Pandeminin ilk günlerinde, Trump, o fütursuz patron görüntüsü ile “bu olayın bizim için iyi bir sonuç vereceğini düşünüyoruz…” demişti.
Bu nasıl düşünce biçimi diye sormak geliyor insanın aklına. Kuşkusuz, Çin henüz salgınla boğuşmanın ilk günlerinde iken ve ABD’de de henüz bir bulaş yokken, Trump, Çin ekonomisinin bundan etkilenerek zayıflayacağını ve ABD için bunun bir fırsat olabileceğini söylemek istiyordu.
İyi de bu neyin mantığı diye, hemen akla ikinci bir soru geliyor.
Kapitalizmin mottosudur: “Kapitalizm eşitsizlik üretir.”
Neyin eşitsizliği olacak ki, elbette büyük ölçüde gelir dağılımının…
Bu eşitsizlik, yoksul, emekçi sınıflar için daha fazla sömürülmeye, sömürüye direnç gösterme koşullarında da işsizlik ve açlıkla yüzleşmeye neden olur. Bir de bunun karşıt yüzü vardır ki, sermaye için de sınıf içi rekabetçi birikim modelleri, sadece emekçi sınıflara karşı değil, kendi aralarında da daha vahşileşmeyi gündeme getirir…
Kapitalizmin eşitsizlik panoraması, bir algı yönetimince de perdelenmeye çalışılır. Bunun mottosu ise, “hepimiz aynı gemideyiz” yalanıdır.
Neden mi bunları hatırlamak gerekti?
Zira korona günlerinden sonra, “dünyanın eskisi gibi olamayacağı” saptamasının nasıl ve nedeni için önerilen çözüm yollarına bakınca geçmişte görülenlerden daha farklı bir manzara görülmüyor. İki olgu ile yüzleşiyoruz. Neoliberalizm, kendini yenileyerek yoluna devam etmek istiyor. Bu da sermaye bakımından büyük ölçekli yeni bir yol haritasını gerektiriyor.
İkinci ve ilginç olanı ise, sınıflar arası yeni bir asimilasyonu çağrıştıran, “ortak refahı“ sağlayacak bir iktisadi düzen kurgusu. Bunu da dile getiren bir başyazı, yakınlarda neoliberalizmin yorulmaz savaşçısı Financial Times’da yayınlandı. Kuşkusuz öyle bir iktisadi düzenin bir siyasi yüzü mutlaka olmalı ki, bu kanalı açabilecek sistem içi yeni bir dünya düzeninin kurgusu konuşulabilsin.
Oysa yeni faşizmin yüzü olan veya buna aday olan siyaset aktörlerinin dünya ülkelerine yayılım ve dağılımı dikkate alınırsa, sistem içi bir “yenidünya düzeni” kurgusundan hayli uzakta bir jeopolitiğin olduğu da su götürmez başka bir gerçeklik.
***
ABD seçimleri, sonbaharda ve gündemin ağırlık merkezini belirler görünüyor.
Anketlere bakılırsa, Demokrat aday, Cumhuriyetçi Trump’ın önünde. Trump yönetiminin, seçmen tabanı bakımından, başarılı bir pandemi mücadelesi verdiği de söylenemez bir durumda.
Öyleyse Trump’ın kurtarıcısı ya komplo teorilerini daha da teşvik etmek veya pandemi için mutlaka bir aşı keşif zaferinin, ABD merkezli olarak bir an önce gerçekleştirilmesini sağlamak.
Trump’ın çıkışlarına bakıldığında, pandeminin Çin’den kaynaklı ve laboratuvar çıkışlı olduğuna dair günün değişen saatlerine göre tivit atmak bir siyaset tarzı haline gelmiş gibi duruyor. Yalanlamalar olsa da toplumsal algı yönetimi, bu konuda her gün çeşitlenen medya haberleriyle dolu.
Bunların ayrıntı ve niyet okumalarıyla meşgul olmadan, şu aşı işinde vaziyet nedir (?) özetine bakmak gerek.
