Seçimlere 4 ay kala Türkiye iktidar karşıtı yeni ve güçlü bir toplumsal hareketlenme yaşamaya aday… Metal işçilerinin grev kararı ve iktidar tarafından zorla ertelenmesi, arkasından Alevi kurumlarının ve Eğitim Sen’in laik ve bilimsel eğitim için aldıkları miting ve boykot kararı bu “adaylığı” zorlayacak iki önemli gelişme. Ancak…
Koşullar toplumsal muhalefetin lehine olsa da, toplumsal muhalefetin neredeyse tümü buna uygun davranmakta ve çıtayı yukarı taşımakta zorlanıyor. Örneğin, Metal işçilerinin ertelenen grevine yönelik CHP, HDP, BHH’dan “sert açıklamalar” gelse de hem sokak, hem de grev kararı alan fabrikaların çevresi boş kalmış durumda. 12 Eylül darbesinden sonra hem nicel, hem de nitel hem de nicel olarak her yıl biraz daha küçülen sendikal hareketin takati kalmamış… Sembolik ve “cılız” katılımlı açıklamalar bunu gösteriyor. Siyasi partiler ve hareketler ise, takati kalmamış sendikal hareketi ayağa kaldıracak hamleyi ne sokakta, ne fabrika önünde, ne de mecliste gösteremiyorlar…
Sendikal hareketin büyümesi için tren şimdilik de olsa kaçmış gözüküyor! Tıpkı gerici güçlerin Cumhuriyet Gazetesi’ne yönelik geliştirdikleri linç kampanyasına cevap verilememesi gibi… Ancak işin içine “din” girdiği için siyasal İslamcıların “ifade ve basın özgürlüğüne” yönelik gerici hamlelerine karşı tepkiler sembolik kaldı. Yapılan açıklamalar ve sembolik ziyaretlerle iş geçiştirildi. İdare-i maslahat’ın ötesine geçilmedi…
Şimdi benzer bir tehlike eğitimde yaşanan dinselleşmeye, daha açık ifadeyle gericileşmeye karşı alınacak tavır için geçerli.
Toplumsal yaşam ve eğitim AKP eliyle hızla dini kurallara göre şekillendiriliyor. Eğitim Sünni İslam’a göre dincileştiriliyor. Laiklik ve bilimsellik hızla terk ediliyor. Solcu, ilerici Müdür, Müdür yardımcıları okul yönetimlerinden tasfiye edildiği gibi, tasfiye olmak için Alevi olmak ise başlı başına yazılı olmayan ama uygulama için yeterli bir gerekçe olabiliyor! Adı “Eğitim Şurası” olsa da fiili olarak “Din Şurası”na dönen Antalya toplantılarında ortaya çıkan “tavsiye kararları” ortada… Din dersi ilkokul birinci sınıflara kadar inmiş durumda. Küçücük çocuklara dağıtılan “Değerler Eğitimi” kitaplarında” dini hayatın ve ölümün yüceliği” övülüyor…
Bütün bu gelişmeler karşısında sokaktan çıkan ses son derece cılız. Alevi hareketinin ve Eğitim Sen’in uzun git-gellerden sonra birlikte aldıkları “8 Şubat Miting, 13 Şubat Okul Boykotu” kararı önemli ama hem yeterli değil, hem de cılızlığı ortadan kaldırmaya yetmezse süreci olumsuz etkilemek açısından tehlikeli de! Neden mi?
Birincisi şu: 5-6 aydır üzerinde konuşulsa da miting alının yeri bile daha dün kesinleşti. Bu bile Alevi hareketinin “dünkü gücünde” olmadığını açıkça gösteriyor. 8 Kasım 2008’den bu yana yaptığı her mitingde yüz binleri sokağa döken Alevi hareketi özellikle son bir yıldır kitlesel olarak “sokağa çıkmakta” çok zorlanıyor! Alevi hareketi kendisini yenileyip, yeniden yapılandıramadığı için sıkıntıda. Patinaj yapıyor! Tek tek yöneticilerin kişisel tercihleri ve yönelimleri, örgütsel ve politik tercihlerin önüne geçmiş durumda…
İkincisi ise şu: Türkiye’de sosyalist solun dışındaki bütün sol, sosyal demokrat ve laik güçler (buna HDP’de dahil) siyasal İslamın psikolojik baskısı altında. Paris cinayeti de dahil olmak üzere İslam coğrafyasında yaşanan siyasal cinayetlere rağmen, “gerçek İslam bu değil” diye garip ve hayatın gerçeği ile uyumlu olmayan bir tartışma yürütülmeye çalışılıyor! Dini devletin kurumsal yapısı içinden söküp atacak laiklik, öne çıkartılması bir yana neredeyse ağıza bile alınmak istenmiyor… Din deyince akan sular bir anda duruyor! Köşeli konuşma yerine ne anlama geldiği bile anlaşılmayan laf kalabalığı ile durum idare edilmeye çalışılıyor! Hal böyle olunca din, her gün hayatımıza daha fazla siniyor, hayatın normalleşmesini engelliyor!
Böyle bir ortamda, Alevi kurumlarının ve Eğitim Sen’in 8 Şubat’ta Kadıköy Meydanı’nda miting, 13 Şubat’ta bir günlük okul boykotu kararının hayata geçme biçimi bunlardan dolayı çok önemli. Çok açık ki, eğer bu eylemler yüz binleri kucaklayacak şekilde kitlesel olursa seçimler öncesi çok ciddi bir moral üstünlüğü beraberinde getirir, hepimizin ihtiyacı olan umudu büyütür. Syriza’nın, Podemus’un psikolojik etkisiyle de, laik-demokratik bir iktidar yürüyüşünü, ortak davranma kültürünü ve dolayısıyla siyasi ittifakları tetikler, siyaseten geometrik büyümeler sağlar!
Tersi olmaması için, 8 Şubat Pazar günü Kadıköy’de yapılacak "Laik-Bilimsel-Anadilinde Eğitim ve Demokratik Yaşam" başlıklı mitingin çok kitlesel olması gerekiyor. Özellikle bu konuda CHP’nin hiç zaman kaybetmeden bütün örgütlerini harekete geçirmesi ve mitinge katılımın için hem açık bir çağrı hem de örgütlenme yapması gerekiyor! Aynı şey HDP için de, BHH için de geçerli. Durum idare edilmeyecekse, demokrasi lehine, AKP’nin ve Erdoğan’ın tekçi, baskıcı ve dayatmacı yaklaşımına karşı top yekün bir karşılık vereceksek 8 Şubat önemli!
Mitingi kimin ve nasıl düzenlediğinden, mitingde kimin konuşacağından daha önemlisi, demokrasi ve özgürlük isteyenlerin alanları doldurmasıdır. Mitinge katılanlar da, katılmayanlar da, ulusal ve uluslararası medya da içerikten daha çok katılanların sayısına bakacaktır! Binler mi, yüz binler mi, milyonlar mı? Çünkü siyaset bir sonuç işidir!
8 Şubat’ta saat 13:00’de Kadıköy’de buluşalım!
Not: 6 Şubat 2015, Cuma günü 19:00’da Kartal’da “Eğitimde mevcut durumu ve boykotu” konuşuyoruz.
Konuşmacılar: Necdet Saraç, Ata Esen, Ersin Çimen, Erdoğan Tunç
Adres: Yaşam Kalitesini Yükseltme Merkezi, Uğur Mumcu Mahallesi, Şeyh Şamil Caddesi No: 17, Kartal
Düzenleyenler: Birleşik Haziran Hareketi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği