Terör bir yöntemdir. Yöntemin örgütü olmaz; örgütün yöntemi olur. Başka deyişle terörün örgütü yoktur, örgütün terörü vardır.
Sadece terör yapmayı amaçlayan, başka deyişle terörü bir yöntem olarak değil bir amaç olarak kullanan bir örgüt psikiyatrinin ilgi alanına girer ve dünyada örneği yoktur. Bununla birlikte tekil teröristler vardır. Mesela bir manifesto yayımlayıp teknolojiye savaş açarak orayı burayı bombalayan, “unabomber” lakaplı Harvard mezunu matematikçi John Kazcynski ya da Norveç’te çocukları kurşuna dizen Anders Behring Breivik denilen alçak, okul basıp arkadaşlarına ateş eden Amerikalı manyak gençler “terörist” ismini hak ederler ve dediğimiz gibi, eylemleri ve kişilikleriyle psikiyatrinin alanına girerler. Burada bile nüanslar vardır. Mesela, Emilé Zola’nın Germinal’indeki Rus anarşisti Souvarine trajik bir figürdür; işçilerin sıradan hayatlarına, kavrayışsızlıklarına, içinde yaşadıkları ağır sömürü koşullarına dayanamaz ve kendi yüksek idealleri uğruna kömür madenini içindeki işçilerle birlikte yakıp yıkarak toprağa gömer.
Önce bir örgüt vardır. Bu örgüt bizatihi Devlet’in kendisi de olabilir, bir tür devrim (sosyalist, İslamcı, anarşist vs) yapmayı amaçlayan legal ya da illegal bir parti ya da hareket de olabilir. Bu örgütün bir programı (partiyse tüzüğü) mutlaka vardır. Örgüt, bu programda nihai amacını, ara hedeflerini vs ortaya koyar. Örgütün bu amaçlarına ulaşmak için kullandığı yöntemler vardır: propaganda yapıp görüşlerini yaymak için gazete çıkarabilir, internet sitesi kurabilir, yasal bir parti olarak parlamentoya girmeye çalışabilir ya da silahlı propaganda yapabilir ya da bunların hepsini birden yapabilir.
Örgütleri kullandıkları yöntemlere göre değil, amaçlarına, programlarına göre değerlendiririz; örgütleri anarken, kendilerine verdikleri/yakıştırdıkları isimleri kullanırız. Daha doğrusu, “sosyalistler” olarak böyle yapmamız, örgütleri programlarıyla, kendilerine verdikleri isimlerle anmamız, anlamamız ve çözümlememiz gerekir. Bunu yapmayanlar, yani bir örgütü sadece yaptığı “terör” eylemleriyle niteleyenler CIA, MI6, FSB (eski KGB); BND, FBI gibi casus ve polis örgütleridir. Uluslararası hukuk uzmanlarının, BM komisyonlarının çok sayıda “terör” tanımı vardır. Bu tanımların hepsi Devlet’in, uluslararası kurulu düzenin mantığını yansıtır.
Bu “terör” tanımlarının hiçbiri masum değildir ve dönemin siyasi şartlarına göre değişim geçirir. Mesela Che Guevara, Ho Şi-minh, Mustafa Kemal, Mandela hayatlarının bir döneminde terörist damgası yemişlerdir. Latin Amerika’da her türlü cinayeti işleyen “kontralar” asla terörist değildirler, karşılarında yer alan gerilla hareketlerinin alayı teröristtir. ABD’nin BlackWater’ının, bordo berelilerinin Irak’ta, Afganistan’da yaptıkları terör değildir, onlara direnenler teröristtir. ABD’nin Ortadoğu’ya getirdiği “demokrasi”dir; bu demokrasiye direnenler “terörist”tir. Orwell’in 1984’ündeki gibi…
“Terör” kavramı, bilindiği gibi, siyaset literatürüne Fransız Devrimi’nin belirli bir aşamasında girmiştir. On ay süren bu dönemde (1793-94) Jakobenler devrimin iç ve dış düşmanlarının devrimi mahvetmek için birleştiklerine karar vermişler, giyotin kurup bütün gerçek ve potansiyel muhaliflerinin başlarını kesmişlerdir. Buna rağmen Jakobenler ve Robespierre tarihe devrimci olarak geçmişlerdir; ancak “terör” terimi siyasi literatüre girmiştir.
Ekim Devrimi’nden sonra da önce Lenin’e yapılan suikastın (1918) ardından, daha sonra 1936-1939 yıllarında muazzam bir “terör” dalgası ülkeyi kaplamış, işkenceli ifadelerle, komplolarla neredeyse yüz binlerce insan kurşuna dizilmiş, sürgüne gönderilmiş, kamplarda ölüme terk edilmiştir.
Demek ki bir yöntem olarak “terör” devletin olduğu her yerde vardır ve insanlık devlet denilen mekanizmaya artık ihtiyaç duymayacak bir gelişme düzeyine ulaşıncaya kadar da var olmaya devam edecektir. Devlet hem “terör” uygular hem de -günümüzde- kendisine şu ya da bu biçimde karşı çıkan her türlü siyasi oluşumu “terörist” olarak damgalayabilir. Emperyalist ve emperyalizme bağımlı ülkelerin hazırladıkları, örgütlerin ve şahısların isimlerinin yer aldığı “terörist listeleri” siyasi konjonktüre göre, tıpkı borsalardaki hisse senedi fiyatları gibi dalgalanır. Dün “müttefik” olan, bir de bakmışsınız, ertesi gün listeye girmiş. Herkesin başına gelebilir. Bunun için terör yapmanız ya da yapmış olmanız da gerekmez. Dünyanın efendileri hem terörün en hasını uygularlar hem de istediklerini anında “terörist” ilân edip, bütün dünyayı peşine salarlar. Bu yüzden, “terör bir insanlık suçudur,” diye ciddi bir yüz ifadesiyle lafa başlayan devlet adamlarının hepsi ikiyüzlüdür.
Bu yüzden sosyalistler ve kapitalizme temelden karşı olanlar “terör/terörist” terminolojisini kullanmazlar. Kaba ajitasyon ve yüzeysel slogan elbette heyecanlı ve etkili bir şeydir. Kendimizi “PKK ve PYD terör örgütü”, “IŞİD terör örgütü” demek zorunda hissediyorsak; bunu yanında, “ABD terör örgütü”, “AKP terör örgütü”, “BM terör örgütü” demeyi de ihmal etmeyelim. Hiç olmazsa terminolojik dengeyi sağlamış oluruz.