Eski bir tartışmadır, pek çok sosyalist için hala net biçimde sonuca ulaşmış da değildir: Anti-emperyalizm ve anti-kapitalizm ilişkisi ve kademelenmesi.
Bu tartışmayı Lenin, kuramsal düzeyde çözdü ve sosyalist politikaya uyguladı. İlişki sosyalist politikanın "koşulları" ve sosyalizme destek olacağı düşünülen ittifaklarıyla ilgiliydi. Sanıldığı gibi kuramsal ve ilkesel düzeyde değildi, stratejikti. Konuyu biraz açalım:
1979'dan bu yana, İran Ortadoğu'da anti-emperyalist bir ülke olarak görüldü. Oysa İran, sadece ABD karşıtı olmak zorunda kaldı.
Türkiye Kurtuluş Savaşı'nda anti-emperyalist göründü. Lenin bu görüntünün stratejik" anlamda gerçek olmasını umdu ve kendi devrimi için zamanının Türkiyesini destekledi. İngiltere ve Fransa'ya ve onların vekillerine karşı. Türkiye o dönem zorunlu olarak anti-emperyalist bir mücadelenin içindeydi. Sadece, dahil olduğu I. Dünya Savaşı'nda yenildiklerine karşıydı?
Anti-emperyalist mücadele en azından tarihsel pratikte, çatışma içinde olunan "bazı" ülkelere karşı geliştiriliyor. Özetle yazalım: Anti-emperyalist mücadele aslında o ülke için düşman kabul edilen belli emperyalist ülkelere karşı veriliyor. Esas hedef, emperyalizm değil, bazı emperyalist devletlerdir.
Benzer örnekler, eski sömürgelerin emperyalist merkezlere karşı verdikleri "bağımsızlık" hareketlerinde de görülebilir. Söz konusu ülke, politik bağımsızlık için mücadele ediyor. Hedef budur ve anti-emperyalizmin anlamı da zaten bununla sınırlıdır.
Ancak, emperyalizm tartışmasıyla ilgili görülen başka bir tartışma daha anlamlıdır: "Bağımlılık".
Bağımlılık ilişkileri, politik bağımsızlık olsa bile, ekonomik sömürü ilişkilerine atıf yapar. Eşitsiz ve sömürüye dayalı bir ilişki biçimidir. İşte bu bağımlılık ilişkilerine yapılan atıfla ancak, anti-emperyalizm politik ekonomik düzeyde kavranabilir. Aksi takdirde, anti-emperyalizm dış politika ilişkileri düzeyinde kalır.
Pek çok sosyalist anti-emperyalizm ve anti-kapitalizm ilişkisi üzerine uzunca kafa yorduktan sonra, sorunu çözmeden, sadece "her iki mücadele aynı zamanda yapılmalı" dediklerinde, sadece bu sonuca ulaştıklarında, pek çok sorunu kaçırmakla kalmıyor, sosyalist politika alanını da daraltıp etkisizleştiriyorlar.
Sosyalistler, anti-emperyalizm derken, güçlü bazı kapitalist ülkelerle kurulan ilişkileri mi kastediyorlar?
Yoksa, küresel düzeyde kurulan bağımlılık ilişkilerini ve bizzat söz konusu bazı güçlü kapitalist ülkelerle kurulan ve bağımlılığa yol açan yakın ilişkileri mi?
Aynı şey değil mi diye hemen sorulacaktır.
Değildir! Uluslararası-küresel kapitalist piyasa ilişkilerine dahil olmak, ekonomik bir ilişkidir ve bu ilişki bir ulusal kapitalist piyasanın küresel kapitalist piyasa içinde kendince yer almasıdır.
Bu ilişkiden bağımsız olarak belli ülkelerle kurulan yakın ilişki başkadır.
Daha açık yazalım: Belli bazı ülkelere, kurulan ilişkilerden dolayı karşı çıkmakla, dünya piyasasında edinilen yere, konuma karşı çıkmak, farklıdır.
Şunu göstermeye çalışıyoruz. Anti-emperyalist mücadele her zaman belli politik merkezlere, belli ülkelere, daha doğrusu onlarla kurulan ilişkilere karşı çıkmak anlamına gelir.
Lenin, anti-emperyalist mücadeleyi, politik olarak bağımlı hakları ancak sosyalist rejim bağımsızlaştıracağı için, öyle de oldu, sosyalist devrime bir destek olarak düşündü. Sınıf mücadelesini "halkların" bağımsızlık mücadelesiyle takviye etti. Sosyalist devrim stratejine anti-emperyalist mücadeleyi böyle ekledi, yerleştirdi. Açıkça görüyoruz, anti-kapitalist olan sosyalist mücadeleye, politik bağımsızlık isteyen halkların "anti-emperyalizmini" ekledi.
