Silvan’ın üç mahallesinde dokuz gündür, sokağa çıkma yasağı ve abluka var. Kısacası Kürt açılım ve barışından, Kürt savaşına doğru şiddetli bir evrilme gerçekleşmiş durumda. Diyarbakır’ın Silvan ilçesi, şimdi ve adeta bir Gazze’dir. Bir yandan kazılı hendekler ve onların ardındaki mahalleler direnirken, bir yandan da tank, top, helikopter ve bilcümle başka askeri vasıta ile yüklenilmektedir.
Basında haber derseniz, nerdeyse yok hükmünde, ya da sanki başka bir ülkede oluyormuş ta, buralara haberler o nedenle gecikiyormuş gibi bir hava esmektedir… Öte yandan da, hem mahallelerden ve hem de asker ve polisten kayıp haberleri gelmektedir…
Hükümet bir şey yokmuş gibi davranıyor…
Oysa taraflar giderek daha da sertleşiyor, daha da bileniyor…
Düşünmesi bile korkutucu! Ne ki, Silvan savaşının bir benzerine, büyük metropollerde de bir başlanırsa, işte o zaman yandı gülüm keten helvası…
Bu bir varsayım değil, açık açık dile getirilen bir vakıadır.
Öyleyse, savaş istemeyenler, savaş istenmediğini, gerçekten haykırılmalıdır.
Yoksa katliam mekanizmaları bu gidişle karşılıklı meşrulaştırılmaktadır…
***
Kürt sorunu muhakkak bir çözüm beklemektedir.
Kürtleri bu ülkenin asli unsuru haline getirmek için, içeriğinin ne olduğu halktan saklanmış olan “açılım, saçılım” saçmalıkları yerine, aklı başında sade bir siyasal iradeye gereksinme bulunmaktadır.
Ne ki, dünkü Kürt açılımını da, bu günkü Kürt savaşını da dayatan aynı siyasi iradedir. Yani ortada neyin nasıl yapılacağından çok, neyi nasıl yapacağı hiç belli olmayan bildik bir siyasi irade bulunmaktadır. Ana sorun ve zayıf halka budur.
Yani göz göre göre iş uçuruma sürülmektedir…
Savaşın bu denli keskinleştiği bir aralıkta, serinkanlı düşünmek ve basiretli davranmak, neredeyse olanaksızlaşmaktadır. Kısacası, daha gecikmeden karşılıklı bir ateş kes zorunluluğu, her geçen an kendisini daha çok dayatmaktadır. Yani şu anda yapılması gereken ilk iş budur!
Reuters, Silvan’ı görüntülemiş; başka ajanslardan da haber ve görüntülere zaman zaman ulaşılıyor. Kürt gencinin “duyun bizi” haykırışı hayli etkileyici idi.
Siyasi iradenin gündelik iç pozisyonuna göre, Kürt kimliği, sorunlu bir zorunluluğa muhatap kılınmaktadır. Bu günlerde Kürt olmak, potansiyel 'terörist' olmakla neredeyse bir tutulmaktadır. Eğer öyleyse işimiz zordur. Zira Türkiye’nin her kentinde, her yerleşiminde, bir Kürt vatandaşla karşılaşmamak mümkün değildir. Kürt gencinin feryadından ve isyanından biraz da bu okunuyor...
Karşılıklı milliyetçilikleri kaşımak, biz aslında kardeşiz deyişini “Yalan Rüzgârına”, yani bir Brezilya dizisine çevirmektedir.
Birkaç gün önce seçim öncesi tek taraflı ilan edilen ateşkesi, Kandil şimdi bitirdiğini bildirmektedir.
HDP eşbaşkanı Demirtaş’ta, gelişen olaylara verdiği tepkiyi bir demeciyle açıklıyor. Demecinde, abluka altında bulunan üç mahallede süren halk direnişine herkesin sahip çıkması gerektiğini ifade ediyor. Şöyle söylüyor: “…Yüz yıllık Kürt ve Kürdistan sorununun, statüsünün nasıl yaşanacağına dair bir süreçten geçiyoruz. Silvan lokal bir konuyla ilgili direniş göstermiyor. Kürt halkının özgür geleceği ile ilgili bir duruş, direniş ortaya koyuyor. Kürdistan halkının özgür geleceği ile ilgili bir direniş yapılıyor. Herkes direnişi bu şekilde görmeli ve Silvan’ı sahiplenmeli...” diyor. Sonra noktayı da şöyle koyuyor: “…HDP, Kürt halkının özyönetim ve özerklik hakkını sahipleniyor. Bu talep partimizin programında da yer alıyor. Partimiz, Kürt halkının direnişinin yanındadır...”
Kısacası HDP’nin, seçimlerin Türkiye partisi olma noktasından, Silvan verili durumuna göre, geldiği ve açıkladığı yeni pozisyon, Kürt siyasetinin konumunu tekrar daraltıldığını gösteriyor. Çok mu şaşırtıcı? Hiç de değil…
***
“Nedenler ve niçinler” i tartışmanın an olarak özel bir getirisi yok. Ateş hem durmalı ve bu asimetrik savaşın bütün Türkiye’yi yakmasına neden olabilecek ihtimallere de top yekûn karşı çıkılmalıdır.
***
Kürt emekçilerinin kaderi, Türk emekçilerinin kaderinden farklı değildir. Bu kaderin, kader olmaması için, sınıf mücadelesi tavrında birleşmek gerektiği de, kim ne derse desin yegâne çıkış yolu ve ortaklıktır. Öyleyse sol siyasetler, Kürt siyasetinin içindeki sınıf siyasetleriyle buluşmak ve mikro milliyetçiliklerden sıyrılan ortak bir hareket alanı yaratarak, yol almak mecburiyetindedir…
“Hep sil baştan; hep sil başa”, yaşana yaşana kanıksanmıştır.
Ne ki bu kez, gerçek bir iç savaşa doğru sürüklendiğimizin ayırdına ermek ve tavır almak gerekmektedir…