AKP, 14 yıldır uyguladığı siyasal, sosyal, ekonomik politikaların yanı sıra güvenlik konseptiyle oluşturduğu yeni toplum modelinin uygulandığı ülkenin bütününü, kendi tapulu malı olarak görüyor. Dolayısıyla, bu tapulu malın tasarrufu konusunda alınan kararlara karşı çıkışı da ‘’tapulu malının üzerine kaçak gecekondu yapmak’’ gibi gördüğü için, hangi koşulda olursa olsun bertaraf etmenin yolunu arayıp, buluyor.
Gelelim bugünkü konumuza…
Kocaeli Büyükşehir’in yanı sıra 12 ilçe belediyesi de AKP’li yönetimlerin elinde. Bu belediyelerde çalışan işçiler genellikle HAK-İŞ Konfederasyonu bünyesindeki Hizmet-İş Sendikası’na üye. Yani, kısaca, iktidarı arka bahçesinde birikmişlerdir.
Sadece İzmit ve Dilovası Belediyesi işçileri, DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’na üye. Yani, AKP politikalarıyla kavgalı bir konfederasyonun üyeleri.
Hal böyle olunca, arazi sahibi, gecekondunun daha fazla orada kalmasına izin vermeyecek. Bunun için de, doğal olarak elinden ne gelirse yapacak.
Şimdilerde de, yapılmak istenenin tam sırası…
Dilovası Belediyesi’nde çalışan ve DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’na üye 210 kişi, darbe olayları karşısında hükümete destek vermek yerine suçlayan bir tavır takındığını öne sürdükleri sendikadan istifa etti.
Hiç şaşırmadım doğrusu…
Şaşırtıcı olan, bunca zamandır AKP’nin elinde olan bu belediyede işçilerin hala Genel-İş’te örgütlü olmalarıydı.
Yani, Genel-İş, AKP’nin tapulu arazisine kondurduğu gecekondu içinde öyle ya da böyle yaşamını sürdürüyordu. Şimdi, ilahlar, buna da izin vermiyor.
O işçiler adına açıklama yapan İşyeri Baştemsilcisi Yaşar Tosun ile yardımcıları Bahadır Yalvaç ve İsa Adıgüzel, gecekonduyu kendi elleriyle nasıl yıktıklarını herkesle paylaşıyor.
Şunu diyorlar;
“15 Temmuz 2016 tarihi devletimiz ve milletimiz açısından bir dönüm noktasıdır. FETÖ terör yapılanmasının devlet idaresini ele geçirmek maksadıyla bir grup asker ile başlattığı darbe faaliyetlerine tüm dünya çıplak gözlerle tanıklık etmiştir. Halkına, kolluk kuvvetlerine silah doğrultan bu canilere karşı halkın başlattığı direniş gelecek nesillerimize gururla aktarılacak destansı bir zafere dönüşmüştür. Sağcı, Solcu, Alevi, Sünni, Türk, Kürt, Laz, Çerkez gibi farklı düşünceler ve etnik yapılar tek vücut olarak meydanlara dökülmüş, devletine, millet iradesini temsil eden Cumhurbaşkanına Başkomutanına sahip çıkmıştır.
Tam da bu zor günlerde demokrasiden, eşitlikten, alın teri ve emekten bahseden ve üzülerek söylüyorum ki bizim de mensubu olduğumuz DİSK-Genel İş Sendikası, iktidar karşıtı eylemlere verdiği açık desteği darbe sürecinde vermemiş bir de bu yetmezmiş gibi hükümeti suçlayan kısa bir açıklama metni ile geçiştirmiştir. Siyasal hesaplarını, toplumsal kin ve nefretlerini, millet olarak birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günde bile göz ardı etmeyen, birleşmeyi değil ayrıştırmayı ilke olarak kabul eden DİSK-Genel İş Sendikası ile olan ve sadece işçilerimizi kapsayan sendikal birlikteliğimizi sonlandırma kararı aldığımızı ve gerekli hukuki işlemlerin de ivedilikle başlatılacağını kamuoyunun bilgilerine sunuyoruz.”
On yıllarca, 12 Eylül zihniyetinin devamını kullanarak işçi sınıfı üzerinde yaratılan baskı, bugünlerde sonuç veriyor.
Söz konusu AKP’li belediyelerde yetkili görünen DİSK, üyeleri işçi sınıfı kazanımlarını reisleri için düşünmeden terk eden kabile üyeleri zihniyetinde olunca çaresiz kalıyor. O işçiler (sınıf demekten çekiniyorum) yeni mecralarında doludizgin giderek, aslında kendilerini sınıfsal olarak yok etmenin önemli hamleleri olan militarist ya da sivil darbelerden birine destek vererek demokrasiyi yeniden kazanacaklarını düşünüyor.
Hal böyle olunca, DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’nın bu tip belediyelerde varlığını sürdürmesi, tapulu araziye gecekondu inşa etmeye benziyor.
Ettirmediler, ettirmiyorlar, ettirmeyeceklerdir…
O nedenle DİSK Genel-İş ya da sınıf ve kitle sendikacılığı yaptığını ifade eden başka bir kurum, kendi mücadele zeminini yaratarak hareket etmeli.
DİSK yöneticileri, ‘’şefaatinizden vazgeçtik, mezarımızdan taş çalmayın yeter’’ diyecek kararlılıkta olmalı. Aksi halde, üyeleri, onları her an yarı yolda bırakabilir, Dilovası Belediyesi’nde olduğu gibi.
Durum, Birleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu işyerleri için de geçerlidir. Tabanı muhafazakar kültüre sahip işçilerden oluşan Birleşik Metal-İş, benzer bir tavır halinde çok sayıda üyeyi bir gecede kaybedebilir.
Bunda anormal olan ne var ?
Bu sorunun sorulacağını biliyorum ve neyin anormal olduğunu söylemeliyim…
12 Eylül darbesiyle birlikte sınıf ve kitle sendikacılığı mücadele perspektifinden koparılmak istenen sendikalar ve özellikle de konfederatif yapılardan DİSK, üyelerine yönelik temel amaçlarını özümseten bir eğitim ve mücadele süreci yaşatmadığı için, zaman içinde muhafazakar kültürün biçimlendirdiği, sınıf mücadelesini mukaddesata baş kaldırmak olarak algılayan üye işçilerle doldu. İşte, anormal olan bu.
Üyesinin nereden geldiği pek önemli değil ama o üyeyi dönüştüremeyen bir yapı devrimci sendikal anlayışın hakim olduğu yapı olamaz.
Dolayısıyla, o yapının içinde el yordamıyla yol bulmaya çalışan üye sendikaların başına gelen bu gibi olaylar da, aslında anormal ya da olağanüstü bir gelişme sayılamaz.
Genel-İş yerel yöneticilerinin iyi niyetinden şüphem yok. Ama, sendikanın genel tavrı ve politik hattı yüzünden kaybedilen mevzilere bir yenisi daha eklenmiş oldu.
Milliyetçi ve mukaddesatçı üye tabanını dönüştüremeyen Genel-İş, bu süreçte hakim ideolojiden yana tavır almayınca da, üyelerini kaybediyor, kaybedecek.
O yüzden, yeniden ve güçlü biçimde ayağa kalkınması için, DİSK ve bünyesindeki sendikalar ile KESK içindeki yapılanmalar gerçek anlamda silkelenmelidir.
Bu silkelenmeye en çok ihtiyaç duyulan yerlerden biri işçi havzası olan emek yoğunluklu kent Kocaeli’dir.
‘Bir musibet, bin nasihatten iyidir’ derler. Umarım öyle olur…