Anti-emperyalizm, anti-kapitalist olan sosyalist mücadeleden tümüyle farklıdır. Eğer bir halkın "politik bağımsızlık" sorunu yoksa, anti-emperyalizm yerini sadece ve sadece "bağımlılık" (dependency) ilişkilerinden kurtulma mücadelesine bırakır.
Bağımlılık ilişkilerinden kurtulmak, sosyalist ya da değil, bir tür "kopuş" (de-linking) stratejisi gerektirir. Bu tartışmalar 1950, 1960 sonrası "gelişme" "ekonomistleri" ve "sosyologları" tarafından yapılmıştı. "Kopmadan", görece "bağımsız" gelişme olanaklı değildi.
Bizim burada konumuz sadece bağımsız bir ekonomik ve toplumsal gelişme değildir. Doğrusu, burada "bağımsız" ne demek, sosyalizm yoksa ve bu küresel dünyada, tam bilemiyoruz. Herhalde, daha fazla artı-değer, daha fazla eşitlik ve daha fazla refah anlamındadır (Sosyalizmin oldukça gerisinde konular).
Emperyalizm, büyük kapitalist ülkelerin baskıcı ve saldırgan dış politikası anlamındaysa, anti-emperyalizm de bir devletin büyük devletlere karşı "bağımsızlık" mücadelesi anlamına gelir. Yok eğer, Lenin'in gördüğü gibi, bu emperyalizmi "emperyalist kapitalizm" olarak görüyorsak, kapitalizmin son bir aşaması olarak, o zaman başka bir kavrayışı yakalarız.
Bu kavrayış bizi kapitalist devletlere ve aralarında kurdukları uluslararası-küresel ilişkilere götürür. Konumuz öyleyse, kapitalist devletler arası ilişkilerdir ve söz konusu ülkenin, o kapitalist devletlerle arasında kurulmuş ilişkilerdir.
Bu kapitalist devletler neden "emperyalist" oluyorlar, uzun uzun ve ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Devlet sadece devlet değil, bir sınıf devletidir, burada, kapitalist devlettir. Bu devlet ayrıca "emperyalist kapitalist" devlettir. Ancak, o devletin kapitalistliği yerine, sadece "emperyalistliği" ön plana çıkacaktır.
Anti-emperyalizm sadece ve sadece belli devlet ya da devletlere yönelik bir tepki, mücadeledir. Politik olarak bağımsızsanız, devletler arası ilişkiler hakkında konuşup yazmanın ötesine geçmez. Bu da büyük güçlerle yaşanan ve gündemde olan ilişki üzerine konuşup yazmaktır.
Yazımızı geçmişle ilgili bazı anımsatmalarla bitirelim:
"6.Filo Defol!" denmişti. ABD'nin bir "kapitalist devlet" olarak diğer kapitalist devletlere "liderlik" ettiği, sosyalist mücadeleleri engellemeye, yok etmeye çalıştığı bir dönemdir. "6.Filo", ülkelerin bağımsızlığını değil, sosyalist gelişmeleri, Sovyetlerin lider olduğu uluslararası sosyalist hareketi hedef alıyordu.
Bizim sosyalist gençlik, kapitalizmi değil, başta ve büyük ölçüde, emperyalizmi görüyor, üstelik emperyalizm olarak da büyük ölçüde ABD'yi görüyordu. Emperyalist ilişkileri, emperyalist kapitalizmi değil!
Şöyle özetleyelim:
Sosyalistler için anti-emperyalizm, sosyalist mücadele içinde ve sonunda ve yine ancak sosyalist iktidar tarafından verilebilecek, olanaklı hale gelebilecek, "bağımsızlık" ya da "özerklik" statüsü için "bağımlı" halkların desteğini alma çabasıdır.
Sosyalizmin dışında ve öncesinde ise, anti-emperyalizm, her hangi bir politik bağımsızlık çabasının, ideolojisidir.
Bir hükümetin ya da devletin, bir emperyalist kapitalist ülkeyle arasının açılması, bu ülkeye sözde ya da özde meydan okuması durumu ise, hiç de anti-emperyalist olmak zorunda değildir. Hele hele anti-kapitalist olması hiç!
Anti-emperyalizm, ekonomik düzeyde, politik bağımsızlık varsa, olsa olsa, ancak, küresel kapitalist piyasada edilen yere itiraz ve ret anlamına gelir. Bu itiraz ise, en ileri düzeyde, "kopma" girişimiyle anlamlı hale gelir. "Kopma" ise, anlamlı olacaksa, ancak pek çok sosyalist ülke ekonomisinin bir arada olmasını gerektirir.
Aksi takdirde, sadece, politik bağımsızlığı sosyalist bir hükümetin sağladığı "kamucu" ama yine de kapitalist olan bir ülke ekonomisi ortaya çıkar.