Yıllar önce akademi/üniversite politikalarıyla ilgili kitapları okumaya başladığım zaman kitaplığımda bir rafı bunlara ayırırım diye düşünüyordum, yani 50-60 civarında olur diyordum. Yanılmışım iş, sandığımın ötesindeymiş; konuyla ilgili okuduğum kitap sayısı 2000’i aştı. Artık bir raf değil, koca bir duvar kaplıyorlar. Hâlâ listemde alacağım 150 kadar kitap var ve üstelik sayı her geçen gün artıyor. Bu şu anlama geliyor: ben bu sütunda yazdığım sürece siz daha çok üniversite politikası yazısı göreceksiniz.
İnsanın aklına şöyle bir soru gelmesi garip olmaz: zaten üniversiteden atılmışsın, üstelik üniversiteler manav açmakla meşgul; neden hâlâ bunları okuyorsun ki? İster geriye döndüğümde kültürel kayıp içinde olmamak deyin, ister koleksiyonculuk deyin, sonuç değişmiyor; okuyorum.
ODTÜ kütüphanesinin ele alındığı Üniversite Kütüphanelerinde Toplam Kalite Yönetimi, 19. üniversite kütüphanesi konulu kitap (bunu yukarıdaki rakamları açıklayabilmek için yazıyorum) olarak yerine yerleşti. Bir araştırma kitabı olarak sunulsa da, gerçekte tek bir kişiyle yapılan görüşmeden ibaret. Böyle olunca “araştırma” olarak nitelendirmeyip, “tanıtım” demek çok daha doğru olacak. Diğer yandan bilimsel bir araştırma gibi değil de, Türkiye’nin en iyi üniversite kütüphanelerinden biri (belki de en iyisi) hakkında bilgi edinmek için okunursa iyi olabilir. Öğretim üyelerinin verdiği listelerdeki kitapların yüzde 98’inin kütüphaneye alındığını öğrenince, ne yalan söyleyeyim, kıskandım ODTÜ’leri.
Diğer yandan toplam kalite yönetimi (TKY) kavramını pek ciddiye almıyorum. ODTÜ Kütüphanesi TKY öncesi de iyiydi, şimdi de iyi. Bence, gerçekten daha iyi olmak için değil de, TKY belgesi olsun diye yapılıyor bütün bu işler. Bu yargım sadece ODTÜ veya diğer kütüphaneler için değil, tüm sektörler için geçerli.
Hazal Akbal’ın yazdığı Hastanelerde Malzeme Yönetim Sürecinin Değerlendirilmesi ve Bir Üniversite Hastanesi Örneği isimli çalışma da benzer özelliklere sahip. Aynen şöyle yazıyor: “..herhangi bir nicel veri onay alınamadığı için malzeme yönetimi ile ilgili stok maliyeti gibi verilere ulaşılamamıştır”. Yani araştırma yapılamamıştır! Genel olarak hastanelerde malzeme yönetimi ile ilgili özet bilgi alınmak isteniyorsa, okunabilir; daha fazlasını beklememek gerek. Ayrıca henüz kitabın hemen başında “hastaneler rakiplerine karşı ayakta kalabilmek…” diyerek piyasacı bakış açısını da ortaya koyuyor.
Aslında bu iki kitabı bir arada değerlendirdiğimde üç ortak noktaları olduğunu görüyorum. Öncelikle ikisi de şu ya da bu nedenle araştırmayı gerçekleştirememiş (birinde tek kişiyle yapılan görüşmeden ibaret olması, diğerinde nicel verilere ulaşılamaması); ikisi de piyasacı bakış açısıyla yazılmış (birinin TKY, diğeri rekabet üzerinden hareket etmesi) ve son olarak ikisinde de üniversite kavramı yer almamış (kütüphane veya malzeme yönetiminde üniversitenin ayırt edici özelliklerinin göz ardı edilmesi, yani adında geçse de içeriğinin üniversiteyi yansıtmaması).
Durum bu, Türkiye’de üniversitelerin hali kitaplara da yansıyor.
Devam edelim, elimde 2019 baskısı, çok yeni bir kitap daha var: Türkiye’de Üniversiteler ve Radikalleşme. Konu gerçekten önemli; üniversite, siyaset ve öğrenci kavramlarının tek bir potada değerlendirilebileceği uygun bir alan. Ancak bazı ciddi kısıtları var. Örneğin, radikalleşmenin kesin bir tanımı yok, sadece “aşırılaşma” ile ayrımı yapılmaya çalışılmış. Net değil ama bir de radikalleşme, eylemsellik üzerinden değerlendirilmiş. Yazarların dünya görüşleri doğrultusunda dini radikalizmi, siyasi radikalizmden ayrı tutmaları veya askeri darbe ve/veya girişimlerini radikalizm içerisinde ele almaları konuyu bence, bir miktar saptırıyor.