Ufak tefek ayrıntılar:
Bir COVID-19 aşısı, 2019 koronavirüs hastalığına karşı varsayımsal bir aşıdır. Hele virüsün nasıl ve ne hızda bir mutasyon geçirip, geçirmediği bilinmez iken…
Aday olabilecek hiçbir aşının, henüz klinik çalışmaları tamamlanabilmiş de değildir. Bunlar için, acil ve yarına ''evet tamam oldu'' denilebilecek bir molekül henüz elde olmadığı gibi, bulunmuş olduğunu farz edebileceğimiz bir molekülün, yarından sonra milyonlarca ünite üretiminden, bunun dünyaya dağıtımına kadar, ardı inanılmaz bir lojistik gerektiren bir küresel organizasyon da ortada yoktur. Bunları da bir an için ''tamam vardır'' diye yanıtlasak, kim, nasıl ve hangi güvenlilik ve etkinlikte, hangi maliyette üretebilecektir sorusu ortada durmaktadır. Hele bu maliyetler çerçevesinde bu aşıya dünyadaki hangi insan kitleleri nasıl ulaşacaktır, adil erişim nasıl sağlanacaktır meselesi de ayrı bir muamma ve sis perdesinin arkasındadır.
Geçiyoruz ve aşağıdaki başlığa bakıyoruz…
***
Küresel olarak hızlandırılmış aşı geliştirme çalışmaları:
Aralık 2019'da yeni bir koronavirüs pnömonisi saptanıyor. 11 Ocak 2020'de COVID-19'un genetik sekansı yayınlanıyor. Bu gelişmeler, bir aşının ortaya çıkması için de hızlandırılmış, acil bir uluslararası süreç başlatılmasını tetikleniyor. Sürecin içinde, çeşitli ülkeler, DSÖ, uluslararası bilimsel işbirliği koalisyonları ve bunları destekleyen bazı vakıfları bulunuyor.
Mart ayında klinik çalışmalara dâhil olabilecek dört aşı adayı bulunuyor.
Nisan ayından itibaren, CEPI’nın gayretleri daha ön plana geliyor. CEPI, bir kısaltma ifade (Coalition for Epidemic Preparedness Innovations). CEPI, Birleşik Krallık, Kanada, Belçika, Norveç, İsviçre, Almanya ve Hollanda’dan oluşan “Salgın ya da epidemiye karşı hazırlık buluş koalisyonu”. Bu koalisyon, COVID-19'a karşı 115 aşı adayından, altı tanesinin Faz II-III çalışmaları yoluyla geliştirilmesi için diğer ülkelerin de katılımlarıyla seçilmesi gerektiğini ve üçünün de son kolaylaştırıcı lisanslama ile klinik kullanıma sunulmasını öngörüyor. CEPI bu iş için ilk tahmini bütçe olarak 2 milyar dolar öngörürken, daha sonra bunun 8 milyar dolar olması gerektiğine karar veriyor..
DSÖ, CEPI ve Gates Vakfı, devam eden COVID-19 enfeksiyonunu önlemek için çeşitli aşılara ihtiyaç duyulabileceği beklentisi için finansman ve organizasyon kaynakları yaratmak adına ortak hareket stratejileri geliştirmeye çalışıyor.
Aşılar, yaklaşık 200 ülkedeki enfekte hastaların her birinde, özel formülasyon, özel ambalajlama, nakliye ve depolama gerektirecek, başka bir yükü de içinde barındırıyor. Bu iş için, farklı teknolojilere ve dağıtım lojistiğine sahip üç veya daha fazla aşıdan oluşan bir paket geliştirmek için, DSÖ, toplam 8 milyar dolarlık bir maliyet de öngörüyor.
Bu işler için ortaklaşa faaliyetlere katılan küresel ittifaklar var. Bir de onlara göz atmak gerek. Şöyle ki:
DSÖ ve CEPI bu sekiz milyar doların ortak bir konsorsiyumda biriktirilebilmesi için ortak hareket ediyor. Gates Vakfı ise, bu çalışmalara 250 milyon dolarlık bir bağışla destek veriyor. CEPI’yi oluşturan ülkeler grubunun ise mayıs başındaki bağışları şimdilik ancak 915 milyon dolar civarında şekilleniyor.
DSÖ, COVID-19 aşısı için iki somut projenin sahibi. İlki, aşı için bir “Küresel Hedef Ürün Profili -Global Target Product Profile-(TPP)'' tanımlaması yapacak bir proje gündem getiriyor. Projeyi uluslararası düzeyde bilimcilerden oluşan bir komisyon yürütüyor. Bu koalisyon, aşıya ilişkin olması gereken güvenlilik ve etkililiği kapsayan iki geniş kategoriyi sınıflandırmak ve ürünlerin olumlu özelliklerini saptamak olarak belirlenmiş vaziyette. Bunun için de çok bölgeli ve uluslararası düzeyde, randomize kontrollü bir klinik çalışmayı da örgütlüyor. Çalışmanın adı “Dayanışma-Soldarity Klinik Çalışması”. Elde edilecek sonuçlarla da TPP ölçütlerini belirleyen DSÖ aşı koalisyonu, hangi aşıların Faz II ve III klinik çalışmalarına girmesi gerektiğine önceliğini saptayacak ve geliştirme aşamasına ulaşabilecek tüm aşılar için uyumlu Faz III protokollerini de belirleyecek.
