Srebrenitsa, soykırım, inkar ve iptal kültürü
Aradan çeyrek yüzyıl geçtikten sonra soykırımın inkârı her sene vites büyütüyor. Soykırım inkarı ise gücünü adaletin ve “gerçek”in hükmünün geçmediği bir dünyadan alıyor.
Srebrenitsa’yı anlatmamıza gerek yok. Avrupa’nın ortasında, BM güçlerinin gözlerinin önünde, hatta BM askerlerinin oluruyla yapılan akıl almaz bir katliam. Üç gün boyunca devam eden bir sürek avı gibi, Sırp birlikleri tarafından işgal edilen Srebrenitsa’dan yürüyerek kaçan erkekleri kıtır kıtır kesip toplu mezarlara atan bir vahşet.
Bu vahşetin unutulmaması için her sene soykırımın yıldönümünde törenler yapılıyor. Törenlerin en büyüğü Srebrenitsa’nın yanı başında Potoçari’deki mezarlık alanında yapılıyor. Bu sene de 11 Temmuz’da soykırımın 27. yıl dönümünde kimliği tespit edilen 50 kurbanın cesetlerinden geri kalanlar soykırım anmasında toprağa verildi.
Soykırım sadece Srebrenitsa’da ve hatta Bosna’da değil, dünyanın dört bir yanında anılıyor. Önemli sayıda Bosna kökenli nüfusu barındıran Türkiye’de her yıl Srebrenitsa’nın yıl dönümünde etkinlikler düzenleniyor. Bir zamana kadar İslamcıların bu anmaları Sivas anmasına alternatif olarak görüp, istismar etmeye çalıştıklarını da biliyoruz. Bosna’ya dair her şeyi istismar ettikleri gibi bir soykırımı da istismar etmekten utanmıyorlar tabii ki… (Soykırım istismarı ile ilgili 2020'deki yazımız)
İnsana dair, hayata dair her şeyi istismar etmek faşizmin, ırkçılığın, köktendinciliğin alâmet-i farikasıdır. Sağcılığın kendini var ettiği iki alan var zaten: Yalan ve istismar. Gerçek sonrası (Post-truth) çağda bunu daha kolay ve hiç utanmadan yapıyorlar.
Soykırımı yaptıktan 27 sonra soykırımı yapanların da yavaş yavaş toparlanmaya başladığını görüyoruz. Elbette ki yaptıklarından ötürü pişmanlık, utanma gibi duygularla değil. Soykırımı inkâr etme anlamında. Lahey’de yargılanan savaş suçlularını suçlu olarak değil, kahraman olarak görüyorlar. Söylem tanıdık: Soykırım değil vatan savunduk!
“Doğu Alternatifi” (Istočna Alternativa) isimli bir milliyetçi bir örgütün başını çektiği bir grup son beş yıldır utanıp sıkılmadan 11 Temmuz’u Srebrenitsa’nın kurutuluş günü olarak kutluyor. Bu sene çıtayı yükseltip “Srebrenitsa’nın Kurutuluşu” hakkında bir saatlik belgesel film gösterimi yaptılar. Elbette ki, savaş suçlusu soykırımın bir numaralı sanığı General Ratko Mladiç ve silah arkadaşlarını öven bir belgesel. Doğu Alternatifi’nin başkanı Vojin Pavloviç Bosnalı Sırpların arasında soykırım inkârının önde gelen figürlerinden ve geçen sene Bosna’da yürürlüğe konan soykırımı inkâr suçundan yargılanıyor. Bundan dolayı rahatsızlık duyduğunu pek söyleyemeyiz. O vatanını ve milletini savunduğunu düşünüyor. Peter Handke gibi soykırım inkârcısı bir yazarın Nobel Ödülü aldığı bir dünyada Pavloviç’in başına tabii ki bir şey gelmez. Bu arada unutmadan, Pavloviç Srebrentisa’daki Mareşal Tito Caddesi’nin isminin “Peter Handke Caddesi” olarak değiştirilmesi için girişimlere başlamış bile.
Bosna Ordusu denetimindeki topraklara ulaşmak için Srebrenitsa’dan kaçan on binlerce insanın kullandığı yaklaşık 100 kilometrelik güzergahta 2004 yılından bu yana her sene bir Barış Yürüyüşü düzenleniyor. Bu sene de yaklaşık dört bin kişinin katıldığı yürüyüş güzergâhı üzerindeki Bratunats’ta, etnik temizlik harekâtının gerçekleştiği bir başka yerleşim yerinde Barış Yürüyüşü’ne katılanlara bir sürpriz hazırlandı: Yol boyunca “kahraman askerler”n posterleri… Bu kahraman askerlerin Srebrenitsa’da ne türlü “kahramanlıklar” yaptıkları malumunuz. Bosna’daki “Barış Gücü” buna müsaade etmedi. Bu sefer de evlerin bahçesine koydular posterleri. Özel alanın dokunulmazlığı var sonuçta…
Soykırımı inkâr her zaman vardı ama hiçbir zaman bu kadar cüretkâr olmamıştı. Savaştan bu yana geçen çeyrek asırda Dayton Barışı’nın Bosna’da düşmanlıkları yok etmeyi değil, var olan ayrımları yapısallaştırmaya yaradığına bu köşede sürekli değiniyoruz. Son beş yılda ise yapısallaşmış milliyetçi, şovenist karşıtlıkların iyice su yüzüne çıktığını herkes fark ediyor. Son iki-üç senedir Batı medyası Balkanlar’da, özellikle de Bosna’da savaş tamtamları çalıyor. Yine bir başka yazımızda bu tamtamların sadece Batı tarafından çalındığını, yerelde yeni bir savaşın başlayacağına dair emare olmadığını vurgulamıştık.
