Geçenlerde yine birbirinin kopyası sabahlardan birine uyanmıştım. Aslında bunu son bir yıldır sıkça, belki de her gün, yapıyorum. Demek istediğim, ev dışı bir işimin olmadığı ve haberlerde, artık kanıksanan yolsuzluk veya insan hakları ihlali haberlerinin olduğu bir gün. Belki farklı bir şey vardır diye televizyonda kanallar arasında dolaşırken bir dizinin bilmem kaçıncı bölümünün tekrarına denk geldim ve Turgut Uyar’ın ‘Göğe Bakma Durağı’ şiirinden dizeler okunduğunu duydum. Hakkını yememek gerek, iyi de okuyordu oyuncu. Ardından başka Turgut Uyar şiirleri için kitaplığıma geçtim, ilk uzandığım Bir Şiirden oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse şiir kitabı diye elime aldım; nedense şiir eleştirileri olduğunu unutmuşum. Neyse, ilk yazıyı okuyunca çarpıldım; bu denli iyi olduğunun nasıl aklımdan çıktığına da hayret ettim; acaba hiç okumamış mıydım? Sonra çabuk bitmesin diye ağır ağır okudum diğer yazıları.
Turgut Uyar’ın tüm yargılarına katılmasam da bence Türk şiir eleştirisinin, hatta Türk şiir tarihinin, en önemli yapıtlarından biri Bir Şiirden. Şiir nasıl değerlendiriliri gösterdiği gibi, şairin toplumsal konumu ve içinde yaşadığı tarihsel sürecin de nasıl eleştiriye katılacağını hiçbir zorlama içine girmeden açıklıyor. Uyar’a göre Osmanlı sonu ve erken Cumhuriyet şairlerinin en büyük sorunu “şiirin hiçbirisinin dünyayla ilişkilerini tamamlayan, yapılarını biçimlendiren bir düşünme alanı” olmaması. Nazım Hikmet farklıydı tabii: “Hayatında ne varsa şiirinde de vardır. Aşklar, işleri, kavgaları. Hiçbir özentiye kapılmadan somutlukları yaşar ve yazar. Kitaplarının adında bile: ‘Piraye’ye Yazılmış Saat 21-22 Şiirleri’ gibi.” Ancak çoğunluk için hal böyle değil, hatta tam tersiydi. Durum böyle olunca çoğu ‘akım’ kendisinden sonra gelenler için köprü kuşak olamadı. Aslında gerçek anlamıyla ‘ekol’ oluşturamama sorununa ben de değinmiştim(1) de, Turgut Uyar’la yakın düşündüğümü görmek hoşuma gitti.
Turgut Uyar’a göre “Şiirlerin bildirisi (dünya görüşü) söylediklerinin kapsamından çok, seçip kullandıkları biçimlerle ve bu biçimleri kullanmadaki yetenekleri ile bağlantılı”, yani “birtakım kelimelerin kullanımı yazılanı şiir yapmaya yetmiyor”. Yabancı dil bilen, ki dönem itibariyle genellikle Fransızcaydı bu, ‘şair’lerin öykünme tarzında yazdıklarına şiir denemeyeceğini vurguluyor Uyar. Bu dönemde etkilenilen, öykünülen şairlerin başında Baudelaire gelir. Diyebilirim ki, Baudelaire’in çevirilerinden önce öykünmeleriyle tanışmıştır Türk okuru.
İşte bu nedenle, dönemi daha iyi kavrayabilmek için Charles Baudelaire’in Özden Günceler Kötülük Çiçekleri’ni okumaya başladım. Kitap Kötülük Çiçekleri gibi, Baudelaire’in en önemli şiir kitabıyla birlikte günlüklerini de kapsadığından iyi bir seçim oldu. Bir de içinde ‘Genç Edebiyatçılara Öğütler’in bulunması (kapakta belirtilmiyor) hoş bir sürprizdi.
Baudelaire de şiiri yaşayan bir kişi; zaten güncesinde bu çok net olarak görülüyor. Notları kimi zaman kendiliğinden şiire dönüşüveriyor. Sanki bir iç hesaplaşma gibi dursa da bütün yazdıkları biraz daha yakından ve Uyar’ın dediği gibi yaşadığı dönemle beraber değerlendirilirse, anlattığının 19.yy Paris’indeki hızlı sanayileşmenin insan üzerindeki tahribatı olduğu görülür. Baudelaire hakkında yaygın kanı bireyci olduğu yönündedir. Ancak 1848 Devrimi’nde aktif olarak sokakta olduğu anımsandığında, şiiri gerçek yerine oturacaktır. Zaten bence bu yüzden 20.yy şiirini en çok etkileyen kişi olmuştur, hatta şair olarak nitelendirilemeyecek pek çok kişi onun etkisiyle bir şeyler karalamıştır. Baudelaire göre “resmi görev her zaman insan dehasını, özgürlüğünü kısıtlar, ileriyi görmesini engeller”. Belki de bu gerekçeyle, Turgut Uyar gibi, düşünceleri doğrultusunda örgütlü olmamıştır hiç.
Başta da söylediğim gibi Bir Şiirden beni çok etkiledi. Öyle ki okuduğum şiir kitaplarına “Acaba Turgut Uyar nasıl değerlendirirdi, ne derdi?” diye bakıyorum sonrasında. Belki çıtayı bu derece yüksek tutmak yazarlara haksızlık ama açıkça söylememiş olsaydım da ister istemez yapacağım bu olacaktı. Neyse bir süredir beklettiğim şiir kitaplarına geçeyim artık.
Emel İrtem’in diğer kitaplarından seçilmiş şiirlerini bir araya getiren Kâğıttan Kapılar 2016’da yayınlanmıştı; okumak bu güneymiş. Daha önce sadece tek bir kitabını (Sana Seviyem) okumuştum. Doğrusunu söylemek gerekirse ‘seçmeler’de edebi düzey daha yüksek oluyor; seçici (olasılıkla yazarın kendisi) bir kez daha elemeden geçirmiş oluyor şiirlerini. Sanırım Turgut Uyar, İrtem için “yaşadıklarını kendi özgün dili içerisinde estetik bir yere taşıyor” derdi. Örnekse:
Elinde yelpazeyle uyukluyor babaannem
Hiç masal bilmediğinden kendini tekrarlardı
Yüzünde gelincikler ve doksan üç harbi
Hatırası çatlayan zamanlar serinlerken
Ben içtim o masalı su oldum derken göl
Veya;
biri derse ki ben neyim ve dün
gaddarım, ona şöyle derim:
o dünün içindeki nefesi ben kestim
Emel İrtem’in şiirleri yapı, düşünce, duyarlık, imgelem açısından çok başarılı. Şiir anlayışı değil ama kimi şiirlerinde dili bana ‘Garip Hareketi’ni anımsattı; öyle değil ama sadece anımsattı:
ay bana gülerdi yüzme bilmediğim için
Ragıp Özcan’ın Yalnız Değilim Buralarda kitabındaki şiirler ise biraz farklı İrtem’inkilerden:
Bağlara
Bahçelere
Çiçeklere
Ağaçlara
Hayvanlara
İnsanlara
Ekinlere
Ve doğaya can verir
Tohum çatlamaz onsuz
Domates
Salatalık
Soğan
Patates
Patlıcan
Fasulye
Biber
Olgunlaşıp büyümez su olmasa
Benim şiir algıma pek uygun değil Özcan’ınkiler. Duygulanımlarını başka türlü ifade edebileceğini düşünüyorum. Bazı şiirlerinin yüksek sesle okunması daha iyi olabiliyor. Bu da sanırım kimi dizelerinde ‘marş’ tınısı algılamamdan olsa gerek. Ancak tekrarların her zaman şiire ritim katabileceği de beklenmemeli:
Gel de düşünme haydi
Gel de coşma
Gel de hüzünlenme
Gel de yerinde dur
Gel de şiir yazma…
Turgut Uyar ne derdi sorusuna bu kez yanıt aramıyorum ama Özcan diyor ki:
Biz
Nazım Hikmet ustamızın şiirlerini
okuyarak büyüdük
Böyle güzel şiir yazışımız ondandır
Bence Nazım’ı bu işe karıştırmamak gerek.
Salih Gözek’in şiirlerini bir süredir takip edebiliyorum. Yüreğimdi Eşikte Bekleyen son kitabı değil ama benim okumadığım bir kitabıydı. Çok sayıda akılda kalıcı, insanın diline takılan dizesi var Gözek’in:
uykum utandıkça
düşlerim bölünüyor
Veya,
İkindi sonrasının
yorgunluğuna soyundu akşam
gibi. Bana kalırsa “dilinin Türkçeliği ayrı bir tat katıyor şiirlerine”. Sanırım Turgut Uyar da böyle düşünürdü. Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim, bence biraz fazla yazıyor. Hani diyorum ki, daha seçici olsa, dizeler daha bir damıtılsa… Bildiğim kadarıyla altı kitabı var; belki de artık Emel İrtem’in Kâğıttan Kapılar’ı gibi, bir seçki kitabının zamanı geldi.
Melih Cevdet Anday bir yerlerde “Şiir akıl dışıdır” demişti şiiri tanımlamak isteyenlere: “Çıkar yol, şiiri tanımlamaktan vazgeçmektir. Tanım akıl işidir, şiir ise akıl dışıdır”. Bir de önünüzde Turgut Uyar eleştirileri duruyorsa…Gerçekten akıl işi değil şiir yazmak; yürek ister.
(1) https://ilerihaber.org/yazar/turkce-yazini-yazma-guclugu-119200.html
KÜNYELER:
-Bir Şiirden. Turgut Uyar. Daha önce Ada ve İyi Şeyler’den basılmıştı. Kitapçılarda Yapı Kredi baskısı var, etiket fiyatı 16 TL.
-Özden Günceler Kötülük Çiçekleri. Charles Baudelaire. “Genç Edebiyatçılara Öğütler”in de içinde bulunduğu tek baskı Erdoğan Alkan çevirisiyle Alaz Yay., dan. 1984. Sahaflarda 9-30 TL arası. Kitapların ayrı ayrı ve farklı çevirileri kitapçılarda değişik yayınevlerinden var.
-Kâğıttan Kapılar. Emel İrtem, Artshop Yay., 2016. Etiket fiyatı 12 TL.
-Yalnız Değilim Buralarda. Ragıp Özcan, 2007.Sahaflarda 8-15 TL.
-Yüreğimdi Eşikte Bekleyen. Salih Gözek. Ceres Yay., 2015. Etiket fiyatı 9 TL.