Saksı düşse anlarlar mı?

40’ından sonra diyorum;  20’lerinde devrimci mücadeleyi sokakta aramamış, örgütle buluşmamış olanlar anlamaz. 40’larında sosyalist devrim beyin nakliyle aktarılmış, beyhude, saksı düşse de anlamaz.

Biz neyse ki eve girmeyi becerdik. “Neyse ki”  biz yirmideydik, sokaktaydık, ama zaman SSCB’nin devrildiği zamanlardı, 90’lar, ağır yenilgi koşulları, korumamız lazımdı, kendimizi, örgütümüzü, ideolojimizi, küçük geleneğimizi, sosyalizmi…

12 Eylül’ün hemen ardından, 20’li yaşlarda sosyalist devrim bayrağını Türkiye’de taşıma gayretinde olanlar… Çok değerli bir adım attılar.

90’lardan daha ağır yenilgi koşulları değil aslında, sosyalist devrimciler için, 12 Eylül’de bir avuçtular, az kazayla atlattılar. PKK gibi, ama bu ayrı bir hikaye, kıyas götürmez, bir kenara bırakalım.

Sokağa çıkamadılar 80’lerde belki, ama hiç değilse bayrağı taşımakla yetinmediler, bayrağın gereklerini yerine getirme iradesi gösterdiler akabinde.

Ama…

İnsan yirmilerinde neyse hep odur aslında. Tamam değişir vs. ama matris yirmilerinde tamamlanır.

O yüzden mesela 47’liler vardır. 60’larda devrimci mücadele içinde olanlar hep “genç” kalır, siz hiç yaşlanmışını gördünüz mü?

Siyaseti mesela… Çözdüğünüzü düşündüğünüz an nasıl baktıysanız, sonrasında o sizi bırakmaz. Her şey çok hızlı değişir, hele ki Türkiye’de, ama mesela “asker ne der” diye düşünmeye devam edersiniz, 80’lerdeki gibi, farkında olmadan. Doğrusu budur, böyle öğrenmişsinizdir ve sizi yanıltmamıştır.

Asker ilk defa paparayı yemiştir, 2007’de, hemen anlarsınız bunun Özal’ın Necip’e çektiği ayar olmadığını, 1990’da, üstelik hemen ardından Cumhuriyet mitingleri olur, biraz karışmıştır mesele, vaziyet alamazsınız bir türlü…

Aydınlanmanın, yurtseverliğin ve cumhuriyetçiliğin yükünü sırtlanırsınız sosyalistler olarak, ama “asker ne der”?

Ta ki Haziran’a kadar.

Haziran’da halk çıkmıştır sokağa, yeni yirmisindeki gençler 12 Eylül ezikliğini silip atmıştır, ama siz sokakta asker arar durursunuz. Askere ayarı Tayyip değil halk verdi, anlayamazsınız. Halk seçmene dur dedi, göremezsiniz ve yirmili yaşlara dönme ihtiyacı galebe çalar, küser, büzülürsünüz. Siz hiç sokağa çıkamamıştınız ki?

Mesele değişti sevgili yoldaşlar, bunu hep beraber idrak edeceğiz, saksılardan değil Haziran’dan öğrenerek.

Bir yıl kaybettik, daha fazla kaybetmeyelim diyorum ama gelip ayağa dolanıp duruyorlar.

Nasıl olur Halkalı’daki Kürt işçiyi görmezsiniz?

Nasıl olur Validebağ’da demir söken halkı önemsemezsiniz?

Nasıl olur Yeşilbahar imam hatibine engel olanları selamlamazsınız?

Nasıl olur da aydınlanma- sosyalizm arasında mekanik ayrımlar yapmayı “güncel siyaset” sayarsınız?

Memlekete inanmak bu mudur? Veya sosyalist devrime?

Cehaletin korkunca yaptığı amentü tekrarları mı aydınlatacak yolumuzu?

En güzel Eylül diye hatırlayacağız 2014 Eylül’ünü, yazın bir kenara.

12 Eylülmüş, bitti gitti diyeceğiz. Haziran süpürdü, komünistler geç de olsa vaziyet aldı diyeceğiz.

10 Eylül’le asıl şimdi buluşuyoruz, unutmayacağız.