İsanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yalnızca iki yıl önce verdiği bu sözleri incelediğimizde vaat edilen 9 ayrı hattın açılışının toplam en az 11 yıl ertelendiğini görüyoruz. (19 Şubat tarihli Birgün gazetesi)
Türkiye iflas etti! Köytür Piliç, Doğa Gıda, Nursan Çelik, Aynes Gıda, 230 petrol istasyonlu PetroTürk, Aziz Bebe Tekstil, Gold Bilgisayar, Sezon Pirinç, Leke Jeans, Sesli Tekstil, Gürtuğ Madencilik, Yazgan Şarapçılık, Plaspak Kimya gibi, çoğu 500 büyük şirket listesinde bulunan firma iflas erteleme istedi (11 Şubat Zaman, 22 Şubat Karşı Gazete)
Çin ihracatı Ocak ayında yüzde 12,5 düşerek yedinci ay üst üste düşüş rekoru kırdı. Ülkenin ithalatı da yüzde 18,8 düşerek onbeşinci ay üst üste düşüş rekoru kırdı. (15 Şubat Bloomberg)
Çin uluslararası rezerv kaybı alarm verici seviyede, Çin Merkez Bankası sermaye kontrolleri getirmek veya büyük oranlı devaluasyon yapmak zorunda kalabilir, her iki ihtimal de dünya piyasalarını sarsacaktır. (Commerzbank 22 Şubat haftalık yorumu)
Dünyanın dört büyük ekonomisinin merkez bankaları şimdiden negatif faiz uygulamaya başladı. ABD de “neden olmasın?” dedi. Bedava para politikasından vazgeçilemiyor. ABD faiz artırımı hamlesi, daha başlangıçta sekteye uğradı. Ama sıfıra yakın faiz de yetmiyor. Negatif faiz, bankaların kredi olarak vermedikleri paraya ceza uygulamak demek. Durgunluk ağırlaşırken hem kredi isteyen sağlam şirket yok, hem de kredi isteyenlerin batırma riski hızla yükseliyor. Pazar sorunu ağırlaştıkça, paranın ucuzluğundan bağımsız olarak ekonominin yavaşlamasına “likidite tuzağı” deniyor. Yani bir sonraki dönemde malların ve paranın daha ucuz olacağı beklentisi yaygınlaştığında hem tüketimi, hem yatırımı sabote ediyor. İster sıfır faiz deyin, ister negatif faiz, faydasız. Kapitalizm işte…
Yurttan ve dünyadan bu kötü haberlerin yanında, Ortadoğu’da Türkiye’nin karıştığı seri askeri ve diplomatik skandallar, Rusya ile uçak krizinin ve Türkiye’nin engel olamadığı bombalamaların yarattığı yüzde 50’yi zorlayan turizm geliri kaybı yaşıyoruz. AKP iktidarının 2009 global kriz yılı hariç, en kötü ekonomik performansını sergilediği 2014 ve 2015 yıllarının hemen ertesinde…
AKP’nin merkez sağ seçmen katkılı “oyum paraya” plebisitleriyle yazdığı tarihin sonuna geldik. Bundan sonrası için gerçekten siyasi yaratıcılığa ihtiyaçları olacak. Evet, ekonomik durgunluğun 2016 yılına sarkacağının hatta 2017’yi tehlikeye atabileceğinin kesinleşmesiyle birlikte bu sefer derinlik açısından değil ama uzunluk açısından rekor bir krize yelken açmış vaziyetteyiz.
Şimdiye kadar tanık olduğumuz safhalarda fazla gürültü çıkmamasının en önemli gerekçesi yazının başlığında: Türkiye yüzdürülüyor.
Kredi mekanizması kapitalizmin önemli bir cankurtaranıdır. 10 liralık sermayeniz varsa, yüzde 20 kazanıyorsanız dört yılda sermayenizi ikiye katlarsınız.10 lira borç alıp iki kat büyüklükte yatırım yaparsanız, aynı sermayeyle dört yılda 3,5 kat büyümeniz mümkün olur. Bankalar da size yüzde 10 ile mevduat toplayıp yüzde 14 ile kredi vermeye gönüllü olur. Leveraj veya mali kaldıraç adı verilen bu borçlanma oranı ne kadar yüksekse büyüme o kadar hızlı olur. Örneğin Türkiye’nin 2009-2013 dönemi.
İşler her zaman belli bir yüzdeyle ters gider. İşlerin ters gitmesi vakalarının birdenbire artıverdiği zamanlar olur. Bu zamanlarda geri ödeyememe tehlikesi olan kredileri geri çağırabilirsiniz. Ama bu durumda o şirketin faaliyetini engellemiş, en azından iflas ertelemeye sevk etmiş olursunuz. Bu şirketler, birbirlerine alacaklı-borçlu olduğu için, borçların ödenmeyeceği kanaatinin yerleşmesi, zincirleme batış, ekonomik küçülme ve işsizlik dalgalarına yol açacaktır. Yani kolay büyüme için pompaladığınız kredi sistemi doygunluğa ulaştığında ekonomik küçülme riski, kredi sistemi zorlanmamış bir ekonomiye göre çok daha yüksektir. Bunun da diktatörlüklerde bile siyasi bir maliyeti bulunur.
Bu nedenle en azından kilit sektörlerde kredilerin yüzdürülmesi tercih edilebilir. Geri ödenmeme ihtimali yüksek olan bir kredinin sahibine (aslında bankacılık kanunlarına göre açılmaması gereken) yeni kredi açılarak eski kredinin kapatılması sağlanır. Vade yenilenir, bir batık varsa, bunun ilanı ileri bir tarihe ertelenmiş ve en önemlisi şirketin aktivitesi sürdürülmüş olur.
Turizm ve enerji sektörü giderek daha fazla zora giriyor. Orada da yüzdürmeler, özellikle yandaşlara yönelik zorlamalar sıklaşacaktır. Ama herhalde 2013 sonrası yavaşlamada yüzdürmenin kaymağını müteahhitler yedi. Zaten borçlarının karşılığı satamadıkları boş konutlar olan sektör, gayrımenkul satışlarının durduğu dönemlerde teknik olarak “sıfır özkaynak” seviyesinde sayılmalı. Büyük ve “markalı konut” üretimi yapan müteahhitlerden önemli bir kısmının 2015 yılı satışlarının hasılatı, toplam borçlarının faizini bile ödeyemeyecek kadar düşük kalmış. Herkes bırakın kârı, borcunun faizini ödemek için beton satış duasında…
AKP zihniyeti her köşeye AVM, her apartmana yüzde 25-50 arası müteahhit payıyla kentsel dönüşüm hesabı yaparken müşterisiz kalmış, şapa oturmuş vaziyettedir. Emlak sektöründe, oradan da ekonominin tümünde krizin yıkım seviyesine çıkmaması için tek yol, satış olmayan bir ortamda fiyat düşüşüne izin verilmemesi ve kredilerin yüzdürülmesi. Bu da fonların niyet edildiği gibi ihracata yönelik sanayileşmeye değil, yüzdürmeye yönelik yandaşlara kanalizasyonu anlamına gelmekte. Nihayetinde her işte olduğu gibi finans sisteminde de geleceğimizle oynanmakta.
@ErgunCagl