AKP'nin performansı göz kamaştırıcıdır:
İlk hükümet dönemlerinde AB ile yakınlaşıp hem sermayeyi hem de liberal demokratları yanlarına aldılar. Bu destekle de en azılı rakiplerini tasfiye etmeye başladılar. Kemalizmi hala anımsayanlar, muhtıra vermek isteyenler, eski usül bürokratlar, ulusalcılar, hatta Avrasyacılar...
AB ile ilişkiler çıkmaza girdiğinde ise, hızla Orta Doğu'ya yöneldiler. AB gündemi gerilerken, Rusya'yla da yakınlaşmaya başladılar.
İsrail'le can ciğer kuzu sarmasıydılar, "van münüt" yapmak zorunda kaldılar. Orta Doğu'da Erdoğan kahraman haline geldi.
Orta Doğu'ya yaslanan politikaya da yakın zamanda ara verildi. Rusya ile ilişkiler soğumaya başladı.
Yalnızlaşan AKP Türkiye'si, çevresinde dostu kalmamıştır, yine "kurtardı" ve AB ile tekrar yakınlaşmaya başladı.
Fırsatçılık, çıkış arama, kapanan bir bölge yerine başka bir bölge bulma, AKP hükümetinin adeta bir davranış biçimidir.
Osmanlı Rusya'ya karşı Avrupalı emperyalistlere yaklaşır, ömrünü uzatmaya çalışırdı. Kemalist dış politika da, büyük güçlerin arasında yaşanan gerilimlerden yararlanmaya ve bir tür "denge" politikasına dayanıyordu.
Cumhuriyet Türkiyesi, 2. Dünya Savaşı sonrasında denge politikasını bırakıp, Batı'ya adeta kapaklandı. Batılı kapitalistlere Stalin'i gösterip, Batı'nın güvenlik şemsiyesine atladı.
Demek ki, önce Osmanlı'yı, sonra Türkiye'yi yönetenler, sırasıyla Rusya'nın ve SSCB'nin varlığını Batılı kapitalistlere karşı hep bir koz, kart, olarak kullanmış.
Şimdi yine, Türkiye'yi yönetenler, Rusya'yı gösterip, AB ile uzun zamandır durmuş ilişkileri başlatabiliyorlar.
Elbette, sadece Rus tehdidi yeterli olmamış, Suriyeli mülteci tehdidi de kullanılmıştır.
Oldukça tuhaftır. Suriye'de yaşananlardan Türkiye doğrudan sorumlu bir ülkedir. Milyonlarca Suriyeli mülteci konumuna düşmüş, yüz binlercesi ölmüştür. Ama, AKP Türkiye'si, bundan da "yırtmış", üstelik bir de kart, koz, elde etmiştir. AB ne yapsın? AKP milyonlarca Suriyeli'yi rahatlıkla AB ülkeleri üzerine salabilecek kadar utanmaz ve fırsatçıdır.
AB tehdidi, şantajı görmüştür. İsterlerse "fasıl" açmasınlar! AB, AKP Türkiyesi'ne adeta boyun eğmiştir.
Sadece o mu, NATO da boyun eğmiştir. Rusya Türkiye'yi tehdit etmese de, Doğu Akdeniz'de büyük bir silahlı güç haline gelmiştir. Stalin Türkiye'den toprak istemişti, şimdi de Putin, Türkiye'den olmasa bile, Suriye'de kalıcı bir güç olmak istemektedir.
Gücü güce, bölgeyi bölgeye karşı kullanmak, hem zayıflıktan, hem de çaresizlikten kaynaklanıyor elbette. Ama, büyük güçleri, bölgeleri birbirine karşı almaşık haline getirmek de kendi başına bir güçtür. AKP Türkiye'si, Osmanlı'dan, Cumhuriyet Türkiyesi'nden gelen bu mirası, olanağı, tepe tepe kullanmaktadır.
Önümüzdeki yıllarda AKP kalırsa, daha kimleri kimlere, nereleri nerelere karşı kullanacaktır, düşünmek gerek.
Almaşık çoktur, çünkü, Türkiye, ciddi hatalar yapsa bile, hiç bir büyük gücün, bölgenin tümüyle gözden çıkarabileceği bir ülke değildir. Türkiye'yi kim yönetirse yönetsin, bu tarihi-coğrafi bir olgudur.
Türkiye "her yere" ve hiç bir yere" ait diyebileceğimiz bir konumda. Orta Doğu'dadır ama onun dış sınırında yer alır. Avrupa'dadır, ama onun da dış sınırlarındadır. Asya'dadır, ama onun da Batı ucunda yer alır.
Türkiye İslam coğrafyasındadır, ama Araplar'ın gerçek Müslüman kabul etmeyeceği bir İslam içindedir. Üstelik bir de uzun "laiklik" macerası yaşamıştır.
Türkiye, Osmanlı'dan bu yana, Avrupa'nın parçasıdır. Benzer biçimde, Avrupa da Türkiye'yi gerçek Avrupa içinde görmez.
Türkiye Avrasya içindedir. Ama, bir Rusya, İran değildir.
O bölge, o kimlik, her neyse, Türkiye hem içinde, hem de dışındadır. İstediği zaman, istediğini seçer, öne çıkarır. AB'den kovulursa Orta Doğu'ya gider. Oradan Rusya'ya, olmadı, tekrar Avrupa'ya döner. O da mı olmadı, ABD vardır.
Bir kapı kapanır, bir kapı açılır. Bir pazar kapanır bir başka açılır. Dünya rakip bölgelere ayrıldığından bu yana, bölgeyi bölgeye, kimliği kimliği, ülkeyi ülkeye vurmak olanaklı hale gelmiştir.
Bir pencere kapalıysa, baca vardır. O da mı kapalı, hırsızlıkta teknik boldur.
Amerika'dan para gelmiyorsa Avrupa'dan gelir. Oradan da gelmiyorsa Körfez ülkelerinden... O da mı yok, Rusya'dan gelir.
Türkiye, AKP'yle birlikte, her alanda iyi bir tüccar olmuştur. O kadar iyi olmuştur ki, her türden kriz "teğet" geçmektedir.
Bir tüccar, burada ucuza alıp, orada pahalı satar. Yer ve fiyat farkından karını çıkartır.
Dış politikada da, gücü güce, bölgeyi bölgeye karşı kullanabilmek, gücü güce, bölgeyi bölgeye satmak, AKP Türkiyesi'nin dış politika karlarını oluşturuyor.
Sizce;
Suriye savaşına,
MİT Tırları'na,
Uçak krizine...
Bu tüccardan başka kim dayanabilirdi?