Bu üç organizasyon dışında dünya ölçekli üç koalisyon yapılanması daha var. Bunlar:
“Aşılar ve Bağışıklama için Küresel İttifak -Global Alliance for Vaccines and Immunisation-(GAVI)”, “Bulaşıcı Hastalıklara Hazırlık için Küresel Araştırma İşbirliği- Global Research Collaboration for Infectious Disease Preparedness-(GLoPID-R)” ve ''Uluslararası Şiddetli Akut Solunum ve Gelişen Enfeksiyon Konsorsiyumu- International Severe Acute Respiratory and Emerging Infection Consortium-(ISAR-EIC)”.
Aşı keşfi ve yatırımları için, ulusal ya da uluslararası düzeyde kaynak ayıran devlet ve hükümetler de var. Bunlar:
- Kanada: Kanada hükümeti, ülkede yürütülen 96 aşı araştırma projesi için 275 milyon, klinik araştırmaları desteklemek ve aşılar için üretim ve tedarik zincirleri geliştirmek için 1,1 milyar Kanada doları ayırmış durumda. Ayrıca, DSÖ çalışmalarına katkı olarak, 850 milyon taahhüt etmiş vaziyette.
- Çin: Kendi merkez bankası aracılığıyla, aşı geliştiricilerine düşük oranlı krediler ve üretim tesislerinin inşası için arazi transferleri sağlıyor. Bu süreçte, 1000 kadar bilimci, dokuz Çin COVID-19 aşısı üzerinde çalışıyor. 18 Mayıs itibarıyla da Çin, DSÖ'nün COVID-19 programlarına yönelik genel çabalarını destekleme sözü olarak 2 milyar ABD doları vermiş bulunuyor.
- Avrupa Birliği: Fransa'da CEPI konsorsiyumunun çalışmasını Fransız Pastör Enstitüsü, Avusturya Themis Bioscience ve Pittsburgh Üniversitesi beraber yürütüyor. Fransa hükümeti de aşı araştırmaları için 4.9 milyon ABD Doları tutarında yatırım yapmış bulunuyor. Avrupa Komisyonu bir Alman biyoteknoloji şirketi olan CureVac'a mRNA aşısı geliştirmek için 80 milyon € yatırım yapma kararını vermiş durumda. Belçika, Norveç, İsviçre, Almanya ve Hollanda, Avrupa'daki COVID-19 aşı araştırmaları için CEPI çabalarına katkıda bulunuyor.
- İngiltere: Birleşik Krallık hükümeti, nisan ayında, üniversiteler ve araştırma kuruluşlarının dâhil olduğu bir COVID-19 aşı çalışma takımı oluşturmuş vaziyette. Oxford Üniversitesi ve Londra Imperial College'daki aşı geliştirme girişimleri de 44 milyon sterlin ile finanse edilmiş durumda.
- Amerika Birleşik Devletleri: ABD Hükümeti, federal bir kurum olan, “Biyomedikal İleri Araştırma ve Geliştirme Kurumu-Biomedical Advanced Research and Develeopment Authority (BARDA)” nın, COVID-19 aşı geliştirme çalışmalarına yaklaşık 1 milyar ABD doları yatırım yapmış durumda. BARDA’da bu fondan Moderna ve ortağı Johnson&Johnson'a 483 milyon dolar tahsis etmiş vaziyette. BARDA ayrıca, altı ila sekiz aşı adayının geliştirme çalışmalarına katkı olarak, Sanofi Pasteur, Regeneron ve diğer araştırma kurumları için, 4 milyar dolarlık başka bir fonu da harcıyor.
***
Ortaklıklar, rekabet ve dağıtım
Buraya kadarki yapılanmalara baktığımızda ülkeler, hükümetler, üniversite ve kamu araştırma kurumları sanki daha ön planda görünüyor izlenimi oluşmuş olabilir. Ne ki sağlık piyasalarının vazgeçilmezi olan çok uluslu ilaç firmaları bu pandemi dönemini de yönlendirme yetenek ve üretim-araştırma kapasitesine sahipler.
