Gündem farklı yönlerde ve hızla neden değişir? Hem dünya hem Türkiye her güne farklı uyanmaya başladı artık. Dinamizmin yanında, belirsizlik, karmaşa ve kargaşa vardır. "Olay" sayısı artıyor, olaylar olaylara çarpıyor, olaylardan yeni olaylar çıkıyor. Bir olaylar bombardımanıyla karşı karşıyayız.
Bir seçimden diğerine gidiyoruz. Rusya Hazar'dan Suriye'deki IŞİD'e füze fırlatıyor. Katliamlar katliamları izliyor. Şiddet ve korkuyla Kürt oyları azaltılıyor. Eski hükümet küçük değişikliklerle tekrar kuruluyor. Bu sırada Türkiye Suriye sınırında Rus uçağı düşürüyor. Ardından MİT tırları haberi nedeniyle gazeteciler tutuklanıyor. Bir gün geçmeden daha, Diyarbakır Baro Başkanı öldürülüyor.
Olaylar olayları izliyor, belirsizlik var diyoruz, ama, olaylar eski olaylara benzetiliyor hemen. Bolca tekrar da vardır. Kürt sorununda 1990'lara dönüldü deniliyor. Rusya uçağının düşürülmesinin ardından, tüm dünyaya "Soğuk Savaş" ve hemen sonrasını anımsatmaya başlıyor.
Açıklama ve çözümlemelerimize başlayabiliriz:
Soğuk Savaş tümüyle bitmemiş, sadece Soğuk Savaş Sonrası bir döneme girilmişti. Berlin Duvarı'nın yıkılması ve SSCB'nin "çözülmesi" ile, 1991 yılıdır, yeni bir geçiş dönemine girmiş olduk. Kapitalist dünya zafer sarhoşluğu içindeydi. SSCB'siz yoluna devam eden Rusya, 1995 yılından sonra toparlanmaya başladı. Sarhoşlar fark edememişlerdir. Ama, bu arada, Doğu Avrupa'ya girmeye başladılar. Zaman geçtikçe, yaklaşık 2008'lerdir, sarhoşlukları hala geçmemişti, Güney Kafkasya'ya kadar ilerlemek istediler. Anımsanacaktır, toparlandığını fark edemedikleri Rusya, Gürcistan ve Osetya müdahalesiyle Batı'yı uyandırmaya başladı. Batı uyandı biraz ama, bu kez de, Ukrayna'ya sızmak ve girmek istemişlerdir. Sonuç, bu büyük ülkenin neredeyse ikiye bölünmesi ve Kırım'ın Rusya'ya dolaylı ilhakıyla sonuçlanmıştır.
Batı, SSCB'siz Rusya'nın geçici zayıflığından büyük bir fırsatçılıkla yararlanmış, NATO ve AB üzerinden Doğu Avrupa'yı kendine bağlamıştır.
Doğu Avrupa'da gösterilen bu fırsatçılık, at hırsızlığı, dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi, Orta Doğu'da da görülmüştür. Saddam Hüseyin'in Kuveyt'te "tuzağa" düşürülmesi ardından Birinci Körfez Savaşı, İkiz Kule komplosuyla Afganistan ve İkinci Körfez Savaşı, bu savaşla birlikte de, Irak'ın parçalanması. Yetmemiş, son aşamada, "Arap Baharı" denilen "olaylar" da yaşanmıştır.
Diğer ülkelerle ve diğer hesaplarla ilgileri bir tarafa, Amerikan ve Avrupa müdahalelerinin Rusya'yı Baltık Denizi'nde, Doğu Avrupa'da, Karadeniz'de, Hint Okyanusu bağlantılarında, güneyinde Orta Doğu'da nasıl çevreleyip sıkıştırdığı açıktır. Tepki vermeyen bir Rusya'nın, daha ileri aşamalarda Tatarlarca çevrelenmiş eski Moskova Dukalığı sınırlarına kadar küçültülmesi beklenir.
Ukrayna ve Suriye "olayları"nın geldiği aşama, Rusya'nın Soğuk Savaş Sonrası dönemi bitirmesiyle yeni bir nitelik kazandı. Batı Ukrayna'da ve Suriye'de durdurulmuştur. İki ülkede de, bütünsel bir düzenleme yakın zamanda olanaksızdır. Ama, bu ülkelerin en azından bir parçasında Rus yanlısı birer yönetim mutlaka olacaktır.
