Haziran’ın isyanının halkta “yapabiliriz” duygusu yaratması ve geniş kitlelerin ilk defa sokağa çıkması, bilinçte bir sıçramaya karşılık geldi. Üzerinden bir buçuk yıl geçti ama Hazirancı davranış hâlâ rahatlıkla gözlemleniyor. Gerçek mücadele gündemleri ortaya çıktığında derinde biriken öfke hızlıca patlıyor. Eğitim boykotu ve son Özgecan eylemleri bir defa daha bunu gösterdi.
Fakat…
Hazirancı öfke ve “yapabiliriz” inancının sürmesi ile 2013’te isyan olarak bir başı bir de sonu olan eylemlilik süreci sınıflar mücadelesinde farklı yerlere oturmaktadır.
Haziran isyanı kendisini o dönem bir siyasi platform olarak ortaya koyamadı. İsterseniz kısaca “AKP’yi salladı ama düşüremedi” diyebilirsiniz, bir bedeli vardır. Öncekiler bir kenara, şimdi karşımıza “iç güvenlik yasası” olarak çıkan düzenlemeler apaçık yeni Haziran’ları baştan engellemeye dönük bir girişim olarak okunabilir.
Evet, isyanın o geniş siyasi spektrumunun tamamını herhangi bir siyasi platformda zaten bir araya getiremezdiniz. Ayrıca bugün Birleşik Haziran Hareketi’nin bu anlamda gecikerek de olsa Haziran’ın siyasi temsiliyetinin önemli bir bölümünü üstlenmiş olduğunu söyleyebilirsiniz. Fakat durum değişmiyor.
Türkiye bir sarmala girmiş durumda. Bir tarafta iktidar her geçen gün daha fazla tekleşiyor, diğer tarafta halkın öfkesi büyüyor.
Peki, bu sarmal nereye kadar devam edecek?
AKP’nin ekonomik süreçlerdeki sıkışmışlığı, dış politikada “güvenilmez ortak” statüsü kazanması, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığının kendi idaresinde yarattığı yeni gerilimler egemen blokta hem içerde hem dışarıda yeni arayışların sinyalini veriyor.
AKP’yi iktidara getiren güçlerin emperyalist odaklar olduğu 2002’de hükümet olduğunda bir iddiaydı. Dile getirmiştik, başka söyleyenler de vardı, yakın zamanında AKP’nin başını çektiği ittifaktan kopan unsurlar da somut bilgilere dayanarak dile getirdiler, iddia olmaktan çıktı, tarihimizin bir gerçeği olarak yerini aldı. AKP’nin emperyalist merkezlerden başlangıçta ve sonrasında gördüğü desteğin aynı şekilde devam ettiğini ise bugün kimse söylemiyor.
Bunlardan hareketle bir tür restorasyon beklentisi de çeşitli çevrelerde dillendiriliyor.
Siyasi bir restorasyon sürecinin yaşanmasının Türkiye’nin yakın tarihinde örneği var. AKP’nin hemen öncesinde, 1997’de siyasi iklimi belirleyen 28 Şubat süreci olarak bilinen süreçti. Restorasyon askerin inisiyatif aldığı bir programa sahipti, emperyalist odakların ve sermaye sınıfının desteğini almıştı, neredeyse bir teknokratlar hükümeti kurulması beklenir olmuştu. Halktaki istikrar beklentisi ve bitmeyen savaşın yorgunluğuyla da birleşerek önemli bir halk desteği de sağlamıştı.
Peki, bugün restorasyonun öznesi kim veya kimler olacak? Bugün Murat Belge ve Doğu Perinçek dışında hiç kimse TSK’nın yeni bir inisiyatif geliştirebileceğini öngörmüyor. Abdullah Gül vb. örneklerden hareketle “daha ılımlı bir AKP” modeli üzerinde çalışanlar da var. CHP-MHP koalisyonu beklentisi de hiç bitmiyor.
Açıkçası bunlar ve benzer öngörülerin Cemaat-AKP kapışmasının ciddiyetini anlamak konusunda sıkıntılı olduğunu düşünüyorum. AKP karşısında düzen taraftarı, iktidar adayı bir rakip bırakmamış durumda. Evet, Türkiye her zaman sürprizlere gebe bir ülke, siyasetin temel düsturu omurgasızlık vs. Ama sınırı var.
Önümüzdeki seçim gerçekleşir mi gerçekleşmez mi ciddi bir tartışma konusu olabilir, ama planlandığı şekliyle gerçekleşen seçimden kimse AKP dışında bir hükümet çıkmasını beklemiyor.
Ve ister yeni anayasalı ister anayasasız, AKP zincirlerinden boşanmışçasına kendi sonuna doğru koşuyor.
Tampon olabilecek egemen güçlerin yakın vadede yeniden görev üstlenemeyeceği durumda, adını koymakta bir sakınca yok, AKP ve karşısında halk sadeliği her geçen gün daha fazla faşizmi çağırıyor.
Solda restorasyon beklentisini sadece umutsuz solculuğa bırakmak lazım. Birleşik Haziran Hareketi’ne inananlar sade bir şekilde programlarını ortaya koyarak halkın örgütlemesinin güç kazanmasını sağlamalıdır. Seçim bu çerçevede Haziran’ın kendi inandırıcılığını arttıracak bir siyasi platformun oluşması için değerlendirilmelidir.
Ne restorasyon, ne faşizm… Türkiye Haziranca dönüşmeli.