdu. Beklenti neydi; oysa şapkadan çıkan tavşan ne oldu? AKP’nin dönüşü de kendileri ve yandaşları bakımından muhteşem oldu!
Tamam muhteşem ve fakat ortada duran koca soru şudur: Acaba yüzde kırk dokuz küsurluk oy oranı bigünah, masum ve anamızın ak sütü gibi helal midir?
RTE-AKP cenahının sesini duyar gibi oluyorum; ‘ona ne şüphe’!
Muhalefet cephesindeki ahalinin ise oylarını konsolide ettiği iki parti var; genel başkanlarına kulak kabartıyorum. Eyvah, eyvah sıcağı sıcağına ilk demeçlerini patlatıyorlar. Saygı duyuyorlarmış ve geriye kimseye diyecek bir şey kalmıyor.
Oysa kendi hesabıma red ediyorum. Sormadan, sorgulamadan, şıpın işi tanınan meşruiyet bile şaibelidir!
Öyleyse buradan başlanabilir!
Daha sandık kurulları, ‘yok sayımdı, yok cetvelleri hazırlamaydı’ gibi işlerle uğraşa dururken ve sandıklar açıldıktan neredeyse iki saat sonra, memleket sayımındaki işler bitirilmiş gibiydi. Seçim sonuçlarını, Anadolu ve Cihan ajansları, birbirini aratmayacak bir sürat içinde, neredeyse ışık hızında belirledi…
Bu sırada da en hoşuma gideni Gezi’nin kahraman kanalı “Halk TV”, seçim sonucu vereceğine, bari reklamdan kurtaralım hesabıyla, tencere, tava tanıtımı yapmakla meşguldü. Böyle bir coğrafya burası.
1. Seçimin galibi hesabına yazılan oylar, nihayetinde bir bilgisayar yazılım programıdır. Programcılıkla uğraşan uzmanlar, oy sayımı gerçekleştiren bu türden bir program dahil, benzerleriyle, istenilen manipülasyon yapılma ihtimalinin her zaman açık olabileceğini ifade ediyorlar. ABD’nin kullandığı seçim sayım programı, oğul Bush döneminde meclis araştırmasına konu oluyor. Sonuçta, ABD bu işten vaz geçip, en güvenli diye babam usülü sayım sistemine, yani tek tek sayılan oyların elle yazıldığı ve birleştirmenin yine benzeri kayıtlarla sağlandığı eski sisteme dönüyor. Biz de ise SEÇSİS kontrol kulesinde oturan ve sistemin yönetim kısmını yürüten yüz uzmanın aldıkları talimatın insafına kalmış vaziyetteyiz. Bunların da tecrübelileri ve hepsi, hemen seçim öncesi, paralelci bahanesi ile görevden alınıyor ve yerine uygun bulunanların ikamesi atamayla yapılıyor.
2. Bunun hakkında yazılacak çok hikaye var. Ne ki anlı şanlı muhalefet temsilcisi iki parti başkanı, adeta işler sıkıntıya girmesin diye hemen olan bitene “saygı duruşu” gösteriyor ve AKP’nin meşruiyetini olurlamış oluyor. Sistemin burjuva partileri, sistemi yeniden yoktan var ediyor. Yani geçmiş olsun… Bu ifadelerden hayıfladığım mantığı çıkarılmasın; sadece durum tesbiti yaptığım içindir.