Türkiye, müttefiki ABD ve AB ülkelerinin ne yapmak istediğini anlayamadığı gibi, Rusya'nın kaygılarını ve izlediği stratejiyi de anlayamamıştır. ABD için Rusya'nın tüm dünyada çevrelenmesi ve zayıflatılması amaçtır. Orta Doğu içinde de, İsrail çevresinin parçalanması ve bu ülkenin zayıf devletler arasında güvende yaşamasını garantilemek bir stratejidir. Elbette bu strateji yanında petrol kaynakları ve dağıtım yollarının denetim altında tutulması da amaçlanır.
Türkiye'nin son yıllarda, "büyük" devletlerin çıkar, kaygı ve amaçlarını iç politik dinamikler ve büyük ölçüde ideolojik nedenlerle dikkate almaması, olayların olayları takip etmesinin önemli bir nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye ve "büyük" devletler arasında bir uyumsuzluk bulunmaktadır. Daha doğrusu, Türkiye, "büyük" devletlerin gücünü dikkate alan bir dış politika takip etmemektedir. Bu uyum sorununun çözümü için de, "büyümeye", "genişlemeye" çalışmakta, kendine uygun ülke ve rejimlere "liderlik" yapmak istemektedir. Zaten, "Müslüman Kardeşler"in yönetiminde ülkelerle dolu bir Orta Doğu istemesi, AKP Türkiye'sini dış politikasıdır.
Ancak bu politika Mısır'da Mursi'nin düşüşüyle büyük bir darbe almıştır. Suriye'de yaşananlar, Müslüman Kardeşler'in adeta yok olması ve daha radikal İslamcı teröristlerle ilişkiler ve son olarak Esad yönetimine verilen Rusya desteği, AKP dış politikasını Orta Doğu'da tümüyle bitirmiştir. Ancak, Türkiye, bitmediğini göstermek için, yeni hamlelere girişmiş, gücünü "büyük" Rus gücüne göstermek için, bu ülkenin uçağını düşürmüştür.
Amacı çocukça ve basittir. Hem Rus uçağını düşürecek kadar güçlü ve cesur olduğunu göstermek istemiş, hem de, Rus tehditlerine karşı Batı'yı yanına çekebileceğini ummuştur.
Elbette, Batı'nın Avrupa kısmı da "büyük" bir güçtür ve kendi yararına AKP Türkiyesi'nin yanına geçmek üzeredir. Ama sadece, yıkıntıya karşı, yıkıntının üzerine gelmesini önlemek için. Türkiye ne yazık ki, yıkıntıyı koz, pazarlık gücü haline getirecek kadar acze düşmüştür. Milyonlarca Suriyeli'nin AB ülkelerine gitmesini önleme karşılığında harçlık ve AB ile katılım müzakerelerinin tekrar başlamasını istemektedir. Kopenhag Kriterleri'ni ayaklar altına almış AKP Türkiyesi tekrar "fasıl" peşinde koşmaktadır. Ama tam tekrar koşacakken, Diyarbakır Baro başkanı öldürülmüştür.
Olaylar olayları takip ediyor diye başladık yazımıza. Büyük ve sarsıcı olaylar, "büyük" güçlerle ilişkilerdeki radikal değişimlerle ilişkilidir. "Büyük" güçlerle ilişkiler, dış politikadır, ama dış politika Türkiye'de uzun zamandır, iç politikanın bir parçasıdır, özerkliğini kaybetmiştir. Bu tespitin mantıki uzantıları boldur. Eğer dış politika artık özerk değilse, iç politikanın parçası haline geldiyse büyük ölçüde, başkaları Türkiye'ye yönelik kendi dış politikalarını belirlerken, artık Türkiye'nin iç politikasına da dahil olmuşlar demektir.
Çünkü, "dış" ve "iç" arasındaki eski çizgi belirsizleşmeye, hatta bazı yerlerde tümüyle ortadan kalkmaya başlamıştır.
Olaylar olayları bu nedenle takip etmekte, ne içeriden ne dışarıdan, tespit etmekte zorlanmaktayız.
Bir seçim, bir füze, bir katliam, bir uçak, bir tutuklama, bir cinayet, bir müzakere....
Olaylardan olaylara...
İçeriden dışarıya, dışarıdan içeriye...