Yakın ihtimaller tartışılırken bile fazla iddiacı olmamak lazım. "Saptadık, şurda durduk, ne güzel durduk, görevimizi yaptık' şeklindeki bir sol tarzın biriktirmediğini, devretmediğini, meydan okuyamadığını yazdık durduk. Devasa dinamiklerin savurduğu bu topraklarda züğürt tesellisi değil, etkili olma eşiğini aşabilecek sol siyasi birikim peşindeyiz.
RTE'nin Fildişi Sahili'ne doğru inşaatçılarıyla birlikte yola çıkmadan önce verdiği demeç tarihe geçti! Aynı gün Tel Abyad'a IŞİD tarafından düzenlenen saldırıda Türkiye topraklarının kullandırıldığının iddia edilmesi ve ertesi gün de İstanbul Teknik Üniversitesi'nde polisin Suriye'deki cihatçı terörist çeteleri destekleyen güruha karşı duranlara saldırması RTE'nin siyasi davasında cummhurbaşkanlığını yürüttüğü devleti tümüyle feda etmeye hazır bir militanlığa ulaştığı kanaatini güçlendirdi.
Yargının müdahalesine izin verilmediğinden cihatçı çetelere mi, Bayırbucak Türkmenleri'ne mi sevkedildiği anlaşılamayan MİT TIR'larındaki silahların fotolarını yayınlayan yani gazetecilik yapan Can Dündar ve Erdem Gül'ün hukuksuz şekilde hapse atılması. Hukuk tam üç ay sonra devreye girdiğindeyse "uymuyorum, saygı da duymuyorum..., şimdi tabii yola çıkıyorum bundan herhalde biraz daha ortalık çalkalanabilir yani" diye buyurup gitmesi...
Herhangi bir devlet aygıtı - demokratik, hukuk veya sosyal falan demiyorum, herhangi bir "devlet" - birincisi o silahların nereye gittiğinin tespit etmek üzere yargı organlarını devreye sokardı. İkincisi, Rusya Dışişlerinin, PYD ve HDP'nin aynı anda dile getirdiği Türkiye topraklarının IŞİD'e Tel Abyad saldırısında köprü olarak kullandırıldığı iddialarını araştırmak üzere yine yargı organlarını devreye sokardı. Üçüncüsü üniversitelerde tüm dünyada terörist olarak kabul edilmiş, sivil katliama yol veren örgütlere destek organizasyonuna izin vermez, kendisi bu konuda yetersiz kaldığında, buna izin vermeyen öğrencilere saldırmazdı.
Yaşadığımız olağanüstü halin kökeninde hâlâ biraz gücü kalmış RTE dışı kimi unsurların NATO merkezli harekâtı, RTE ekibinin Arap sermayesi güdümündeki radikal sünni islamcı harekâtı ve Kürt siyasetinin Suriye merkezli harekâtının çarpışmalarının çalkantıları bulunmakta. Bu ülke/coğrafya/kurum tanımayan üç aşırı büyük vektörün, tüm kurumları tahrip olmuş bir ülkede, kök salamamış bir solu ve aydınları ne hâle koyduğu, ne hissettirdiği belli…
Bu koşullar altında ihtimaller kabaca sıralanacak olursa:
Birinci ihtimal, RTE yenileceğini anlamıştır, hayatının kalanını uzun ve rahat yaşamak için siyasette "sizin için çarpışarak çekildim" dedirtecek bir jübile performe etmektedir... Bu sayede dava adamı olarak emekli olma ve yerli yabancı birçok dostundan koruma isteyebilme pozisyonuna kavuşacaktır. Yerine gelecek olan "merkez sağ" iktidar, RTE ile aynı gerici özelliklerde ama "devlet adamlığı" sıfatına haiz, yani ihvan veya vahabi devleti kurma peşinde koşmayan NATO’cu kişilerden oluşacaktır.
İkincisi RTE, ABD'nin, NATO'nun, Rusya'nın kesinlikle istemediği bir pozisyonu zorlayarak Türkiye'yi ateşe atmaktadır. İhvan'ın, Ahrar-uş Şam'ın ve El Nusra'nın siyasi amaçlarının organik ve kilit bir parçası olmaya and içmiştir. Böylece bu yolda kendi tekleşmesini pekiştirerek, Türkiye'yi modern kapitalist dünyadan yalıtarak bir tek adam faşizmine götürme - "Saddamlaşma" - planını devreye sokmuştur.
Üçüncüsü RTE, konumunu güçlendirecek bir "germe oyunu” oynamaktadır. Zararsız, sonradan vazgeçilebilir çıkışlar bu yolda mübahtır. Bir iç savaş, belki kontrollü bir dış çatışma, başkanlığı alır almaz Kürt siyasetinin önemli bir kısmını ve liberalleri tekrar yedekleyerek, göstermelik bir demokratikleşme ile Türkiye'yi Saray etrafında olabildiğince tekrar normalize etme planını yürütmektedir.
Sol güçlenebilmek için hangisinin devreye gireceğini bilmek, tahmin etmeye çalışmak durumunda mı? Bence koca bir hayır! İlk seçeneğe bakalım: Yeni bir liberal dalgayla Amerikancı ve gerici bir bilmemkaçıncı cumhuriyet kurulması durumunda sol, özellikle solun 2013 öncesi çok yıllanmış profesyonelleri, anlaşılan daha önce yapılan "maske indirme" faaliyetinin yeterli ve sonuç verici olacağını düşünmektedir. Bu yanlıştır, pasifisttir ve tehlikelidir. İkinci seçeneğe savaşlı diktatörlük, üçüncü seçeneğe savaşsız diktatörlük diyeceksek, ilk seçenekte de, solun en az bu ikisi kadar "alan tutma" ihtiyacı olacaktır.
Yeşil Artvin Derneği'nin, Ovacık Belediye Başkanı Maçoğlu'nun solcular tarafından onyıllarca tutulmuş alanlarda kök salmadığını, devrimci romantizmin küçük burjuva özlü parlamaları olduğunu düşünen, düpedüz art niyetlidir. Memleketimiz, felaketten farklı bir geleceğe ancak Artvin ve Ovacık'tan atlayabileceğini gösteriyor bizlere. Haziran ortaklığının, çalışma ve biriktirme ortaklığına yükseltilmesi için en önemli şartın samimiyet ve süreklilik testinden geçemeyen bir “saptayıcılık”ın dışlanması, bundan vazgeçmeyenin geride bırakılması olduğunu düşünüyorum.
@ErgunCagl