3. Seçim sonuçlarına bakılırsa, 7 Haziranla, 1 Kasım arasında 0,39 puanlık yukarı kıpırdanmayı saymazsak, CHP bu seçimden el elde, baş başta çıkmış görünüyor. Mübarek parti, sistemin bekasının kilit partisi. Haziran-Kasım arası memlekette olan onca faciadan, kendi hesabına siyaseten bir kıpırdanma yaratamama büyük becerisi ancak bu denli olabilir. Kısaca düne göre tutumunda farklılaşmamış bir CHP için seçim amorf bir sonuç vermiş görünüyor…
4.MHP, stepne olduğunu ve Bahçeli, Davutoğlu’nun ‘gölgedeki eş başkanı’ olduğunu seçim öncesinden başlayan yüksek performansıyla, seçim sonrasına yazdırmış oluyor. AKP, Kürtlere açtığı savaş sayesinde MHP’deki emanet milliyetçi oylarını da tekrar geri kazanabiliyor…
5. HDP’nin durumu adeta ikizler burcuna benziyor. Bir yüzü adeta kaybetmiş ve dinci Kürt oyları da, AKP’ye yeniden rücu etmiş vaziyette. Diğer taraftan da başarılı; zira HDP’nin araya sıkılmışlığına bir de devletin ve havuz medyasının tüm imkanlarıyla oluşturdukları baskı, saldırı ve karalama kampanyası dikkate alındığında, bütün bunların karşısında, direnmeyi beceriyor. Bunca saldırıdan ve aşağılanmadan sonra, barajı aşma eşiğinde tutunması bile başlı başına bir mucize gibi…
6. Kürt siyasetinin ne denli parçalı ve çok başlı olduğu bu seçim sonuçlarından da anlaşılıyor. Suriye Kürdistanı denkleminin, Büyük Kürdistan’a ışık vermesi ile Irak Kürdistanı’nın stratejik jeopolitiği ve bunların Türkiye’deki çok yüzlü Kürt siyasetleri ile etkileşme ve eklemlenmesi, HDP’ye istedikleri ölçüde bir “Türkiyelileşme” fırsatı veremiyor.
7. “AKP-PKK” karşılıklı kışkırtmacılığı ve özel savaş koşulları yaratım süreci, adeta Holivut işi bir film senaryosu şeklinde sonuçlanıyor. Olanlar ve ölenler, tabi ki siyasetin kurucuları değil, halk ayağındaki sıradan yurttaşlar olarak başka bir sınırda kalıyor.
8. Bununla ilgili son atımlık bir barutu da yakacak olursak, her şeye karşın HDP’nin barajı aşabilmiş ve bunun için kısmi destekler de bulabilmiş olması, AKP’nin referandumlu veya referandumsuz Anayasa değiştirme kahir ekseriyetine erişmesini kesinlikle engelliyor.
9. Sonuçta, AKP stratejistlerinin ince eleyip sık dokuyarak ve ellerinde tuttukları parti-devlet sayesinde 7 Haziranda kaçan ve kaybettikleri oylar, gittikleri yerden toplanıp, tekrar AKP’de konsolide olmuş görünüyor. Yüzde dokuzluk artışın kısa hikayesi budur.
10. Bu hikayenin jeneriğinde de terörü biz durdururuz; ekonomik istikrarı biz koruruz ve bize biat ettiğiniz sürece yaşamınızın her türlü sigortası biz oluruz mesajı kendi tabanından ciddi destek buluyor. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı etme mizanseni bir kez daha netice veriyor. Tabii bu işin AKP açısından asıl sigortası da, muhtemelen SEÇSİS sisteminin bütün iplerinin Adalet Bakanlığı vasıtasıyla kotrolünde yatıyor.
11. Seçimin bir de yüzde binlik veya onbinlik bölüğü var. O da sol-sosyalist oylarda mevzi kıpırdanmayla ilgili. İlki Halkın Kurtuluşu Partisi (HKP); diğeri de Komünist Parti (KP). Her iki parti de Haziran Bileşenlerinden ayrık olarak tutum alıyor ve seçimlere katılıyor. 7 Haziran seçimlerinde yüzde onbinler bandında gezinirken, bu sefer yüzde binler bandına ciddi bir atılım gösteriyor. Birleşik Haziran Hareketi (BHH) içinden ayrılmış olmaları belki bir kayıp; ama her halde sol-sosyalist oylar adına kat ettikleri mesafe üzülenecek bir durum olmasa gerek. Önümüzdeki günlerde bu gerçekliğin iyi analiz edilmesi ve varsa, değerinin serin kanlılıkla teslim edilmesi yerinde olacaktır. Sosyalist ahlaka yakışanı da budur!
12. Buradan biraz ilerlersek, Haziran’ın soldaki en büyük iç hesaplaşması TKP’de olmuş ve 1920’lerden gelen parti tarihinde, daha da öncelerde de görüldüğü üzere, bu defa da TKP bir daha bölünmüştür. Damarın bir çatalı KP adında örgütlenirken, diğer çatalın adı HTKP olmuştur. Her ikisi tam ayrışırken, konjonktürel nedenlerle Haziran hareketi içinde yan yana gelmişler ve fakat 7 Haziran seçimlerine doğru, KP kurucu unsurlarından birisi olduğı Birleşik Haziran Hareketinden ayrılarak, bağımsız bir hat örmeye başlamıştır. Bu 1 Kasımda da böyle sürmüştür. Yani HTKP, BHH içinde siyaset üretirken, KP yeni orak çekiçli amblemi ile seçimlere katılmış ve Türkiye’deki sosyalist-komünistlerin sesi olma savıyla ayrı bir cenahtan kolları sıvamıştır. Son seçim, aksi söylenecek olsa bile, BHH siyaseti ile KP siyaseti arasında dayanışmadan ziyade, örtük de olsa bir karşı karşıya gelme havası vermiştir. Şimdilik çok taze olan bu meseleler, merak uyandırsa bile, sol-sosyalist siyaset dışında Türkiye gündemini çok ilgilendirmemektedir. Öyleyse ne diye bu satırlar yazılmıştır? Taraflar hasmane ve her ettikleri kelamda diğerini çürütme sevdasından ve acımasızca birbirine saldırma tutumundan vazgeçmelidir. Her şey bir yana, bu en azından eski yoldaşlık müktesebatına hiç yakışmamaktadır. Uğraşılacak bir gericilik cephesi orada öylece dururken ve ağızdaki bütün dişler o cephe tarafından tek tek sökülürken, yere saçılan dişe bir de dolgu yapmak hangi mantığa sığmaktadır.
13. BHH bu seçimde, AKP’nin HDP’yi kündeye getirerek başkanlık yollarında pupa yelken yol almasına taş koymaya çalışmıştır. Kürt siyasetinin çok baş ve aktörlü, dış-iç konjonktürlerle örülmüş ve zayıf halkalarının ABD-AB politikalarınca ele geçirildiği, yani çoklu ve zorlu bir denklem olduğu da hesaba katıldığında, BHH’nin bu seçimlik tercihi bir kuyrukçuluk olarak ilan edilmektedir. Oysa BHH bileşenleri, bunun bir seçim taktiği olduğunda ve aslonanın Türk-Kürt, bütün emekçi sınıfların sosyalist bir cumhuriyet kuruculuğunda buluşma olması için bir çaba olarak değerlendirilmesi gerektiğinde ısrar etmektedir. Yani seçimden çıkan bir diğer sonuç, yine önümüzdeki sürecin, BHH öncülüğünde bir ince işçilik, emekçilik sürecine işaret ettiğini göstermektedir.
14. 1 Kasım kuşkusuz bir son değildir. Yeni bir başlangıç olması için çaba harcanmıştır. Ne ki burjuva siyasetinin eğri, büğrü yollarında, kasası ve motoru denemiş vasıtalarla yol almanın nasıl da zor olduğu böylece sınanmıştır. Ve burjuvazinin AKP gibi egemen baskın unsurlarının, iktidar bloğu içinde de sınıfsal çıkarlar bağlamında, başka burjuva yapılara nasıl acımasız olabildiği bir defa daha görülmüştür.
15. Öyleyse mücadeleyi örmek, örgütlemek gerekmektedir. Hem yapılamayan ve hem de yapılması gereken budur! İncinmek, kendine acınmak zamanı ise hiç değildir! Önce eller üzerinde doğrulmak ve hayat için yeniden ayak diremek gerekir. İnsanın doğası, paylaştıklartıyla beraber, yarına hep umutla bakmayı gerektirirken, yaşama dair mücadeleden vazgeçmesi hiç olur mu?
16. Yani işimize bakmalıyız… Haydi, hemen şimdi… Haydi, bulunulan yerden ve boyun eğmeden… Bu mücadele ‘Büyük İnsanlığa’ borcumuzdur…