Şiir terapisi

Bu yöntem özellikle alkol ve madde bağımlığının tedavisinde, kronik ve terminal hastalıklarda psikososyal desteğin bir parçası olarak kullanılsa da ben, geçen yazımda anlattığım keyifsiz okumamın izlerini silmek için kullandım.

Şiirin iyileştirici bir gücü olduğu kesin, hatta şiir terapisi diye tanımlanan bir yöntem bile var. Bu yöntem özellikle alkol ve madde bağımlığının tedavisinde, kronik ve terminal hastalıklarda psikososyal desteğin bir parçası olarak kullanılsa da ben, geçen yazımda (1) anlattığım keyifsiz okumamın izlerini silmek için kullandım. E, kolay değil on beş gün boyunca Demirel, Özal, Ergenekon vs. okumak.

Daha önce şiiri “sözcüklerde karşılığı olmayan ‘şeylerin’ sözcüklere dökülmesi; fotoğrafın, kokunun, çığlığın, acının… Hani, sözün bittiği yer denir ya, işte bu nokta şiirin başlayabileceği yerdir” diye tanımlamış ve “Oğuz Atay’ın, Tehlikeli Oyunlar’da, ‘Kelimeler, albayım bazı anlamlara gelmiyor’ dediği yerin şiire geçilmesinin işareti” olduğunu eklemiştim. (2)

Elbette tanımı konsolide edebilmek için bir de ne olmadığını söylemek gerekir: Şiir, alt alta güzel sözleri sıralamak değildir. Aslında bu söylediğim, tam da şiir ile manzumenin ayrım noktasıdır. Zaten beş duyudan biriyle algılananı yazıya dökünce hem sözler artık güzeldir hem de manzumeden uzaklaşılır. Sonrası iyi şiir-kötü şiir ayrımının konusudur.

Neyse, kitaplıktan beş tane şiir kitabı alıp terapiye başladım. Amacım yüksek doz kullanıp, hızlı sonuç alabilmekti.

Şerh, İmran Aydın Tali’nin ilk kitabı. Gençliğin heyecanı hemen tüm dizelerinde kendisini belli ediyor:

         “bize kalsa süreceğiz vapuru

          üsküdar’dan himalayalar’a…”   

Şerh’de buna benzer çok şiir oldu sevdiğim ya da aklımda kalan dize. Örnekse:

          “kaç savaşta yeneriz yarını ya da -ları

          tül dolaba dizerek bütün bu odaları

          vermeyin ateşe vermeyin

          ahları ve çocukları”         

Ya da: “bir şehrin uykusu dolunayından gelir” gibi.

Dediğim gibi bence iyi, hatta ilk kitap olduğu düşünüldüğünde çok başarılı. Ancak yetkin bir şiir, ‘şiir yazılmaya çalışılmış’ havasını taşımamalı bence. Her dizede bir benzetme, bir eğretileme olmasına gerek yok. Demek istediğim, iki olağan sözcüğün bir araya gelmesi, kendi anlamını aşan bir şiirsellikle sonuçlanabilir:

          “Hiçbir şey unutulmuyor

          Sevinç bile…

KÜNYE: Şerh. İmran Aydın Tali. Altı Kırk Beş Yay.,2021. Liste fiyatı 58 TL.

Bu dizeler Şükrü Erbaş’ın ‘Kül Uzun Sürer’ kitabından. ‘Bütün Mevsimler Güz’, ‘Dicle Üstü Ay Bulanık’ ve ‘Derin Kesik’ kitaplarıyla birlikte Kırmızı Kedi Yayınlarından Bütün Şiirleri’nin ikinci cildinde yer alıyor. Şükrü Erbaş Türkçeyi en iyi kullanan şairlerden. Bu kitaptakilerin 1990’lı yıllardaki şiirleri olduğunu düşünürsek, o yıllarda bile ‘usta’ olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. En iyisi örneklemek:

         *“Kız bir naz ağacı gölgesi dibine düşen

          Salınır durur bitişik bahçede yaprak yaprak

          Oğlan bir ışıklı rüzgâr her mevsime yakışan

          Çırpınır dallarında tel tel çözülüp dolaşarak…

         

          *“Gündüzleri askerlerin kırdığı kapınızdan

          Geceleri kimliksiz adamlar giriyor…

 

          *“Sonra beş yıl şiirle aşk

          Gövdemi ve gurbeti ovdum ikisiyle

          Sana gelene kadar özgürlüğü öğrendim

        

          *“Babam gelirdi ve akşam olurdu.

