Fidel’in aramızdan ayrılmasıyla eski Yugoslavya coğrafyasında birçok kişi sosyal medya hesaplarında Tito ve Fidel’in birlikte yer aldığı fotoğraflar paylaştı. “İçimizdeki Yugoslavlar”dan da bu temayüle itibar edenlere rastladık. Fakat Tito ve Fidel arasındaki ilişkinin en azından politik bağlamda pek de o kadar sıcak olmadığı biliniyor.
Fidel’in vefatının ertesi günü Bosna-Hersek’in en önemli haber portallarından Klix’te yayınlanan bir yazı başta Bosna solu olmak üzere eski Yugoslavya’daki sol çevrelerde tartışmalara yol açtı. Sosyal medyada Fidel ve Tito’nun dostluğuna vurgu yapan samimi fotoğraflar paylaşılırken, Klix’teki yazı “kral çıplak” diye haykırıyordu.
Tito ve Fidel ilk olarak 1969’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda karşı karşıya geliyorlar. O sıralarda Küba dış sorunlarla uğraşıyor. Latin Amerika’daki devrimci hareketlere dolaysız destek veren Küba, ABD saldırganlığının başını çektiği emperyalist bir kuşatmayla, diplomatik bir yalnızlıkla karşı karşıya. Arkasındaki tek destek SSCB. 1948’de Kominform’dan ihraç edilen Yugoslav Komünistler Birliği yönetimindeki Sosyalist Yugoslavya Federasyonu ise o yıllarda Küba’ya ambargo uygulayan emperyalist ülkelerle oldukça iyi ilişkiler içindedir. Hatta 8400 komünist Stalinist ve Kominform yanlısı olduğu için tutuklanmıştı. 1950’li yıllarda Yugoslavya’nın siyasî bir izolasyonla karşı karşıya kaldığı biliniyor. Tito 1960’larda çözümü emperyalizme daha çok yakınlaşmakta görmüştü. Bunun için 1965 reformlarıyla Yugoslavya’da ademî merkeziyetçi yapının daha da güçlendirildiği ve özyönetim uygulamasının piyasanın taleplerine daha duyarlı hale getirilmiştir.
Yugoslavya’nın Batı ile özellikle de pazar ekonomisi ile uyum sağlamaya yönelik girişimleri elbette tek taraflı değildi. SSCB’ye karşı Yugoslavya’yı büyük bir koz olarak değerlendiren Batılı ülkeler Yugoslavya’yı düşük faizli kredilere boğmuştu. Yugoslavya ülkeye giren yabancı krediler sayesinde o yıllarda tarihinin en müreffeh günlerini yaşıyordu. Zaten Yugonostaljiklerin en çok referans verdiği dönem de genelde 1960’lı yılların sonu, 1970’li başıdır.(Yugonostaljinin siyasal çıkmazıyla ilgili bir yazıyı daha önce burada yayınlamıştık) Öte yandan, en parlak dönemini yaşayan Yugoslavya’da çöküş ve çözülüşün belirtileri gözlemlenebiliyordu. Hatta tam da 1970 yılında yayınlanan bir CIA raporu aslında sonun başlangıcına işaret ediyordu. Fakat Tito ve YKB durumu analiz edemeyecek kadar gerçeklerden uzaktı. Özü itibariyle kesinlikle Yugoslavya’ya özgü bir model olmayan 19. Yüzyılda Proudhon, Fourier, Owen ve benzeri ütopik sosyalistlerce öne sürülen ama bilimsel sosyalizmle aşılmış bu “özyönetim kurgusu” ciddi bir anakronizme işaret etmektedir fakat SSCB karşısında alternatif aramaktan bıkmayan Avrokomünizm için bulunmaz bir fırsattır.
Yugoslavya’da çözülüşün deklarasyonu 1974 yılında yürürlüğe giren yeni anayasa ile açıklanmıştır aslında: Yugoslavya artık bir federasyon değil, konfederasyondur.
Bu dönemde Fidel’in Tito’ya karşı oldukça sert eleştiriler getirdiği bilinir. Fidel, Fulgencia Batista’ya silah satmaktan çekinmeyen Yugoslavya’ya karşı zaten mesafelidir. Dahası, Tito’yu sürekli olarak lükse düşkünlüğüyle, Hollywood yıldızlarıyla sürekli boy göstermesi, Afrika’da safaride verdiği pozlarıyla Batı magazininde neredeyse bir ikon olarak yer almasıyla eleştirir ve komünist bir liderin bu kadar lüks ve hedonizm düşkünü olmasına karşıdır. Tito ve Fidel arasındaki asıl ideolojik kopuş ise 1979’da Havana’da toplanan bağlantısızlar hareketi zirvesinde yaşanır. Fidel başta Tito olmak üzere bağlantısızlar hareketini emperyalizmin küresel çapta gerçekleştirdiği operasyonlara sessiz kalmasıyla eleştirir. Bağlantısızlar hareketinde o dönem devlet başkanı komünist partili olan iki lider vardır: Biri Fidel, diğeri Tito. Elbette ki kol kırılır, yen içinde kalır. Bağlantısızlar hareketi içinde yer alan iki komünist liderin samimi pozlar vermesi şaşırtıcı değil.
Faşist işgale karşı direnişte efsanevi bir gerilla savaşı veren, Nazilere Dinar Alpleri’nde diz çöktüren Tito ve partizanların bu direnişi faşizme karşı savaşın evrensel tarihinin başucunda yer alır. Fakat Fidel de diğer komünistler gibi farkındadır ki Tito ve Yugoslav komünistler faşizme karşı gösterdikleri iradeyi emperyalizme karşı göstermemişlerdir.
Dahası, eski Yugoslav coğrafyasında solun, sendikal hareketlerin var olan ekonomik krize, siyasî sorunlara rağmen bu derece etkisiz olmasının nedeni de Tito’dan arda kalan siyasî miras ve bu mirasın Yugoslavya’nın çözülmesinin üzerinden çeyrek yüzyıl geçmiş olmasına rağmen bir türlü özeleştiri sürecinden geçememiş olmasıdır.
Yugoslavya ve özyönetim deneyimi ve Tito tartışmalarında bir türlü gerçekleşmeyen özeleştiri süreci bir yana, bizim için Tito hâlâ “Kardeşliği ve birliği göz bebeğiniz gibi koruyun” şiarıyla sosyalist Yugoslavya’nın kuruluş temellerini atan, antifaşizme karşı savaşta destanlar yazan bir komutandır. Fakat Tito ve Fidel’i aynı kareye koyacaksak bu Tito’nun siyasî duruşundan dolayı değil, Fidel’in asla vazgeçmediği enternasyonal dayanışma anlayışından dolayıdır.