İşin kötü tarafı; evet. Bazı oyuncular rolünün etkisi altında kalır. Normal şartlar altında iyi ve doğru eğitim almış ve bu eğitimi sindirebilmiş hiçbir oyuncu rolünün etkisi altında kalmaz. Rolüne inanıp da belinde silahla dolaşmaz, insanlara mafya lideriymiş gibi davranmaz, mesih olduğunu ilan etmez, kendisine farklı davranılmasını talep etmez, her türlü şımarıklığa hakkı olduğunu düşünmez, insanlar konuşurken acayip mimiklerle terbiyesizlik yapmaz, başkalarını güldürebilmek amacıyla birtakım kişileri aşağılamaz-yapmaz-etmez… Daha da çok örneklerini gördük ve görüyoruz. İyi eğitilmiş ve tekrar ediyorum “bu eğitimi sindirebilmiş” her oyuncu yaşama-doğaya-canlılığa-insana-kültüre daha da saygılı olur. Mesleğin gereklerindendir çünkü bu.
Oyuncu olmaya niyetlenen kişiler çoğunlukla işin avangart kısmından etkilenirler. Arada kafayı dumanlayıp bambaşka fantastik bir evrene evrilmek. Bu sayede de yaratıcılığın, üretimin doruklarında dolaşmak. Yok arkadaşlar böyle bir şey. Bir belgesel izlemiştim, uyuşarak üretimin en sıkı savunucularından Sting bile savunuyu bir yerde durduruyordu. Uyuşturucu yandaşlarının en bilindik özendirme yollarındandır ama gerçekliği yoktur. ¨Bean alkoğolluyken dağa iyi arabağ kullanıyorum, dağa tikatli¨ şeklinde konuşan, kaza yaptığının dahi farkında olmayan ağabeyin içinde durduğu resim gibidir bu olay.
Özellikle oyunculuk sağlıklı bedene ve psikolojiye ihtiyaç duyan bir sanat dalıdır. Sağlıklı bedenden kastım 19 yaşında olup spor salonu kasları ve pembe yanaklarla ortalarda dolaşmak değil elbette. İşinde harika olduğu için ¨Sör¨ unvanı almış oyunculardan Anthony Hopkins bir röportajında korkunç bir bel ve tansiyon rahatsızlığı olduğunu ama daha iyi işleyen her yanının sağlığının kıymetini bildiğini anlatmıştı. Özellikle de ruh sağlığının.
Genco Erkal anlatmıştı yine bir kere, ¨Bana soruyorlar, oyundan sonra iğne oluyormuşsunuz, konsantrasyonunuzdan çıkamayıp, gerçeğe dönemiyormuşsunuz?¨, ¨Böyle mantıksız bir şey olabilir mi, her an her saniyenin farkındadır sahnede oyuncu¨ demişti. Eh daha ne desin. Her saniyenin farkında olan sağlıklı kişidir oyuncu. Dikkati, odaklanması normalin biraz daha üzerinde olmalıdır. Her an kopup kayabilecek sahne anlarını güçlü bir refleksle tutup toparlayacaktır. Bir kopukluk olmasa bile her an değişerek gelen izleyicisine uygun okumalar ve anlatımlar uygulayacaktır.
Şimdilerde çok revaçta olan ¨tiyatro oyunculuğu¨ ile ¨kamera önü oyunculuğu¨nu ayırarak her yandan para kazanmaya çalışan sistemin aksine, oyunculuk eğitimi öyle değişken bir şey değildir. ¨Temel oyunculuk eğitimi¨ temel oyunculuk eğitimidir. Kameraya göre açılar vb. değişir, daha dar bir alandan bakılır size ve zaten tiyatro oyunculuğu eğitiminde nasıl mekanlara ve kaç kişilere göre oynamanız gerektiğinin çokça pratiğini yaparsınız. Hal böyle olunca iş etiği kamera önü oyuncuları için de değişmeyecektir. İş ahlakı dediğimiz şey zaten etiği tanıyabilen bünyelerde oturabilir. Bir makalede okumuştum, hayatında hiç ejder meyvesi yememiş birisine adını ve türünü söylemeden ejder meyvesi yedirdiğinizde bu tadı anlayıp tanımlayamayacaktır. Ahlak da böyledir işte. Daha önce hiç bulunmamış bünyede tanımlanamayacaktır. Pişkinlikle açıklamalar yapılacaktır. Oyuncunun her türlü şımarıklığa hakkı vardır, çünkü o, toplumun aynasıdır; doğruları (?) o söylemeyecekse kim söyleyecektir ki? Tabii ki kendisine uygun olan doğruları.