 

          *“Gözlerine tek nokta siyah düşmesin diye

          Işıttım geceyi sabaha dek gövdemle.

Aslında çok daha fazla dizeyi aktarmak istiyorum ama durmalıyım, çünkü bunun sınırı yok. Yorum da yapmak istemiyorum, sanki söyleyeceklerim dizelerin büyüsünü bozacak gibi geliyor bana.

KÜNYE: Bütün Şiirleri-2. Şükrü Erbaş. Kırmızı Kedi Yay., 16. baskı, 2021. Liste fiyatı 90 TL. 

İyi şiir demişken Tuğrul Keskin’den ve son kitabı Ürperti’den söz etmemek olmaz. Bence kendi kuşağının en yetkin şairlerinden ve iki özelliğinin öne çıktığını düşünüyorum: öncelikle halk kültüründen beslenmesi, ikincisi de Cemal Süreya damarını sürdürmesi: “Bir benzeri yoktur gözlerinin; biri Ağrı’dan bakar bembeyaz, biri Ege’den bakar masmavi.

Bir söyleşide Cemal Süreya’nın “folklor şiire düşman” sözü üzerine, Keskin “geleneğin kalıpları içerisinde kalarak, üretimsiz kalmayı eleştirdiğini” söyleyerek “folklorun şiirden korunması şiirimizi kuraklaştırır” diyordu. (3) Sanırım sanata diyalektik yaklaşım böyle olmalı. Tıpkı Ruhi Su’nun dediği gibi: “Bunları seslendirirken, halkın söyleyişinden çok yararlandım ama halkın ağzına öykünmedim, taklitten ve özenmelerden sakındım. Şehirli olduğumu, bir sanat kültürü aldığımı unutmadım.” (4)         

Aslına bakarsanız bu sorun sadece bize özgü değil, Roman Jacobson, şöyle der: “Bir şiiri okuyan ya da bir tabloyu seyreden kişi gerçekten de iki düzene dikkat eder: bir yandan geleneksel kurallara, öte yandan da bu geleneksel kurallardan sapmış sanatsal yeniliğe. Yenilik, arka planda yer alan gelenek çerçevesine göre algılanır.” (5) Sanırım Keskin’in sırrı bu sorunu ustaca çözmüş olmasında.

Neyse, şiirden ve Ürperti’den kopmayayım. Arkadaşı Mehmet Çetin’in ölümü üzerine yazdığı ‘Şair Öldü’, dokunaklı, etkileyici, acılı bir ağıt şiirler dizisi:

          “Kim dilini ödünç alır, ödünç verir dilini

          Dağlara, ormanlara, beyaz/deli sulara…”

KÜNYE: Ürperti. Tuğrul Keskin. Everest Yay., 2023. Liste fiyatı 65 TL.

Bu haftanın bir başka kitabı Asım Gönen’in Ahi Evren Nasiru’d Din Hace Destanı idi.  Aslına bakarsanız tam da biraz önceki gelenek tartışmasının üzerine denk geldiğini söylemeliyim. Adı üzerinde destan. Ancak Türkçede destan yazımının en büyük şansı/şansızlığı Nazım Hikmet gibi bir ustanın olması. Gerçekten de Nazım Hikmet, geleneksel destanları Şeyh Bedreddin ve Kuvayı Milliye Destanlarına evrilterek çıtayı çok yükseltmişti. Ancak sonrası için de işlerin bir o kadar zorlaştığı başka bir gerçek; sonrasında yazılanlar bir biçimde Nazım Hikmet’inkilere benziyordu. Diğer yandan bu bir anlamda iyi çünkü bana sorarsanız Nazım gibi yazabilmek de bir övünç nedeni olmalı.

