Bu hafta 1770-1827 yıllarında yaşayan büyük besteci Ludwig van Beethoven ve Devrim konusunda yazmak istemiştim. Ancak ne Beethoven’in şehri Viyana’ya, ne de başka bir yere gitmeyeceğiz. Yaşadığım, şehrimiz Ankara’dan bahsetmek istiyorum. Ters işlerin dönmesinin dışında, sıradan bir şehirdir Ankara. Tabii bu kadarla sınırlı değil, güzel ve mücadeleci insanlar da yaşıyor bu şehirde. Mücadele etmek zorundalar hakları için, güzel bir gelecek için. Cumhuriyet’in aydınlanmacı değerlerinin altı bir bir boşaltılırken, yıkılırken ne başka bir şehre gitmek istiyor, ne de uzaya çıkmak istiyorlar. İş istiyorlar, eğitim haklarını istiyorlar, sağlık hizmetlerine erişmek istiyorlar, özgürlük ve eşitlik istiyorlar. Haziran’da hayat bulan ilerici kalkışmanın, hayat bulmasını istiyorlar. İnsanca yaşamak amaçları, güven duydukları bir gelecek istiyorlar. Rant projeleri değil, gündelik hayatlarını iyileştirecek somut işler istiyorlar.
Gerileme verileri ne yazık ki somut, gözle görülebiliyor. Okulların imam hatipe dönüştürülmesi, Ankara Tabip Odası’nın hastalara baktığı için yargılanacak olması, birkaç gün öncesinde başlayan ilkokullarda başı kapalı eğitim, üniversitede IŞİD terörü, Kobane’nin direnişi, değerli Tuncel Kurtiz’in ölüm yıldönümü, ve aynı gün gelen şair Metin Demirtaş’ın ölüm haberi, Van’lı depremzede işçilerin yaşadıkları… Her şey bu kadar olumsuz mu? Umut yok mu? Zor bir soru, cevabımız ise kesin: Evet var. Kaybettiğimiz değerlerin, mücadele ettiğimiz mevzilerin yanında “umut” yeniden filizlendi. Arkasına tüm insanlığın ilerici birikimini alarak, NHKM Ankara “bu davet bizim!” demişti. Duyulduğu görüldü. Hepimizin ihtiyaç duyduğu umudu Nazım büyüttü. Yeni Sezonunu açtı.
Bazı yerler vardır, küçük olmasına rağmen büyüktür. 1000-2000 kişilik salonlarda olamayanlar bu mekanlarda gerçekleşir, o mekanların ruhu vardır… Nazım Hikmet Kültür Merkezi Ankara’da böyle, özel bir yer. Gerek adını aldığı büyük usta Nazım Hikmet’ten gerek temsil ettiği değerlerden, gerekse duyulan sevgi, hayranlıktan ve bağlılıktan dolayı böyledir.
27 Eylül gecesi açılış, büyük ölçüde sessiz sedasız duyurulmuştu aslında, küçük salon yine de hınca hınç doluydu. Etkinlik hava koşulları nedeniyle iç mekana taşınmıştı. Girebilen yaklaşık 150 kişi şanslıydılar. Dışarıda da yağmur altında kalanlar vardı, açık olan pencerelerden etkinliği dinlemeye uğraşıyordu kimi, kimisi sohbete dalmıştı.
Hiç birisinin tam olarak programını bilmedikleri NHKM Ankara’nın açılış etkinliğine büyük ilgi göstermişlerdi. Gençler, üniversiteliler, sanatçılar, akademisyenler ve yaşlı, genç tüm halkımız. Büyük bir merak vardı, heyecan vardı. Neler olacaktı?
Etkinliğin onur konukları en önde yerlerini aldılar. Halkın kültür merkezine yaraşan bir şekilde çok uzaklardan yürüyerek gelmişlerdi. Van’dan depremzede işçiler aramızdaydı. Salon, geldiklerini duyunca heyecanlandı, büyük ilgi gördüler. Ankara’lılar, depremzede işçi kardeşlerimizi ve mücadelelerini hararetle alkışlarıyla selamlıyordu. Onlar da yeni dostlarını ve misafirlerimizi küçük bir konuşma ile selamladılar. Ankara’ya gelişlerinin hayatlarında yeni bir pencere açtığından bahsediyorlardı… Birlikte mücadele etmekten bahsettiler. Salonda tekrar heyecanlı bir alkış fırtınası koptu, umut ateşini yükselttiler. Yanlarında olduğumuzu biliyorlardı. Ardından üniversitelerde özgürlük mücadelesi veren FKF adına küçük bir konuşma da Bensu Balioğlu gerçekleştirdi. Konuşmasında üniversite gençliğinin de NHKM Ankara’da olduğunu ve öğrencilerin, akademisyenler, sanatçılar, bilim insanları ve tüm halkımız ile birlikte üreteceğini ve mücadele edeceğini belirtti. Nazım’a atıfta bulunarak “Umut insanda” dedi.