Araştırmadaki bilgi hataları (TKP-ML’nin TKP’den koptuğu gibi) ve yöntemin belirsizliğini bir yana bırakacak olursak, radikalleşme mekanizmaları teorilerini okumak bana ilginç geldi. Bunların dışında, kanımca kitabın temel eksiği radikalizmin üniversitenin temel niteliği olduğu ve bu yüzden de radikal hareketlerin üniversiteden beslenmesinin “doğal” olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesi. Şöyle ki, üniversitenin temel işlevinin bilgi üretimi olduğu anımsanacak olursa, herhangi bir bilimsel çalışma düşünüldüğünde temelde birkaç aşaması olduğu görülür. Bunlar, öncelikle o tarihte geçerli olan ve çoğunluğun doğruluğundan şüphe etmediği bir düşünce ya da bilginin geçerliliğinden şüphe etmek, sonra bu şüphesini kanıtlamak için düzgün bir deney planı yapmak, sonra bu deneyi gerçekleştirip eski bilginin yanlışlığını kanıtlamak ve en sonunda da yeni durumu diğer insanlarla paylaşmaktır. Bu sürece dikkatle bakılırsa, kabaca bir devrimi özetlediği görülecektir: her gerçek bilimsel çalışma küçük bir devrim, radikal değişimdir aslında. Biyografileri yazılmış olan Nobel ödüllü bilimcilere bakıldığında önemli kısmının ülkelerinin radikal partilerine üye oldukları veya bu partilerin yakınında oldukları görülür. Böyle bir ortama giren genç bir insanın da radikalleşmesi gayet “olağan”dır.
Üniversite politikasını en iyi yansıtan kitaplar arasında öğretim üyelerinin anılarının önemli yeri olduğunu düşünürüm. Özellikle yöneticilik yapmış olanların. Eğer yaşadıkları, tanıklık ettikleri olayları açıkça yazarlarsa birçok teorik kitaptan daha teorik olduklarını söyleyebilirim. İstanbul Üniversitesi’nin eski rektörlerinden Kemal Alemdaroğlu’nun Mandolin Çalar Türkü Söylerdim başlığıyla yayınladığı anılarını böyle bir düşünceyle okudum. Yine yanıldım! İki konu dışında dişe dokunur bir bilgi yoktu kitapta. Bu iki konudan ilki Türk Tabipleri Birliği’nin Alemdaroğlu’na iki ay süreyle meslekten men cezası verdiği intihal olayıydı. “İhtiyacım yok, neden böyle bir şey yapayım ki?” veya “ismimi koymak için çok ısrar ettiler” savunmalarının hiçbir geçerliliği yok ama en azından konuyla ilgili açıklamaları var kitapta. Diğeri ise, ayrıntısına girmeyeceğim ama adı Azerbaycan’da darbe girişimine karışan öğretim görevlisi Ferman Demirkol ile ilgili aktardıkları. Şunu söyleyeyim sekiz kısa biyografinin yer aldığı (altı tanesi akademisyen) Sağlıkta İz Bırakanlar’da bile daha fazla akademi ile ilgili çıkarım var.
Emrah Ablak’ın yazıp çizdiği Tübitak isimli iki ciltlik çizgi öykülerde bir araştırma laboratuarındaki bilimcilerle temizlikçinin maceraları anlatıyor. Ablak’ın akademi/bilimle ilişkisi nedir bilmiyorum ama kimi saptamalarının birçok öğretim üyesinin ilerisinde olduğunu söyleyebilirim. Elbette iki ciltte tekrarlara düşülmüyor değil ama bu durum toplu olarak okumanın sıkıntısı gibi; dergide her hafta bir öykü okumuş olsam böyle düşünmüyor olabilirdim. Ama bu kitaptaki en güzel sürpriz, Recep Erdoğan’ın “yüzde 20 işsizliğe değil, yüzde 80’in işi olmasına bakın” demesinin bir skeçte aynen tekrarlanmış olması gibi, Berat Albayrak’ın bor-borcam gafını Emrah Ablak’ın önceden çizmiş olmasını görmek oldu.
Farkına varmışsınızdır, okumak anlamında iyi bir on beş gün geçirememek üzereydim. Üzereydim diyorum çünkü mutlu son olsun diye bir süredir beklettiğim, Marcel Beyer’in bir ornitoloji (kuşbilim) uzmanının yaşamını çevresiyle ve geçmişiyle birlikte anlattığı Kaltenburg romanını okudum. Müthişti. Kuşlar, araştırma enstitüsü, Proust, Nazi Almanyası ve SSCB, uzun yılları kapsayan bir şekilde iç içe geçmiş ve değişimleriyle birlikte anlatılmıştı. Hele Dresden bombardımanının kuşların ölümü üzerinden anlatıldığı bir bölüm var ki, unutulması olanaksız. Enstitü çalışanlarının yaşamlarının bilim alanlarıyla koşutluk göstermesi, değme üniversite kitabından çok daha iyi verilmiş.
Evet, gerçek bir mutlu son oldu; darısı üniversitelerin başına.
KÜNYELER
-Üniversite Kütüphanelerinde Toplam Kalite Yönetimi. Yasin Şeşen, Seçkin Yay.,2018. Etiket fiyatı 19 TL.
-Hastanelerde Malzeme Yönetim Sürecinin Değerlendirilmesi ve Bir Üniversite Hastanesi Örneği. Hazal Akbal, Akademisyen Kitabevi, 2018. Etiket fiyatı 23 TL.
-Türkiye’de Üniversiteler ve Radikalleşme. Talha Köse, İpek Coşkun. SETA Yay., 2019. Etiket fiyatı 23 TL.
-Sağlıkta İz Bırakanlar. Ömer Çakkal (Der.) Medipolitan Eğitim ve Sağlık Vakfı Yay., 2008. Etiket fiyatı 13 TL.
-Mandolin Çalar Türkü Söylerdim. Kemal Alemdaroğlu. Kaynak Yay.,2016. Etiket fiyatı 79 TL.
-Tübitak. Emrah Ablak. İnkılâp Yay., 2 cilt, 2018. Etiket fiyatı 28+28 TL.
-Kaltenburg. Marcel Beyer, Ayrıntı Yay., Çev.: Levent Bakaç, 2014. Baskısı yok, sahaflarda 9.5- 40 TL arası