Neo-liberalizmden sonrası!

Tarihin yasaları varsa eğer, en azından düzenli gelişler, dalgalar ve dalgalanmalar vardır, gelecek için kestirimlere de bu yasalar temel oluşturur.  İktisadi alanda yaşanan bunalımların periodları bulunmuştur. Politik periodlar da iktisadi periodlarla tümüyle örtüşmese de, ilişkilidir. Merkantalizmin liberalizmle, liberalizm neo-merkantalizmle (Keynesianizm); neo-merkantalizm de neo-liberalizmle yer değiştirdi. İlkinde klasik “burjuva devrimleri”, İngiliz ve Fransız olanları, gerçekleşmiştir. İkincisinde ise, “zayıf halka” kopmuş ve Sovyet Devrimi gerçekleşmiştir. Diğer bir tür zayıf halka ise, faşizme yönelmiştir. Üçüncü dönüşümden hemen önceyse, Çin ve ardından Küba devrimi. Bu dönüşümün ilk başlarındaysa, Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaşanan 1968 toplumsal yükselişi bulunuyor.

Neo-liberalizmin son yıllarda bir tür merkantalizmle (Keynesianism) desteklendiğini, yenilendiğini görüyoruz. Bu değişime eşlik eden politik değişim ise, şimdilik sadece “kemer sıkma politikaları”na karşı sol oluşumlar ve sol muhalefettir. Daha fazlasının olması için, neo-liberalizmin bizzat çökmesi, gözden düşmesi gerekirdi. Oysa, 2008 bunalımından bu yana, neo-liberalizm terkedilmemiş, sadece “revize” edilmiştir. Kaldı ki, neo-liberalizmden önceki periodlara bakıldığında, her birinin ulusal ve uluslararası temele oturduğu görülür. Neo-liberalizmin farkı, “küresel” temel üzerinde gelişmekte olmasıdır. Bu sistemin çözülmesi, ya da yerini yeni bir sisteme bırakması da, oturduğu temele uygun olarak gerçekleşecektir, diyebiliriz.

Örneğin ilk parağraftaki bilgilere göre yazarsak, merkantalizm İngiliz sanayi devrimiyle yerini liberalizme bıraktı; bu liberalizm de, Amerikan sanayisi ve mali zenginliğiyle birlikte, neo-merkantalizme (Keynesianizm) evrildi. Bu sistemse, uluslararası piyasa rekabetine Almanya (Avrupa demek lazım) ve Japonya’nın (Pasifik demek daha doğrudur) dahil olmasıyla, neo-liberalizmle yer değiştirdi. Bu gün neo-liberalizmi zorlayacak olansa, sisteme yeni oyuncuların girmesi ve bazı oyuncularınsa güç kaybetmesiyle gerçekleşeceğe benziyor.

Okuyucu, politik dalgalar için gerekli olan iktisadi dalga ve oluşacak yeni iktisadi sistemin kaynağı nedir sorusunun yanıtını tahmin etmiştir. Küresel sisteme, Çin, Hindistan, Brezilya ve Rusya gibi ülkeler “karar verici” olarak dahil olmaktadır. Bu ülkelerin neo-liberal bir düzeni tümüyle benimsemeleri olanaklı değildir. Bu ülkelerin tipik özellikleri, muazzam nüfusları ve haliyle muazzam iç piyasa olanaklarına sahip olmalardır. Daha önemlisiyse, bu ülkelerin her birinin, kendi çevrelerinde küresel düzeyde “bölge” kurabilecek olmalarıdır. Üretkenliklerinin, karlarının, piyasa hakimiyetlerinin artmasıyla, karşı tarafta, Kuzey Amerika ve Avrupa piyasalarını da neo-liberal olmaktan çıkaracaklardır.  Bu ülkelerin neo-liberalizmi dönüştüreceklerinin bir diğer nedeni ise, Rusya ve Çin’in post-sosyalist dönüşüm yaşamış ve yaşamakta olmalarıyla, Brezilya ve Hindistan’ın “az gelişmiş” ülke geçmişleridir. İhracata dayalı bir ekonomik politikayla “gelişme” sorununu çözmek, “değer transferi” nedeniyle olanaklı değildir.

Neo-liberalizmin yerini bir başka siseteme bırakmaya başlaması, tarihsel ve mantıksal olarak, bir tür “merkantalizm”, bir tür “içe dönme” olabailir ancak. Neo-liberal küreselleşmeden sonra, bu türden “merkanatalizm” ve “içe dönme” de, ülkeler düzeyinde değil, kıtalar, bölgeler düzeyinde olabilir ancak. Bölgeselleşme ise, sadece “rekabet” sorununu çözmek için değil, “değer transferi” sorununun çözümü için de gereklidir.

Yazımızı ilk paragrafta belirttiğimiz yer değiştirme ve dönüşümler sorunuyla bağlayarak bitirelim: Neo-liberalizmin yerini bırakacağı sistem, mutlaka merkantalist, içe dönük sistemlerdir. Ancak tarihin yapacağı sentez önceki ve şimdiki sistemlere göre olacağı için, bu türden bir dönüşüm, küreselleşmeyi de değiştirilmiş haliyle sentezine dahil edecektir. Eski güçlerin zayıflaması, yeni güçlerin yükselişiyle, yeni sistem ortaya çıkmış olacaktır.

Şimdi yaklaşık yüz kırk bir yıl öncesine gidelim ve 1871 Paris Komünü’nü anımsayalım. Neredeyse on yıl sonrasında patlayan “Uzun Bunalım” ve Berlin Kongresi önemli dönüm anlarıydı. Komün, serbest piyasa ekonomisinden tekelci kapitalizme gidişte, bu geçiş döneminin başında yeraldı ve esas olgun niteliğini neredeyse yarım asır sonra Rusya’da, Ekim Devrimi ile gösterdi.

***

Neo-liberalizm yerini neye bırakır, akıl yürüttük sadece. Bu akıl yürütmeye göre, bölgesel düzeylerde neo-merkantalist, içe dönük sistemlere geçilecektir. Şimdiye dek hep Amerika ve AB konuşulurken, bundan sonra daha fazla Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan ve bu ülkelerin bölgeleri, bölgeselleşmeleri konuşulacak, bu sayede de, sol kendine yepyeni konular ve gelişme alanları bulacaktır. 

Bence Türkiye’de sol, şimdiden, neo-liberalizm sonrası için, en azından kendi bölgesine bakarak işe başlamalıdır. Bu bölgeden de, saydığımız diğer bölgelere doğru bağlantılarını kurmalıdır.