Gönen, kitabın isminden de anlaşılacağı gibi, Ahi Evran ile Nasreddin Hoca’nın aynı kişiler olduğunu söyleyerek destanı oluşturmuş. Aslına bakarsanız bu görüşün teorik öncülüğünü günümüzde Prof. Dr. Mikail Aslan yapıyor ama destan tarzında okumak bana daha çekici geldi. Ahi Evran (veya Nasreddin Hoca) 25 kadar kitabı olan, Moğollar ve Selçuklulara boyun eğmeyen bir halk önderi ve Ahilik teşkilatının kurucusu. Böyle olunca Mevlâna ile de karşı saflarda yer alırlar.

          “bu şehir konya şehridir

          mevlana kadar ölüdür ruhu

Asım Gönen’e göre, Moğollar ve Mevlâna; Ahi Evran ve Nasreddin Hoca’yı özellikle ayrı kişilikler gibi göstererek, halk içinde her ikisine yönelik farklı sevgi yollarını ayırmak istemişlerdi. Eğer bu görüş doğruysa, yüzyıllar süren bir komplonun eksiksiz kotarıldığını söyleyebilirim. Böyle düşününce Mesnevi içinde Ahi Evran’a saldırı olarak kullanılan olayların günümüzdeki Nasreddin Hoca fıkraları olması da sanki bu teorinin doğru olduğunu gösterir gibi. Neyse, doğru ya da yanlış ama ben her ikisini tek bir kişi gibi görmeyi sevdiğimi itiraf etmeliyim.

KÜNYE: Ahi Evren Nasiru’d Din Hace Destanı. Asım Gönen. Kaos Çocuk Parkı Yay., 2022. Dağıtımıyla ilgili bir sıkıntı var, sahaflarda 140-165 TL arası.

Haftanın son kitabı 1970’lerden sonra yazılan şiirin özgün sesi, 1993’te Sivas’ta katledilen Behçet Aysan’ın tüm şiirlerini içeren Düello idi. Aysan’ı anımsama nedenim geçenlerde okuduğum Barış İmzacısı akademisyenlerinin yurtdışı deneyimlerini aktardığı Hudut Dışı Öyküler’de Aysan’ın “Aynı gökyüzü, aynı keder” dizesine yapılan gönderme oldu. Belki de tüm kitabın tek cümleyle özetiydi bu. Bana kalırsa Aysan, geleneksel şiiri özümseyip, üzerine sürekli bir şeyler koyan birisi:

          “sızarken bir testiden sızar gibi

          bir sonbahar güneşi, çekilmiş

          tel örgüler

          altında

Çok şey kaybetti onsuz Türk şiiri:

          “ay düşünce denize

          kalbin çarpar, telaşlı

          bir kuş olur, siyahlar

          içinde bir kadın

          ve yakasında ipiri

          kırmızı bir gül

          seni hatırlarım.

Evet, şiirli bir on beş gün bana iyi geldi. Şimdi diyeceksiniz ki, “seçmişsin iyi şairleri, elbette iyi gelecek”. Haklısınız ama kendime de bu kadarcık bir faydam olsun. Şaka bir yana, insanlar iyi şeylere layıktır; dilin bu denli üst düzeyde kullanıldığını görmek, beni gerçekten keyiflendiriyor.

KÜNYE: Düello. Behçet Aysan. Daha önce farklı yayınevleri basmıştı, kitapçılarda Kırmızı Kedi baskısı var, liste fiyatı 100 TL.

 

(1) https://www.ilerihaber.org/yazar/zaman-en-iyi-sinama-aracidir-160283

(2)https://www.ilerihaber.org/yazar/altinci-duyu-siir-112202

(3) Kaan Tanyeri. Cumhuriyet Kitap, 20 Nisan 2023.

(4) Karabey Aydoğan (Haz.) Ruhi Su Türküleri. Everest Yay., 2008.

(5) Roman Jacobson. Sekiz Yazı. Çev.: Mehmet Rıfat, Sema Rıfat. Düzlem Yay., 1990.