Ortamın değerlendirmesini yapıp, bir sonraki nesle oyunları, oyunculukları ile ortamı, tanımları, kavramları, içinde bulunduğu çağı aktarma görevi olan oyuncu, konuları henüz kendisi anlamazken, bu görev nasıl mümkün olacaktır? O gece ortamlarında çıkaramadığı at gözlüğünün arkasından oynayarak olmaz bu.
(Aptal insanları ünlü yapmayı bırakın)
Meşhur olmanın, işinden para kazanmanın kişiye kavramlarını rahatlıkla unutturduğu bir meslek dalı olabilir oyunculuk. Aydınlık gerektirir, aklı başındalığa ihtiyaç duyar. Bazı mesleklerin böyle ihtiyaçları vardır. Demir gibi sinirler mesela. Psikologlar için ne kadar vazgeçilmezdir kontrollü olabilmek. Oyunculuk piyasasında göz ardı edilen onlarca noktadan biridir bu. Oyunculuk sağlıklı bir iştir, hem kendimizle hem de çevremizle sağlıklı ilişkiler kurmayı gerektirir.
Sağlıksızlığı göz bebeğinden süzülen, aklı başında olmayan insanları meşhur etmeyi ne zaman bırakacağız acaba? Buna adeta koşuyoruz. Buna adeta susamışız gibi. Belki de yakınlaşabilmek için. Onlar meşhur olursa ben neden olmayayım ki? Bunun için eğitime, bilgiye neden ihtiyaç olsun ki? Bilginin, eğitimin aşağılama unsuru olarak kullanıldığı zamanları yaşıyoruz. ¨Entel¨ kelimesinin türediği dönemlerin uzantısı. Halktan olmanın, samimiyetin, içtenliğin, dürüstlük ve dobralığın son derece yanlış tanımlandığı zamanlar. Kabalığın samimiyet sanıldığı, terbiyesizliğin halktan olmak gibi lanse edilerek deformasyonun meşrulaştırıldığı dönemler bunlar. Her türden negatifliğin kutlandığı, ortaklaşa bir ritüele dönüştüğü sistemler. Zorda kalınırsa insanların bilmem ne yandaşı, bölücü kebapçı ya da vatan haini olarak etiketlendiği, canı isteyenin istediğinin üzerine görünmez kırmızı bir kalemle çarpı işareti koyduğu histerik genellemelerin altın çağı.
Bunları eleyeceğiz arkadaşlar. Bunların ayıplarını olumlamak ya da sessiz kalmak yerine kendilerine göstereceğiz. Kimse başkasının hayatının sınırlarını, bahçesini çiğneyerek oyununu oynayamayacak. Evet hepimiz oyuna dahiliz. Hayatımızın senaryosunu sürekli bir dizi gibi sonraki bölümün anahtar kelimelerini bilmeden yazıyoruz. Belki bize roller biçiyor çevremiz. Biz de bu role inanıyoruz. İstemesek bile. O roldeki kişi olduğumuzu sanıyor, üzerimize giydirilen kostümün etkisiyle role bürünüyoruz. Engel olacağız. Aileden başlamak gerekiyorsa aileden, sevgiliden, arkadaştan, iş yerinden devamla genele yayacağız. Suya attığımız taş yayılarak frekansını genişletecek ve bu salgın daha da büyüyerek genele gidecek. Enerjimizi çeken, yok eden, sömüren ne varsa oradan başlayacağız. Belki kendimizden…