Seyretmeyeceğiz!

Kocaeli’de, son yılların en önemli gelişmelerinden biri, FETÖ/PDY operasyonları çuvalında sokularak görevlerinden ihraç edilen akademisyenler oldu.

Onlar, "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza attıkları için zaten Cumhurbaşkanı ve AKP hükümetinin hedefi haline gelmişlerdi. FETÖ/PDY operasyonlarını fırsat bilen Saray/AKP ittifakı, aynı torba içine koymaya çalıştıkları kentin ve emekçilerin onuru olan 19 akademisyeni de, kamudan ihraç ettiler.

İhraç kararı, halk için geçerli değil ve kabul edilemez.

Onlar bilim insanı ve görevlerinin sorumluluğunu kamuda olsalar da olmasalar da yerine getirmeye devam edecekler. O yüzden de, kendilerine hep sahip çıkılacak ve dayanışma büyütülecektir.

Bu süreci seyretmemek gerekir…

İhraç edilen profesörler ne yapmıştı ki?

Önce, Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’ndan başlayalım…

Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı iken ihraç edilen Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Kocaeli ve Dilovası'ndaki hava kirliliğiyle ilgili araştırmasının sonuçlarını bilim insanının sorumluluğu gereği kamuoyu ile paylaşmış ve elde edilen değerlerin, Dünya Sağlık Örgütü'nün belirlediği kriterlerin çok üzerinde olduğunu duyurmuştu.

Bölgede sanayi yoğunluğunun insan sağlığını nasıl etkilediğini araştıran, bu süreçte Dilovası ve Kandıra’da annelerin ilk sütünde ve bebeklerin ilk kakalarında ağır metaller bulduğunu belirleyen Hamzaoğlu ve ekibi, bu çalışması için ‘şarlatanlıkla’ bile suçlanmıştı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, Kocaeli’nde kurduğu hava kalitesi izleme istasyonlarından Dilovası ve Kocaeli’nin 1.1.2008-31.12.2014 tarihleri arasındaki yedi yıl boyunca yapılmış olan saatlik ölçüm sonuçlarını inceledi.

Ne sonuçlar elde ettiğini anımsayalım…

Hesaplamalara göre, Dilovası’nda havada bulunan toz miktarı, Dünya Sağlık Örgütü sınır değerine göre olması gerekenden 2009 yılında 3.7 daha fazla. 2010’da bu oran 3.9 kata çıkıyor. 2011’de biraz düşüp 3.6 kat oranında seyrederken, 2013’te yeniden yükseliyor 4.6 kata ulaşıyor. 2014 yılında da yaklaşık 4.0 kat daha yüksek oluyor.

Aynı verilere dayanarak, İzmit’te havada bulunan toz miktarı Dünya Sağlık Örgütü sınır değerine göre olması gerekenden 2009 yılında 3.2 ve 2010 yılında ise 3.3 kat yüksek görülüyor. 2011’de bu oran 2.6  ve 2013’te 3.1 kata çıkarken, 2014 yılında biraz gerileyip 2.9 kata düşüyor.

Aynı araştırmada, ayrıca İzmit ve Dilovası’nda hava kirliliğine bağlı akciğer kanseri oranları da hesaplanıyor.

Dilovası’nda yaşayanlarda hava kirliliği olmayan bir kentte yaşayanlara göre akciğer kanseri gelişme riski 2009 yılında 6.5 kat daha fazla görülüyor. Bu oran 2010’da 7.1 kata kadar çıkıyor. 2011’de 6.4 kat olarak tespit edilen fazlalık 2013’te 8.7 kata fırlıyor. 2014 yılında ise 7.3 kat daha fazla ölçüm yapılıyor.

Aynı şekilde, İzmit’te yaşayanlarda hava kirliliği olmayan bir kentte yaşayanlara göre, akciğer kanseri gelişme riski 2009’da 5.5, 2010’da 5.7, 2011’de 3.9, 2013’de 5.1 ve 2014 yılında da 4.6 kat daha fazla olduğu da tespit ediliyor.

Hamzaoğlu bütün bunları neden yaptı dersiniz ?

Bence, halkına karşı sorumluluğunun gereği buydu ve o da bu gerekliliği yerine getirip bilim insanı sorumluluğunun ne demek olduğunu kamuoyuna kanıtladı.
Yapılması gerekenleri de sıralayan Hamzaoğlu, Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, hava kirliliğine neden olanlar ile bunları denetlemek yoluyla engel olmakla görevli bakanlık ve il yöneticileri hakkında soruşturma başlatması gerektiğini de ifade edip, Dilovası ve İzmit’te yaşayan akciğer kanserli hastalar ile akciğer kanseri nedeniyle ölmüş olanların yakınlarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile il yönetimine tazminat davası açması gerektiğini de savundu.

Üstelik de muhalif…

Prof. Dr. Nilay Etiler Lordoğlu da, "Televizyon kanallarındaki gündüz programlarında kadın sağlığı ve toplumsal cinsiyete bakışın değerlendirilmesi, kadın çalışanların sağlığına nereden bakmalı? Çalışan kadınlar ile ev kadınlarının sağlık durumu üzerine bir analiz, Batı Karadeniz Bölgesi’nde mevsimlik tarım işçiliğinde çalışan çocuklar üzerine sınırlı bir araştırma, iş kazaları ve özelleştirmeler, sağlık sektöründe kadın emeğinin toplumsal cinsiyet açısından analizi’’ ve sağlıkta yaşanan dönüşümün kadınlara etkisi" başlıklı onlarca çalışma ve raporlandırması olan bilim insanı.

İktidar için, AKP/Saray rejimi için rahatsız edici bir bilimsel kimlik.

Üstelik de muhalif…

Prof. Dr. Ümit Biçer’e gelince. Kendisi, adli tıp, adli psikiyatri, insan hakları ihlalleri ve çocuk istismarı konusunda uzman ve ülke çapında kabul görmüş bir isim.

Üstelik de muhalif…

Prof. Dr. Veli Deniz, kimya alanında önemli bir isim olan ve ihraç kararları karşısında ‘’Tarih, bu kararı alanları da yargılayacak’’ diyerek bilim insanlığının cesaretini sergileyen bir isim.

Üstelik de muhalif…

Doç. Dr. Güven Bakırezer, ‘’Böyle başaramazlar. Yetmez, vatandaşlıktan da çıkarsınlar” sözleriyle iktidara meydan okuyacak tarzda bir bilim insanı. 

Üstelik de muhalif…

Doç. Dr. Aynur Özuğurlu’nun sözleri de, AKP/Saray ittifakının böğrüne bıçak gibi saplanan cinsten. Diyor ki; "Bu süreç bizim açımızdan totaliter yönetimler ve ülkenin laik değerlerini tasfiye etmek için meydana getirildi..."

Üstelik de muhalif…

Bütün bu süreçleri yaşatan ve halk sağlığı ile diğer alanlarda elinden geleni yapan bilim insanlarının bugün uğradıkları saldırıyı seyretmek mi gerek?

Elbette ki seyretmeyeceğiz…

Dayanışmayı büyüteceğiz,

O insanların bilimsel kimliklerine yaraşır duruşlarını sürdürmelerinin önünü açacak işlere imza atmalıyız,

Kentteki kokularını hissettirmeliyiz,

Örgütlü ekonomik, demokratik, sosyolojik ve akademik mücadelelerinde hep yanlarında olmalıyız.

AKP/Saray ittifakının değersizleştirme saldırılarını ancak bu yolla püskürtebiliriz. Ve bu kent, bu püskürtmeyi sağlayacak demokratik gelenek ve birikimlere sahiptir.