Sağcı politikacıların işlerinin tıkırında olduğu, istedikleri gibi at koşturdukları, ülkeleri babalarının çiftliği gibi yönettikleri bir coğrafyada bu düzeneğin bozulması bu sağcı politikaların hiçbirinin işine gelmez. Savaşın çıkmayacağını sadece biz değil, Sırbistan’ın sağcı-milliyetçi lideri Vuçiç de söylüyor. İki gün önceki bir TV programında “Sanki herkes Balkanlar’da ikinci yarıyı bekliyor gibi” dedi ve bu beklentinin Balkanlar’da reel bir zemini olmadığını belirtti.
Politikacılar savaş istemiyor ama savaş retoriği çok işe yarıyor. Savaşın kendisi değil ama retoriği daha çok işe yarıyor.
Yakın zamanda yapılan bir kamuoyu yoklaması da benzer verileri gösteriyor. Halkın savaş beklentisi yok. “Evet, bir kriz var ama çok da önemli değil” diyorlar. Krizin çok önemli söyleyen Bosnalıların oranı yüzde 8. Bosnalı Sırplarda bu oran yüzde 3. Ankete katılanların yüzde 75’i bunun sorumlusu olarak da siyasi partileri/liderleri olarak görüyor. Eskiden olsa “dış güçler” denirdi ama Bosna’daki krizin sorumlusu olarak “dış güçler”i görenlerin oranı sadece yüzde 19.
Bosna’da kime bu argümanlarla gitseniz yapacağı yorum şudur: “1992’de de kimse savaşın çıkacağını tahmin etmiyordu”. Fakat bu sefer elimizde duygusal değil rasyonel gerekçeler var. Ankete katılanların yüzde 57’si kimsenin savaşmayacağını söylüyor. Politikacılar da bunu biliyor. Yeni bir savaşta gönüllü olmayı bırakın, zorunlu olarak bile bu kokmuş, köhnemiş ülkeleri vatandaşlarının cansiperane bir şekilde savunmayacakları çok açık. Yüzde 46’sı da “uluslararası toplum buna müsaade etmez zaten” diyor. Buna ne kadar güvenmeliler bilemiyoruz ama Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla birlikte bu taraflarda da kazan fokurdamaya başladığında EUFOR Bosna’daki asker sayısını arttırmıştı ve Sırp bölgesinde konvoylarla bir gövde gösterisi yapmıştı.
Peki, sadece politikacıların söylemsel düzeyde istismar ettikleri bir alansa, şovenizm neden halk tabanında destek buluyor?
Öncelikle şunu belirtmemiz lazım. AB, Batı, Türkiye, herkes soykırımı kınayadursun, soykırım üzerine inşa edilen ve bu bağlamda varlığı gayrî meşru olan Bosna’daki Sırp devleti (Republika Srpska) dimdik ayakta! Radovan Karadziç’i soykırımdan dolayı yargılayıp içeri tıkıyorsunuz ama kurucu başkan olduğu devleti dimdik ayakta! Üstelik bütün bir soykırımın suçunu sadece 48 kişiye yıkıp, bu 48 kişiye toplamda 700 yıl hapis cezası vererek adaleti sağladığınızı düşünüyorsanız nafile. Etnik temizlikten geçen kentleri, kasabaları rehabilite etme konusunda bir şey yapmıyorsanız, istediğiniz kadar ağlayın, Srebrenitsa soykırımı devam etmektedir.
İşte tam bu noktada, politikacıların, uluslararası kurumların adaleti sağlayamadığı noktada sahneye kamu tepkisi giriyor. Adaleti uygulamayı bırakın, adaleti sorgulayacak yetkisi ve örgütlülüğü olmayan kamunun gerçek-sonrası dünyada yapacağı tek şey var: İPTAL KÜLTÜRÜnü yürürlüğe koymak! Bütün Sırpları cani ilan ettiğiniz, hepsinin hayvan olduğunu, insan olmadığını söylediğinizde bütün sorunlar çözümleniyor sanki. Bu şekilde bir iptal kültürü, üstelik de yüz yüze değil, çevrimiçi iletişim araçları üzerinden yürütülen bir iptal kültürünün reaksiyonu da, “iptal edilen”in kendi iç dayanışmasını kuvvetlendirmek, işlediği suça sahip çıkmasını sağlamak oluyor. Adaletin ve daha da önemlisi, “gerçek”in hükmünün geçmediği yerde iptal kültürüne verilen bu şekil bir reaksiyon ise kendisine çok uygun bir zemin bulmuş oluyor.
Özgür Dirim Özkan’ın İleri Portal’dan önce yayınlanan yazıları için:
http://yugoslavyayazilari.blogspot.com.tr/
Bazı yazıların İngilizce çevirileri için:
http://lettersfromyugoslavia.blogspot.com.tr/