İlaç üretiminde, uluslararası çapta firma veya tekel olabilmenin gizi bu firmaların muazzam karlılıklarının en az yüzde on beşini araştırma fonlarına yatırabilmeleri. Sektörel olarak her firma, pazarda diğer firmanın ürün gamına da burnunu çok fazla sokmuyor. Böylece herkes, ürün olarak kendi kulvarında belirleyici bir üretim ve karlılık zincirini sürdürebiliyor.
Aşı üretimi, ürün gamı ve pazarlaması olarak özel deneyim alanlarından birisi. Johnson&Johnson, AstraZeneca ve GlaxoSmithKline (GSK) dâhil olmak üzere, ölçekte aşı yapma tecrübesi olan büyük ilaç şirketleri, bu pandemi sürecinde de önemli rol oynuyorlar.
Bu firmaların yanı sıra, biyoteknoloji şirketleri, ulusal hükümetler ve üniversiteler de yine bu süreçte etkili bir aşı keşfi için işbirlikleri yapıyorlar. Sözgelimi, bu sürecin en ilginç ortaklıklarından birisi GSK ile Sanofi’nin bir aşı adjuvan teknolojisi için ortaklık yapma kararı alması.
Bu firmaların, şu pandemi günlerindeki ortaklığının dışsal görünümü hayli masum. İnsanlık yararına bir aşı keşfi için çalışmak. Buna itiraz anlamsızdır. Oysa böylesi hızlandırılmış bir buluş sürecinin maliyetlerinin Kızılhaç ya da Kızılay yaranına olmayacağının da bütün dünya tarafından biliniyor olması pek çok endişeyi de beraberinde getiriyor.
Buluşun gerçekleştiğini bir an düşündüğümüzde, dünya nüfusunun ihtiyaçlarını sağlayacak bir üretim kapasitesi ve dağıtım lojistiğinin de karşılanma maliyetlerinin, aşı fiyatlarına nasıl yansıyacağı meselesi ayrı bir sır küpü manzarası sergiliyor.
Başta DSÖ ve CEPI gibi kuruluşlar, hükümetler, aşı geliştiricileri, ilaç firmaları ve bütün ilgili kamu ve özel kuruluşlar aynı zamanda nasıl bir üretim, nasıl bir dağıtım meselelerine çözüm bulmakla da sorumlu vaziyette. Bunun ne denli yapılabildiği ise ayrı bir sis perdesi içinde.
DSÖ ve CEPI, üç veya daha fazla sayıda, güvenlilik ve etkililiği tam saptanmış COVID-19 aşısının küresel olarak konuşlandırılması için, finansal kaynak sağlanmasına ve dağıtımlanmasına ilişkin çeşitli düzenleme ve yönergeler geliştirme çabasındalar. Ülkelerin ihtiyaçları ve aşıya gereksinme duyan nüfus segmentleri arasındaki farklar, aşılması gereken en çetrefil sorunların başında geliyor. Menşei ülkelerin, aşıyı tercihli olarak kendi ulusal ihtiyaçları çerçevesinde kullanma kararları, insani olmaktan çok, tamamen siyasi tercih ve kararlara bağlı olma risklerini taşıyor.
Şimdiki söylem, buluşu sağlanmış başarılı COVID-19 aşısı veya aşılarının, muhtemelen yaşlılar veya yoğun nüfuslu yoksulların yanı sıra, COVID-19 enfeksiyonu nedeniyle, ağır hastalık ve ölüm riski en yüksek olan sağlık personeline tahsis edilme iyi niyetlerini vaz ediyor. Böyle bir aşının keşfiyle, bunu üreten firmaların maliyet ve karlılıklarının nasıl tatmin edileceği de “bekle-gör” manzarasının daha ötesinde değil.
***
Burada noktalamak gerekirse…
Buraya yazılan, daha yazılması gerekenin yanında minicik bir parça bile değil.
Elde çok somut olarak ne var sorusunun yanıtı ise, yakın dönem için beklemeye devam sinyali veriyor. 20 Mart 2020 itibarıyla, 44 aşı adayı geliştirilmekte olup, bunlardan Çin kökenli şirket CanSino Biologics Inc. ile ABD sağlık kuruluşu National Institute of Allergy and Infectious Diseases tarafından geliştirilmekte olan ikisi, klinik araştırma (1. faz) evresinde bulunmaktadır.
Sizce, pandemi nasıl bir fırsata dönüşür?