Yaz döneminde sosyalist gençler, sosyalist aydınlar gibi, okuyup yazmaya devam ederler. İşçi sınıfı da, çalışmaya devam eder. Kısa süreli izin dönemleri olur. En iyi durumda olanlar bile beş on gün mütevazi tatil yapabilirler. İşte böyle bir dönemde, sistem-yapı-özne ve sosyalist politika gibi başlıklar altında yazılar yazıyoruz. Okunma oranları düşüyor ama, en iyi okuyucular da aslında böyle dönemlerde ortaya çıkıyor. Nedeni basittir ve yine sosyalizme uygundur. Sosyalist kişi, tatille çalışmayı birleştirmenin sosyalizmin bir başka tanımı olduğunu bilen kişidir. Bu nedenle, sosyalizm olmadan henüz, sosyalistler vardır ve sayıları da hep daha fazla artacaktır.
Kapitalizm de aslında, çalışma ve dinlenme ayrımını kendince kaldırmaya çalışıyor. Ama bu ayrımı kaldırırken, kendini de kaldırmak zorunda kalıyor. Artık pek çok iş kolunda iş yerine gitme zorunluluğu bulunmuyor. Pek çok iş kolunda, mesai kavramı da epey değişmiş durumda. İş yeri ve mesai denetimini kaybeden kapitaliste tam anlamıyla "patron" denebilir mi? Hayır!
Tatil ve çalışma, ya da hafta içiyle dışı, ya da çalışma günüyle dinlenme ve uyuma süresi, ancak kapitalizmle birlikte kesin olarak ayrıldı. Daha önce de vardı. Ama, burada zorunlu olarak insanların gündüz çalışıp akşam dinlenmeleri, gece uyumalarından bahsetmiyoruz. Kastettiğimiz, Marx'ın "emek" ve "çalışma" arasında yaptığı ayrımla ilgilidir.
Marx (ve Engels) bu farklılık ve dönüşümlere pek çok örnek verir. Örneğin, balık tutmakla, balığa çıkmakla, "balıkçı" olmak arasındaki fark. Balıkçı olmak bir çalışma, bir iş biçimidir ve geçinmek amacıyla yapılır. Balığa çıkmaksa,"iş" olarak balıkçılıktan farklıdır. Çünkü bir "iş" değildir.
Emek süreci zorunlu olarak tüm tarihte ve tüm toplum biçimlerinde, doğal olarak, her zaman vardır. Ama, "çalışma" bambaşkadır. Çalışma demek, geçinmek için, bir başkası tarafından istihdam edilmek, bir iş yerinde "çalışmak" demektir. Bu da zorunlu denetim ve disiplin sorununa yol açar. Ama, kapitalizm artık bu denetimi bizzat kendi iç gelişmesi nedeniyle kaybetmeye, bu nedenle de kaldırmaya, başlıyor.
Marx'tan ve öncesi sosyalistlerden bu yana bildiğimiz, kapitalist sistemin sosyalizmin altyapısını kurmakta da olduğudur. Şimdi emek ve çalışma-iş, çalışma ve dinlenme, iş yeri-yaşama yeri gibi temel ayrımları kaldırmaya çalışmaktadır. Çoğu zaman istendiği için değil, sistemik nedenlerle. Kapitalizm, maliyetleri düşürmek için bile özgürlüğe yol açabilir. Ya da, daha fazla kar için özgürlüğün alt yapısını yaratabilir.
Başka bir örnek daha verip, özgürlük konusundadır, daha ileriye gidelim:
Marx der ki, eğer özgürlük en önemli değer, amaç, olsaydı, bir kişi hapsedileceği suçlara bulaşmazdı. Bu tekrar ve yorumumuz, "özgürlükçü sosyalistler" olarak kendilerini tanımlayanlara bir ideolojik eğitim desteği olsun.
Özgürlük mü? Önemlidir, hem de çok ve çok! Ama, sosyalist özgürlük kavramına sahip olmak kaydıyla. Eşitlik olmadan, olanaksızlıklarla, olsa olsa, liberal hukuk devletinin tanıdığı ve saygı duyacağı özgürlükler düzeyinde kalırız. Elbette, bir kişi hukuksuz bir biçimde göz altına alınamaz, tutuklanamaz, hapsedilemez. Bir kişi fikirlerinden dolayı bırakalım hapsedilmeyi, soruşturmaya bile uğrayamaz. Tüm bunlar, en alt düzeyde, temel, haklarla ilgilidir. Bu sözleri söylemek de, kimseyi liberal yapmaz. Bazı hukuk ilkeleri kapitalizmden, liberalizmden önce de hep vardı.
Ancak, dünyanın çoğu yerinde ve özellikle Türkiye'de, burjuvazinin bile bu türden temel özgürlükleri, hakları, çiğnenmeye başlanmıştır. Bizde, Osmanlının "müsadere" kurumu bile tekrar hortlamıştır. Sıradan yurttaşın, hele de solcu muhalifse, zaten en temel özgürlükleri bile tehdit altındadır.
Özgürlük sorununda, tüm liberal tarihin sonunda bulunan ve çoktandır dönüşmekte olan neo-liberalizmin bize söylediği artık şudur:
"Özgürlüğü çok mu seviyor ve onu tüm değerlerin en üstüne mi koyuyorsun? Bu konuyu çok ciddiye aldın, çok abarttın! Bireysel özgürlük efsanesini abartma. Liberalizmi yanlış anladın. Biz geçmişte de, 'bireysel özgürlük' derken, feodallere, kiliseye, monarklara karşı, 'burjuva bireyin" özgürlüklerinden, bahsediyorduk. Sen bunu tüm insanlar için anlamak istedin. Artık git ve kendine başka bir özgürlük tanımı yap ve onun için mücadele et! Benimkini bırak ve kendini 'özgür kıl!"
Nereye mi gelmeye çalışıyoruz? Şuraya: Önce liberalizm bitti, neo-liberalizm oldu, şimdi, o da bitiyor! Yapılarla ilgili ayrıntılı tartışmayı gelecek yazılara bırakıyoruz.
Sistemik değişiklik buradadır: Neo-liberalizm de bitiyor ve yerine yeni, son, aynı zamanda "çok cinsli" kapitalist bir sistem geliyor. Bu yeni "sistem" içinde bazılarının sık sık vurguladığı gibi Avrupa "ortaçağı", "feodalizmi" çağrışımı yapan özellikler boldur. Ama bu yeni sistemi tanımlamak için tarihte bolca başka örnekler de bulunabilir. Örneğin Plato sonrası dünya, ya da Roma sonrası dünya gibi. Çünkü dönüşüm radikaldir ve başka bir "sisteme" gittiğimiz kesindir.
Biz, bu yeni sistemi "pre-sosyalist" (sosyalizm öncesi) bir geçiş sistemi olarak tanımlıyoruz. Daha sonraki yazılarımızda da, pre-sosyalizmi Marx ve Lenin'i takip ederek tanımlamaya, ele almaya çalışacağız.