Dönem atölyelerinin tanıldığı kısa bir programın ardından, program iki küçük piyanistin katkısıyla başladı. İpek ve Zülal sahnede Bach, Mozart, Schumann’ın eserlerinden oluşan bir program sundular. Başarılı performanslarının ardından büyük alkış topladılar salondan. Sırada iki şarkım vardı.
Salon birden bire derin bir sessizliğe gömülmüştü. Genç soprano Melis Yegül heyecanla sahneye geldi… Muzaffer İlhan Erdost’un 1974 yılında denizler için yazdığı şiiri 40. yılında, olması gerektiği gibi bir ağıt olarak seslendirdik. Bu şiir daha önce de bestelenmişti ancak farklı bir anlayışla. “Bilineni Bilmez Misin” yorumlanırken büyük bir enerji akımı vardı salonda, Deniz’ler aramızdaydı sanki. Seslendirilen ikinci eser ise, “Sivas Acısı” idi. Değerli Aziz Nesin’in Madımak’ta kaybettiğimiz bütün aydınlarımızın anısına yazdığı bu şiir üzerine bestem, ilk kez seslendirildi. İlk seslendirişler besteci ve yorumcu için önemlidir, dinleyenler için de öyle oldu. Duygulu anlar yaşadık. Ancak bu kadarla sınırlı değildi, program. Asıl sürpriz, etkinliği gerçek bir halk konserine dönüştürecek an şimdi başlıyordu.
Büyük aydınımız Ruhi Su’yu ne unuttuk, ne de unutulmasını isteriz. 20 Eylül 1985’teki ölümünün üzerinden 29 yıl geçmişti. Geçtiğimiz hafta, İstanbul’da Fulya Kültür Merkezinde düzenlenen başarılı anma konserinin ardından, Ruhi Su Dostlar Korosu olmadan, acaba bu coşkuyu yakalayabilecek miydik? Bu defa sahne yer değiştirdi. Dinleyenler, konserin öznesi oldular. “Annem Beni Yetiştirdi” türküsünü tüm salon beraber söyledik. 150 kişilik dev bir koro olarak umut ve heyecanı pekiştirdik. Başlangıçta çekingen bir şekilde katılan dinleyiciler, birazdan tüm enerjilerini müziğe verdiler. Ruhi Su’nun güzel, umut dolu müziği birkez daha tüm salonu birleştirmişti. Salon ısınmıştı. Sırada bir parça daha vardı, bu sırada sahnenin yakınına keman ve akordiyoncu dostlarımızın da geldiklerini gördüm... Hep beraber “Çav Bella” diyordu tüm salon. Herkes ayaktaydı, tek yürek olmuştu. Kemancı ve akordiyoncu dostlarımız da salonun coşkusuna katıldılar… Keman, piyano, akordeon eşliğinde ayakta söylenen bir Çav Bella… NHKM Ankara’da, sezonun ilk etkinliği gerçek bir halk konserine dönüştü.
Ardından, kemancı ve akordeoncu dostlarımız, bizlere Brahms ve bir Yahudi ezgisi üzerine bestelenmiş bir “Fantasia” yorumladılar… Etkinliğin sonuna geliyorduk, ülkemiz aydınlamacı, ilerici sanatının ustaları Aziz Nesin, Ruhi Su, Muzaffer İlhan Erdost gibi ustalar, Sivas’ta katledilen başta Metin Altıok olmak üzere, tüm aydınlarımız, Denizler ve birçokları ile evrensel müziğin ilerici birikimi tek bir programda bir araya gelmişti. Halkımız etkinliğin nesnesi değil, öznesiydi. Birlikte üretim çağrısının boşluğa düşmemesi, Ankara için umut dolu yeni bir sezon başlangıcını mümkün kıldı. Sıra diğer illerimizde, halkın kucaklaştığı kültür merkezlerinde. Ezberlerin bozulduğu, alışkanlıkların kırıldığı, mücadele kültürünün pekiştiği yeni bir 2014/2015 sezonu böyle başladı. Kuşkusuz Ankara’da birlikte üretime davet çağrısının daha eline ulaşmamış birçok dost var… Onlar da www.nhkmankara.org sitesinden veya bizzat gelerek Kızılay, Karanfil Sokak 58 No’ya gelerek bilgi alabilirler, misafirimiz olabilirler.
Etkinlikten video elime ulaşmadığı için Ruhi Su Dostlar Korosu’ndan “Annem Beni Yetiştirdi”: